Geçen Cumartesi sabahı TV 100 Program Müdürü Bülent Yılmaz, Ankara Temsilcisi Deniz Gürel ve çekim ekibiyle birlikte Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Merkezi'ne gittik.
Bizi İzmir Milletvekili ve Genel Başkan Başdanışmanı Tuncay Özkan karşıladı. Tuncay ile hukukumuz çok eski yıllara dayanır. Kendisini Cumhuriyet Gazetesi'nden ARENA'ya transfer etmiş ve televizyon haberciliğine başlamasını sağlamıştım.
Daha sonra Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu'nun makamına çıktık.
Keçiboynuzu çaylarımızı içtikten sonra röportajı yapacağımız salona geçtik.
Her zaman olduğu gibi Kemal Bey, neler soracağımı öğrenme konusunda en ufak bir talepte bulunmadı.
Yaklaşık 1.5 saat süren söyleşimizin sonunda, çekimleri izleyen Tuncay Özkan “Birçok manşet çıkacak harika bir program oldu, kutluyorum” dedi. Çekim kaydını yayına hazırlayacak olan TV-100 ekibi de çok başarılı bulduklarını söyledi.
Kemal Bey “Akşam değerli sanatçımız Müjdat Gezen'in 70. sanat yılının kutlanacağı etkinliğe katılacağım” deyince, ben de hayatımdaki en eski arkadaşım, büyük mizah ustası Müjdat Gezen'in yanında olacağımı söyledim ve “Program banttan yayınlanacak” dedim.
Teşekkür edip, akşam tekrar görüşmek üzere CHP Genel Merkezi'nden ayrıldık.
Aracımızla İstanbul'a geldikten sonra doğruca değerli sanatçı İlker Ayrık'ın sunuculuğunu üstlendiği etkinliğinin yapılacağı Cemal Reşit Rey Salonu'na geçtik. Kemal Bey de oradaydı. Ev sahibi olarak ona, eski Meclis Başkanlarından Hikmet Çetin'e, 26.Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ'a, Koç Holding Onursal Başkanı Rahmi Koç'a ve diğer Müjdat Gezen dostlarına “Hoş geldiniz” dedikten sonra değerli kardeşim Gökmen Ulu'nun hazırladığı muhteşem Müjdat Gezen belgeselini izledik.
Müjdat ve biricik kızı Elif'in sahne performanslarının ardından Müjdat Gezen Sanat Merkezi öğrencilerinin sahneyi doldurmalarıyla sona eren büyüleyici etkinlikten çıktığımda saatler 23.30'u gösteriyordu.
Cep telefonumu açtığımda bir de ne göreyim?
Müjdat'ı alkışladığımız dakikalarda meğer sosyal medyada kızılca kıyamet kopmuş!..
Darağaçları kurulmuş ve yargısız infazlar başlamış!..
Hemen Tuncay Özkan gibi, 90'lı yıllarda birlikte çalıştığımız TV 100 Genel Yayın Yönetmeni Alican Değer'i arayıp, neler olduğunu sordum.
O da Twitter hesabımda paylaştığım cevabı verdi. Apolitik reklam sorumlusu ile yayındaki görevlilerin 8 saniyelik SADAT reklamını, nasıl bir deprem yaratacağını tahmin edemeden kullandıklarını, kendisinin farkına vardıktan sonra bu reklamı ekrandan çektiğini belirtti.
Eve gelince, sosyal medyada döndürülen SADAT reklamına baktım.
“Ama”sız, “fakat”sız, çok vahim bir durum oluşmuştu.
Zira bant şeklindeki o reklam spotunun sağ tarafında yüzleri maskeli, elleri silahlı paramiliter güçlerin fotoğrafı vardı. Bu görüntüyle subliminal mesaj veriliyor, Kemal Bey tehdit ediliyordu.
Derhal özür dilenmeli, sorumlular için gereği yapılmalıydı.
Eğer kanal sahibi Necat Gülseven ile Genel Yayın Yönetmeni Alican Değer'in bundan haberlerinin olduğu konusunda küçücük bir kuşku duysam, derhal o kanaldan ayrılacaktım.
Çok geçmeden bu vahim yayın skandalının sorumlusu olan 3 çalışanın işlerine son verildi.
Ama dedim ya, idam sehpaları kurulmuş, ipe çekilmem için geri sayım başlamıştı.
Yargısız infaz yapanlar arasında, 7 yıl süreyle tek kuruş almadan programlar için Anadolu'yu karış karış gezdiğim, uçsuz bucaksız yollarda ölümcül kazalar atlattığım, yükselmesine naçiz katkılarda bulunduğum Halk TV'nin bazı yorumcularıyla, benden aldığı borcu ödemek yerine unutmuş numarası yapan etik (!) tacirlerinin de bulunması ve Kemal Bey'e kumpas kurduğumun öne sürülmesi, sırtıma bıçak saplanmış gibi acı veriyordu…
Oysa olayın mağdurlarından biri de, yayın sırasında Müjdat Gezen'in yanında olan bendim. Allah'tan Kemal Bey de oradaydı ve zerrece sorumluluğum olmadığını en iyi o biliyordu.
Sonuçta SADAT denilen karanlık paramiliter kuruluş, bir şekilde TV 100'e sızmış, o reklamın Kemal Kılıçdaroğlu ile yaptığım röportajda kullanılmasının nasıl vahim bir olaya yol açabileceğini düşünemeyen görevlilerce bant yayına verilerek, kumpasla psikolojik harp stratejisine hizmet edilmişti.
Önceki gün TV-100'ün sahibi Necat Gülseven, daha önceden tanıştığı Kemal Kılıçdaroğlu'nu ziyaret etti.
Ben de kendisini telefonla aradım. Her zamanki nazik yaklaşımıyla “Röportajın bant kaydını beğeniyle izlediğini, yaşananın bir talihsizlik olduğunu, bundan dolayı asla üzülmemem gerektiğini” söyledi ve en kısa sürede aynı kanalda yeni bir söyleşi yapmamız için söz verdi.
Sonradan öğrendim ki; Necat Gülseven'e de benzer değerlendirmelerde bulunmuş, TV-100'ün de mağdur olduğunu söylemiş ve birlikte fotoğraf çektirmişler. Ayrıca vicdanlı bir davranışla akitleri feshedilen 3 çalışanın yeniden işe alınmalarını rica etmiş…
Sosyal medyada beni linç edip, “Para için değer miydi?” diyenleri ciddiye almamakla birlikte, şunları tarihe not düşmem gerektiğine inanıyorum:
2013 yılından bu yana, yani tam 10 yıldır ekranlarına çıktığım televizyonlardan tek kuruş almadığım gibi, cebimden çok masraf yaptım.
Zaten bir televizyon sahibiyle görüşürken hayatım boyunca ilk sorduğum konu “Bana ne kadar para vereceksiniz?” değil, “Editoryal bağımsızlık verecek misiniz?” olmuştur.
TV-100 de öyle oldu.
Parayı konuşmadan önce “editoryal bağımsızlık” ve her ay 10 Vefa Lisesi öğrencisine burs verme sözü aldım. (Bunu açıklamak zorunda bıraktıkları için çok üzgünüm.)
Bağımsızlık tıpkı Büyük Önder Atatürk gibi benim de karakterimdir.
Onun bittiği yerde bir saniye bile durmam.
Türkiye Cumhuriyet tarihinin en kritik seçimine koşuyor.
10 yıldır hep muhalif mahallenin insanlarına seslenilen kanallarda program yaptım.
TV 100'ün ise merkezde olma, toplumun tüm kesimlerine seslenme iddiası var.
Bu süreçte insanlarımızın gerçekleri öğrenme hakkına ve demokrasimize küçücük bir hizmette bulunabilirsem ne mutlu bana…