Emin Çölaşan, Başbakan Tayyip Erdoğan, dönemin Dışişleri Bakanı Abdullah Gül ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtan üçlüsünden müthiş bir baskı gördüğünü, aleyhlerinde tek satır istenmediğini, bu yüzden frene bastığını ama yine de yazdığını açıkladı. Çölaşan baskılar arttığı zaman Nasrettin Hoca fıkraları yazarak günü geçirmeyi bile düşündüğünü belirterek, AKP aleyhinde yazdığı çok sayıda belgeli yazısının sümenaltı edildiğini GAZETEPORT'a açıkladı.
Türk basınının simge ismi Emin Çölaşan’ın 22 yıl çalıştığı Hürriyet Gazetesi ile yollarını ayırmasının üzerinden bir ayı aşkın zaman geçti. "Ben Hürriyet ile yolumu ayırmadım, resmen kovuldum’’ diyen Çölaşan’ın işine, önce sözlü biçimde, ardından da 31 Ağustos günü "Övgü dolu bir mektupla" ve yazılı olarak son verildi. O övgü dolu mektup, adet olduğu biçimde, "Başarı ve mutluluk dilekleriyle" sona erdi. Çölaşan şimdi "işsiz ama vakti olmayan" bir gazeteci. Çünkü 30 yıllık meslek hayatının son döneminde yaşadıklarını ve özellikle de "kendisini kovduran süreci" yazıyor. Sabah erkenden evinden çıkıyor, Bilgi Yayınevi'nin Kızılay’daki binasına gidiyor ve kendisine ayrılan odaya kapanıp bilgisayarının başına geçiyor…
250 sayfa olacak kitabın temeli atıldı. Çerçevesi de belli.
Yaklaşık 15-20 gün sonra da bilgisayar ekranından çıkıp, birinci
hamur kağıtların üzerine dökülecek ve kitap raflarında yerini
alacak… Çölaşan, çok ses getirecek kitabının adını da GAZETEPORT’a
açıkladı: KOVULDUK EY HALKIM, UNUTMA BİZİ…
Çölaşan, kitabını yazdığı şu günlerde, yaşadıklarını ve duygularını
da anlattı. Yeni kitabının henüz oluşan sayfalarına, kısa bir mola
verdi ve GAZETEPORT’un sorularını cevapladı:
GAZETEPORT: 30 yıl el üzerinde tutulup, sonra da kovulmak nasıl
bir duygu?
- Ben gazeteciliğe 1977 yılında Milliyet’te başladım 1985’de de
Hürriyet’e geçtim. İş teklifini bana bizzat o dönemdeki patron Erol
Simavi yaptı. Ben başladığımda Milliyet, Ercüment Karacan’ındı.
Aydın Doğan’a sattı. Aydın Bey'le Milliyet’te de çalıştım, sonra
Hürriyet’i satın alınca, yine patronum Aydın Doğan oldu. Toplam üç
patronla çalıştım ve sonra da kovuldum. Kovulmak bir gazeteci için
çok aykırı bir durum değildir. Bu sektör böyle. Her gazetecinin
başına gelebilecek bir olay… Benden önce de çok kovulan oldu,
benden sonra da olacaktır…
GAZETEPORT: Siz Milliyet’ten Hürriyet’e geçerken patron Aydın
Doğan’dı. Bu transferi kendisi nasıl karşılamıştı?
- 1985 yılıydı. Çok üzgündü. Vedalaşmaya odasına gittim.
Milliyet’ten ayrılmamı istemiyordu. "Bizi bırakma" dedi. Ama
kararımı vermiştim ve Erol Bey'e de sözüm vardı. Geri dönemezdim.
Birbirimize sarıldık, gözlerimiz doldu. Aydın Bey'le duygusal bir
veda oldu. Sonra Hürriyet’te yeniden buluştuk.
"AYDIN BEY BANA KÜS"
GAZETEPORT: Buluştunuz ama bu buluşmadan yıllar sonra, bu kez
sizi gönderen de yine Aydın Doğan oldu. 22 yıl önce "Bizi bırakma,
gitme" diyen patronunuz bu kez ne dedi?
- Hiç birşey demedi. Çünkü ben Aydın Bey'le küsüm. Daha doğrusu ben
ona küs değilim de o bana küs. Nedenini de bilmiyorum. Yerel
seçimlerden kısa bir süre önce bana küstü. O günden bu yana da
konuşmadık. Bu küslüğe ilişkin yorumlarımı yeni kitabımda
yapacağım. Kovulma meselesinde ise bana tebligatı Ertuğrul Özkök
yaptı. Özetle "Aydın Bey seninle çalışmak istemiyor" dedi. Bu olay
sırasında Aydın Bey beni arayıp bir şey söylemiş değildir.
GAZETEPORT: Peki Ertuğrul Bey ne tür gerekçeler söyledi? Aydın
Doğan’ın sizinle neden çalışmak istemediğini öğrendiniz mi?
- Gerekçe çoktu. Ana sebep iktidarın gazete yönetimine olan
baskısıdır. Mesela ben uzun süredir Tayyip Erdoğan, Kemal Unakıtan
ve Abdullah Gül aleyhinde yazmamam konusunda uyarılıyordum.
Özellikle Kemal Unakıtan. Çünkü patronun Maliye ile iyi geçinmesi
gerek. Birçok ticari işi var. Onlar aleyhinde tek satır
istenmiyordu. Uyarı ve baskılar geldikçe ben frene bastım. Tabii
etkileniyor insan. Ama yine de belgeli konuları yazmaya devam
ettim.
NASRETTİN HOCA
GAZETEPORT: Baskılar nasıl oluyordu? Kim sizi arayıp şunu yazma
ya da yazdığın şu bölümü çıkar diyordu?
- Yüzde 99 Ertuğrul Özkök arardı. Benim yazımın işte şu
paragrafının sıkıntı yaratacağını söylerdi. Değiştirmemi isterdi.
Karşı çıkardım. Kimi zaman değiştirirdim ya da yumuşatırdım. Bu
durumu da Bekir Coşkun dışında kimseye anlatmazdım.
GAZETEPORT: Ama yine bu konularda yazmaya devam ettiniz. Fazlaca
taviz vermediğiniz için mi bardak taştı?
- Baskılar artıyordu ama kol kırılır yen içinde kalır misali,
kimseye bir şey anlatmadan ben de yoluma devam ettim. Çok
bunaldığım günler de oldu. O zamanlarda köşeme Nasrettin Hoca
fıkrası yazmayı bile düşündüm…
GAZETEPORT: Değiştirdiğiniz yazılarda neler vardı? Hiç
yazamadığınız ya da sayfaya konulmayan yazınız oldu mu?
- Oldu tabii. AKP iktidarı ile bağlantılı birçok usulsüzlük,
yolsuzluk konulu ve belgeli yazım sümen altı edildi. Aman bu konu
başımızı ağrıtır denildi. Bunların hepsini saklıyorum. Kitabımda
tümünü açıklayacağım…
"BANA PARA TEKLİF ETTİLER"
GAZETEPORT: Size yönelik baskılar, sadece kritik yazıları yazıp
İstanbul’a geçtikten sonra mı geliyordu? Yoksa Ertuğrul Özkök ile
yüz yüze görüşmelerinizde de sizden talepleri oluyor muydu?
- Oluyordu. Ben meslekte 30 yılımı dolduracağım. 7 Şubat tarihinden
birkaç gün önce Özkök Ankara’ya geldi. Kendisi ile uzun uzun
görüştük. Bana üç öneride bulundu. Önce Başbakan, Maliye Bakanı ve
Abdullah Gül hakkında aleyhte yazmamamı istedi. Ya da bir müddet
yıllık izne çıkmamı önerdi. Bunları yapmıyorsam istifa etmemi
istedi. Eğer istifa edersem, Aydın Bey'in benimle ilgili güzel bir
proje ve önerisi olacağını söyledi. Ne tür bir öneri olduğunu da
anlattı. İstifa edersem, bana yüklü miktarda para verileceğini, bu
para ile ilerdeki yaşamımda yolumu daha rahat çizebileceğimi
söyledi.
GAZETEPORT: Yüklü miktar neydi ve siz buna ne dediniz?
- O paranın meblağını hiç sormadım. Duymamış göründüm. İzne
çıkacağımı söyledim ve izin öncesi yazacağım yazının altına da not
olarak (Sevgili okuyucularım, bir müddet izne çıkıyorum. İzin
bitiminde tekrar görüşebilir miyiz bilemem) diye bir not koyacağımı
söyledim.
ÜÇ YAZAR
GAZETEPORT: Bu tür bir not, okuyucunun ve medya dünyasının
kafasında Çölaşan’a yine baskı var, zorunlu izin gibi anlamlar
doğurmayacak mıydı?
- Tabii. Ben daha önce de zorunlu izne gitmiştim ve gazete
okuyuculardan müthiş baskı gördü. Böyle bir notun gazeteyi yine
sıkıntıya sokacağını gördüler. O zaman da izne çıkmam önerisinden
vazgeçtiler. Ben de çıkmadım, yazılarıma bildiğim gibi devam ettim.
İstifa etmeyeceğimi de söyledim. Daha önce istifayı düşünmüştüm ama
bu mevzi kaybedilmemeli görüşü ağır basınca vazgeçmiştim. Zaten üç
yazar da hasretle benim istifamı ve benim köşemde yazmayı
bekliyordu. Ben izne çıkmayıp yazılarıma devam ettim, baskılar da
devam etti.
GAZETEPORT: O üç yazar kimlerdi?
- O isimleri sana söylerim ama yazma. Yeni spekülasyonlar
olmasın…
"ALTI AY BEKLE"
GAZETEPORT:- Şimdi Hürriyet ile ilişkileriniz nasıl. Yönetim
katından arayan soran oluyor mu?
- Hürriyet çalışanları ile aram her zaman iyi oldu. Bana çok destek
verdiler. Köşelerinde yazamasalar da destek oldular. Şimdi bazı
mesajlar geliyor. "Altı ay bekle, biz Aydın Bey'i ikna edeceğiz,
yeniden Hürriyet’e başlayacaksın" biçiminde.
GAZETEPORT: Peki bu tür bir gelişme olursa, yeniden Hürriyet’e
dönebilir misiniz?
- Hayır artık dönmem. Bana bu mesajları ulaştıranlara da söyledim.
Kimse kimseyi iknaya uğraşmasın, ben dönmeyi düşünmüyorum
dedim.
İŞTE O KİTAP
GAZETEPORT: Hürriyet’ten ayrıldıktan sonra bir kitap projeniz var
ve üzerinde çalışıyorsunuz. Bu kitapta kovulma süreci mi
olacak?
- Evet, o dönemi anlatıyorum. Yaşadıklarımın tümünü yazacağım. İsim
isim, gün gün ve saat saat. Sanırım yazdıklarım ses de getirecek.
200-250 sayfalık bir kitap olarak planladım. Ekim ayında piyasaya
çıkmış olur…
GAZETEPORT: Kitabın ismi belli oldu mu?
- Oldu ama kimseye söylemiyorum.
Bana söyleyin, ben kimseye bahsetmem..
- Peki, ilk kez sana söylüyorum. Kimseye bahsetme ama yazabilirsin.
Kitabın adı "KOVULDUK EY HALKIM UNUTMA BİZİ" olacak. Altında da
"Bir Medya Belgeseli" yazacak.
GAZETEPORT: İlginç ve çarpıcı bir isim bulmuşsunuz. Uğur Mumcu ile
yakın dosttunuz. Bu ismi Mumcu’nun anısına bir ithaf olarak mı
düşündünüz?
- Kitabın adının isim babası Muzaffer İzgü’dür. İsmi o buldu. Ben
de beğendim..Tabii bu beğenide, Uğur’un "Vurulduk ey halkım, unutma
bizi" başlıklı çok ses getiren yazısı da etkili olmuştur...
Emin Özgönül / GAZETEPORT