Türkiye ’de edebiyatla ilgilenip Varlık dergisiyle ilgilenmeyen her halde yoktur. Hem de birkaç kuşaktır. Varlık, sadece şiir, öykü yayımlayan, genç kalemlere destek olan bir edebiyat dergisi değildir; çok önemli bir düşünce platformu olmayı da başarmış bir yayındır. Cumhuriyet tarihi boyunca etkili olmuş bütün tartışmaları Varlık’ın sayfalarından izleyebilirsiniz. Özellikle son 20-30 yıldır… Mesela 90’larda post-modernizmi tartışan sayılarını nasıl hatmettiğimizi unutmam. Eminim bugün de birileri derginin yeni sayısındaki Gezi Olayları dosyasını aynı iştahla okuyordur.
Tam 80 yıldır aralıksız çıkmak, üstelik her zaman en çok takip edilen en saygın dergilerden biri, hatta birincisi olmak kolay iş değil. O nedenle derginin kurucusu Yaşar Nabi Nayır’ı, mirasını kararlılıkla ayakta tutan ailesini, kızı Filiz Nayır Deniztekin’i ve tabii ki derginin yazarlarını, okurlarını tebrik etmek gerek.
Bu tebrikte aslan payını hak edenlerin başında, Yaşar Nabi’den
sonra en uzun süre 24 yıl yayın yönetmenliğini üstlenen Enver Ercan
geliyor. Edebiyat dünyamızın her daim şık, her daim neşeli ve her
zaman enerjik şairi Enver Ercan…
Varlık’ı yönettiği yıllar içinde pek çok başka derginin
yayımlanmasını sağladı, kitaplar hazırladı, yayımladı, şairliğe de
ara vermedi. Dergiyi konuşurken onun son 20 yılıyla özdeşleşmiş
yöneticisine de bazı özel sorular soralım istedik. Enver Abi’nin
rahatsızlığı nedeniyle buluşamadık. Ben soruları yolladım, o da her
zamanki tevazuuyla, kısa kısa yanıtladı.
İşte Varlık ve Enver Ercan...
Varlık 80 yaşında ve hala Türk edebiyatının, entelektüel yaşamın en
önemli yayınlarından biri. Yayınların da inişli çıkışlı bir
serüveni vardır, hatta onlar da insanlar gibi ölümlüdür. Varlık’ın
bu kuralları yıkan başarısını nasıl açıklarız?
Mucize gibi bir şey! Yalnızca Türkiye değil, dünyada da bu kadar
uzun soluklu dergi birkaç taneyi geçmiyor. En başta Yaşar Nabi
Nayır’ın istikrarlı tutumu, sonra da kızı Filiz Nayır Deniztekin’in
babasını aratmayan inatçılığı Varlık’ı bugünlere getirdi. Bir
derginin “amiral gemi” olması başka türlü mümkün olmazdı zaten.
Kelebeğin Rüyası filminde izledik, o eski şairler için de en önemli
şey Varlık’ta yazı yayımlatmak… Hala öyle zor mu Varlık’ta şiir
yayımlatmak. Yoksa bu dijital çağda o kadar önemsenmiyor mu
dergiler?
Dijital çağ dergileri de etkiledi kuşkusuz ama her ay 200
dolayında şiir ve öykü geldiğine göre okurla sağlam bir
iletişimimiz olduğu da bir gerçek.
İlk günden bu güne değişmeyen ilkeler neler?
Edebiyata, sanata ve kültürel değişime aynı heyecan ve merakla
bakmak, anlamaya çalışmak.
Genç kalemlere her zaman önem vermek de bu ilkelerden biri. Türk
edebiyatına kazandırdığınız isimlerden bir kaçını sayar mısınız? Ve
işin sırrı ne, iyi edebiyatçıyı nasıl tanırız? Ne de olsa siz uzun
zaman, derginin sayfalarında bir şiir okulu/atölyesi de
yaptınız.
Yaşar Nabi döneminde Melih Cevdet Anday, Oktay Rifat, Sabahattin
Kudret Aksal, Behçet Necatigil, Fakir Baykurt, Tahsin Yücel
edebiyata ilk adımlarını Varlık’ta atmışlar. Daha sonraki dönemde
Behçet Çelik, Sema Kaygusuz, Tuna Kiremitçi, Süreyyya Evren, Nilay
Özer, Can Bahadır Yüce, Tuna Kiremitçi, Şebnem İşigüzel, Müge
İplikçi ilk aklıma gelenler.
Derginin yaşamında önemli kırılmalar, dönüşümler, değişimler var
mı?
Dergicilik her zaman meşekkatli bir iş olmuş Türkiye’de. Yaşar
Nabi Bey’in dergi yazılarında kolaylıkla anlıyoruz bunu. 24 yıldır
derginin yayın yönetmenliğini yapıyorum. Sıkıntılar hep aynı. Bizi
ayakta tutan yeni gelen kuşakların hevesi ve merakı. Onlar bize güç
veriyor.
Cumhuriyet’in ilk yıllarında dönemin söylemiyle ‘aydınlanmacı’ bir
dergi olarak kuruldu ve önemli katkısı da oldu Varlık Dergisi ile
Yayınları’nın. Şimdi Cumhuriyet’in sorgulandığı, Türkiye’nin
değiştiği bir dönemde nasıl bir entelektüel duruşu var derginin,
bunu nasıl tanımlarsınız?
Son 24 yılda değişimin farkında olan bir tutum sergiledik. Hatta
“akla vedanın zamanı geldi mi?” diye bir dosya bile yaptık,
“aydınlanmacılığı” sorgulayan. Ama hep çağdaş, yüzü Batı’ya dönük
bir Türkiye’nin edebiyat verimine açtık sayfalarımızı. Varlık’a
yakışan da bu.
80. Yıl sayısındaki sunuş yazısında, Türkiye’deki basın yayın
özgürlüğünün durumu eleştiriliyor. Ülkenin en eski yayınlarından
biri olarak bu konuda söz almanız doğru ve gerekli geliyor bana da.
Geçmişte de benzer dönemler yaşanmadı mı, derginin hafızasına
bakarak içinde bulunduğumuz durumu değerlendirir misiniz?
Yaşanmaz olur mu. Bütün darbe dönemlerinde ciddi bakılara maruz
kalınmış. Yaşar Nabi Bey sıkıyönetim mahkemelerinde ifade bile
vermiş. Biz de bıçak sırtı günlerden geçiyoruz. Edebiyat bunlardan
korkmaz, diyeceğini der bedeli ne olursa olsun.
Kendinizi bu derginin ya da dergiyi kendinizin ayrılmaz bir parçası
olarak görüyor musunuz?
Şimdilik öyle görüyorum ama her şey geçici. Bugünler güzel
hatırlansın bu bana yeter.
Enver Ercan, hem Varlık’ın yayın yönetmeni, hem bir şair hem de
başka dergiler, kitaplar yayımlayan bir yayıncı. Varlık dışında son
20 yılda yayımına katkıda bulunduğunuz dergiler, yayınevleri
hangileri? Bu büyük çabanın arkasındaki motivasyon nedir?
2012 yılında Komşu Yayınları’nı kurdum. Yasakmeyve (63 sayı) şiir dergisi 10. yılını devirdi. Bu arada Siyahi (6 sayı) adlı postanarşist bir dergiyi buluşturduk okurla. Ardından Eşik Cini (15 sayı) adlı öykü dergisi, Sıcak Nal (12 sayı) adlı bir öykü dergisi daha yayımladık. 170 tane de kitap! Çoğu ilk kitap. Hiç de fena değil. Boş oturunca canım çok sıkılıyor.
Ya şiir, o yayıncılıktan olumsuz etkilenmiş olabilir mi?
Anlatımcı bir şair değilim. Öyle olsam iş kolay. Şiirde yapı kurmaya inanırım. Kurulacak bir yapı olduğunda kolları sıvıyorum. Biraz az oluyor ama benim meşrebim de böyle.
Haberin devamı için tıklayın.