BirGün gazetesi köşe yazarı Doğan Tılıç'ın köşesinde yazmaya başlayan Can Dündar, bugün ilk kez BirGün okurlarıyla buluştu. Tılıç'ın yerine bir ay boyunca haftada 3 gün yazı yazacak olan Can Dündar'ın bugünkü yazısı şu şekilde:
"Hangimiz Kara Murat?
1980 yazıydı.
Ağustos ayıydı.
Polonya'da Gdansk tersanelerinden kovulan gemi işçileri rejime kafa
tutup yürüyüşe geçtiğinde hayretler içinde kalmıştık. Ellerindeki
pankartta "Solidarnosc" yazıyordu.
"Dayanışma!"
Bu sözcük, kenetlenmiş elleri çağrıştırıyordu bize; rüzgâra karşı
omuz omuza yürüyenleri; birlikten kuvvet üretenleri...
Biz de öyleydik.
Henüz 20'lerimizdeydik; belki varmamıştık.
Duvara dayanmıştık; dayanışma, tek kurtuluşumuzdu.
"Hanginiz Kara Murat? Söyleyin yoksa hepiniz öleceksiniz"
dendiğinde"Benim Kara Murat" diye hep birden öne çıkmanın erdemini
izleyerek, arkadaşlarını ele vermemek uğruna işkencede can
verenlerin direncini dinleyerek büyümüştük. Polonya'da
"Dayanışma"nın doğuşundan bir ay sonra Türkiye'de darbe yedik.
Gerçek o zaman anlaşıldı:
Aslında öne çıkan herkes doğruyu söylemişti.
Her biri bir "Kara Murat"tı.
Hepsine birden kıydılar.
• • •
Kenetlenmiş ellerimizi dipçikle çözdüler.
Sert bir rüzgâr ayırdı, yapışık duran omuzlarımızı...
Sonraki 10 yılda, Türkiye'de dayanışma çökerken Polonya'da
"Dayanışma"yla başlayan isyan, duvarı yıktı.
Çıkan toza inanamadık.
• • •
Kendimize gelip yeniden elele verdiğimizde, yine "Dayanışma" adını
verdik kurulan partiye...
Ama sıkı darbe yemiştik, dayanışamadık.
"Gelen yeni nesil, her koyunun kendi bacağından asıldığına
inanıyor"du; "Hanginiz Kara Murat?" dense herkes birbirini işaret
ediyordu.
Öyle sandık, buna inandık.
• • •
Sonra günlerden bir gün, İstanbul'un orta yerinde, parkta bir
ağacın dibinde yeniden parıldadı dayanışmanın ışığı... "Sönmedim,
buradayım"dedi.
Çocuklarımızdı bu kez ön saftakiler...
Dayatmalara karşı dayanmanın, dayanışmanın zaruretini yeniden
keşfettiler.
"Hanginiz Kara Murat?" sorusuna "Sana ne" diye cevap verdiler.
• • •
Doğan Tılıç, -ki insan elinde el, omzunda omuzdur her daim- arayıp
"Herkes birbirinin köşesini kazadursun, gel biz seninle dünya
gazeteciliğinde bir ilke imza atalım. Bir aylık iznim süresince
köşemi sen yaz" dediğinde ilkin şaşırdım.
Yine bir ağustos ayıydı.
13 yıldır çalıştığım gazeteden, okurlarla vedalaşamadan
atılmıştım.
Ve işte "Dayanışma"nın pankartı sandığından çıkmıştı.
BirGün dostları Twitter'dan çağrı kampanyası yapmış, "Genç
gazeteciler", "Baskıyı reddediyoruz" açıklamasıyla gözümü
yaşartmıştı.
Doğan, bir aylığına izne ayrılırken tavuklarını komşusuna, köşesini
bana bırakıyordu.
Yazlık geçici işçi statüsünde, nicedir hasret kaldığım bir hakkı
kullanıp "babamın malı"ymış gibi kalem oynatacaktım.
Su katılmamış bir dayanışma örneğiydi.
Ve biliyorduk ki, eskiden beri, ama özellikle de "Gezi'den beri",
artık baskı gören kimse yalnız değildi.
• • •
"Madem eşe dosta ibret olacak, madem'Her gün daha iyi BirGün*
olacak, varım" dedim Doğan'a:
"Nöbeti devralıyorum. Can'la, başla... " İyi bayramlar
hepinize...
Merhaba!"
Can Dündar / BirGün"