Sayım Çınar, Butik Ali karakteriyle Seksenler dizisinden tanıdığımız Hakan Bulut ile oldukça samimi bir röportaj gerçekleştirdi. Kült olmuş Seksenler dizisinin Eylül ayında yeniden başlayacak olması dizinin severlerini sevindirirken, dizide “Butik Ali” karakteriyle övgüler toplayan Hakan Bulut, özel yaşamından projelerine kadar birçok bilgiyi Sayım Çınar’a anlattı.
Sayım Çınar
Hakan öncelikle bu yoğunluğunda röportajımı kabul ettiğin için teşekkür ederim. Çoğumuz Türk dizi tarihinde önemli bir yere sahip “Seksenler” dizisiyle seni tanıdık. Seksenler sayesinde insanların evlerine girdiniz. Bir aranın ardından Seksenler dizisi yeniden bizlerle birlikte olacak. Bizlere biraz anlatır mısın, bu süreç nasıl gelişti?
2017 Mayıs sonu gibi bitmişti Seksenler. Bittikten sonra üzerinden 2 sene geçti. Bu 2 sene içerisinde hem yayıncı kuruluş TRT’nin, hem de özel bir kanalın (360) sürekli eski bölümleri yayınlamasından kaynaklı daha çok izlendik, hafızalarda taze kaldık. Seyirci birçok kez geri dönüş yaparak Seksenler’in yeniden başlamasını çok istedi. Bu yeniden çekim aşaması biraz da seyircinin isteği üzerine gelişti.
Peki sen oynadığın Butik Ali karakterini özledin mi?
Özledim tabii. (gülüşmeler). Butik Ali’nin hayata bakışı, tarzı, kıyafetleri, aşkları… Gerçekten ben de Butik Ali’yi çok severek oynadım. Bir zamandan sonra karakterimle özdeşleşmeye de başlamıştım. Gerçekte benle alakası olmayan bir tip çıkardım ortaya ama 6 sezon boyunca aynı adamı oynayınca artık ben bile onu seyretmeye başladım. Özlemişim gerçekten.
Peki sokakta neler oluyor? Sana Butik Ali diye seslenenler oluyordur…
Dediğim gibi dizi biteli 2 sene oldu fakat hala bile evet sokakta Butik Ali diye seslenenler oluyor… Halbuki Seksenler dizisi ve oynadığım Butik Ali karakteri haricinde başka filmlerde de rol aldım ama işte yine de akıllarda kalan Butik Ali.
Peki oyunculuğa ilk başlangıç serüvenin nasıl gerçekleşti?
Başlangıcımı Kadıköy Halk Eğitim Merkezi’nde gerçekleştirdim. Bu eğitim merkezinin bünyesinde bulunan bir kuruluş var. Bu kuruluş çok köklü bir kuruluş. İçinden Rasim Öztekin’lerden, Peker Açıkalın’lara, Özgü Namal’lara hatta ses tiyatrosuna kadar uzanan birçok oyuncu çıkaran köklü bir kuruluş. Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı 2 senelik bir tiyatro okuluydu. Böylelikle 2001 yılında bu tiyatro okuluna başlamış oldum.
Bir taraftan dizilerde, filmlerde oyunculuk yapıyorsun. Bir taraftan tiyatroda çocuk oyunlarında oynuyorsun. Peki sinemadaki ilk projen neydi?
Nefes: Vatan Sağolsun ile başladım sinemaya. Sonrasında Mandıra Filozofu ve diğer filmler/projeler gelişti...
Bütün bunlar olup biterken eğitim sürecin nasıl gerçekleşti peki?
Kadıköy Halk Eğitim Merkezi’nde bir zaman sonra asistan oldum. Daha sonra Halk Eğitim Merkezi bana resmi görevler verdi. Anadolu Liseleri olsun, başka okullar olsun hoca olarak gönderdi. Seçmeli ders olarak eğitimci kimliğim ilk o zamanlar başladı. 2008 yılında Maltepe Üniversite’sine burslu olarak giriş yaptım ve 2013 yılında mezun oldum.
Pekala sen sahnede çok canlı bir oyuncusun. Yani oynarken hissediyorsun, yaşıyorsun… Çok teatral değil, çok inandırıcısın. Oyunculuk daha çok bilgiden ziyade doğal olmayı gerektiriyor. Bu tezi savunuyor musun?
Tabii, biz sahneye çıktığımızda seyirci bizim rol yaptığımızı biliyor. Bunun farkında. Zaten rol yaptığını biliyorken, “a rol yapıyor” demesine gerek yok. “Ne kadar doğal oynuyor, ne kadar gerçek oynuyor…” Gerçekten de seyircinin “bildiğimiz kapıcı gibi, esnaf gibi, satıcı vb. gibi oynuyor” demesi benim için önemli. Evet o yüzden bu tezi savunuyorum. Tabii ki de teknik anlamda eğitim aldık, her şeyi öğrendim, öğrettim de. Ama buna bir fark getirmek gerekiyor. Sadece teknik oynamak yerine dediğin gibi doğal oynamak gerekiyor.
Türkiye’de dizi oyuncuları şöhret olunca dengelerini biraz kaybediyorlar. Daha sonra bir çöküş dönemi yaşanıyor. Bu işte sürekli olmanın kuralları var değil mi? Örneğin sen bu işi nasıl başarıyorsun?
Kuralları var mı tam bilmiyorum ama elbette ki yöntemleri var. Şöyle söyleyebilirim, ben zaten tiyatrodan geldim. Tiyatroyla başladım olaya. Tiyatro beni buralara kadar getirdi. Sinema olmasa, dizi olmasa ki olmadığı zamanlar da oldu ben yine tiyatro yaptım. Bence yöntemim bu: sevdiğim işi yapabilmek.
Pekala sen usta isimlerle çalıştın. Örneğin Ali Poyrazoğlu. Ali Poyrazoğlu’ndan daha çok ne öğrendin? Ali Poyrazoğlu hakkında onun öğrencisi olarak neler söyleyebilirsin?
Ali Poyrazoğlu hakkında birçok şey söyleyebilirim… Konservatuvar ikinci sınıf öğrencisiyken benim hocamdı. İlk dersime girdi ve ders sonunda bana şunu söyledi: “Nefes: Vatan Sağolsun filminde oynayan çocuk şu anda bu okuldaymış. Şu anda burda mı?” dedi. “Buradayım hocam” dedim. “Sen bekle” dedi. Ve böylelikle eğitim sürecimin Ali Poyrazoğlu dönemi başladı. Ne kadar ilerici görüşlü olduğunu, ne kadar entelektüel olduğunu, ne kadar hayat üzerine müthiş çözümlemelerde bulunup, bunları yorumlayıp öğrencisine nasıl dersler verdiğini o dönemde anladım. Rahmetli Bülent Kayabaş’tan da çok şey öğrendim.
Her şeyden önce eğlenceliler değil mi? (gülüşmeler)
İnanılmaz eğlenceliler… Ali hocayı tanımayan insanlar belki dışardan soğuk, biraz ukala bulabilirler ama adam kendini o kadar çok geliştirmiş ki başka bir evreye ulaşmış. Birazcık da ukalalık yapsın tabi. (gülüşmeler). Aslında öyle bir insan değil. Ustamdır diye söylemiyorum muhteşem bir insan. Çok şey öğretti bana. Her oyuna geldiğimde kitaplar getirdi, kitaplar verdi.
Oyuncu, karakteriyle kendini içselleştirme aşamasında, o rolü yaşamak için özel bir çaba sarf ediyor. Vişne Bahçesi’nde Lopahin’i oynamak için bir çiftlikle çalışmak gerekiyor sanırım… Şimdi dönemsel oyunları bir tarafa bırakalım da örneğin sen Nefes: Vatan Sağolsun’da bir askeri oynadın. Nasıl bir hazırlık süreci geçirdin?
O filmin çekimleri 2 sene sürdü. 2 sene boyunca bizi birer asker gibi eğitime tabi tuttular. Gerçekten çok erken saatlerde uyandık, nöbetler tuttuk, ranzalarda uyuduk... Yönetmenimiz oynarken doğaçlama yapmamıza da izin verdi. Bu sayede kendimizi özgür hissettik. Özellikle bir karakter yaratma sürecim olmadı çünkü durumu anbean yaşadım. Asker gibiydim.
“Her şeyden önce kendimle barışık biriyim”
Şimdi oyuncuların güzel bir şansı var. Bir terapiste gitmelerine gerek kalmıyor… Sürekli bir sorgulama içindeler. Hayata daha farklı yerlerden bakıyorlar. Kendi yaptığın işin avantajlarını düşündüğün zaman diğerlerinden kaç sıfır öndesin? (gülüşmeler)
Güzel soru. Bazı oyuncular terapiste gidiyorlar. Giden birkaç arkadaşım var. Onları da bu alana katarsam sanırım beş sıfır öndeyim. (gülüşmeler). Her şeyden önce kendimle barışık biriyim. Hepimizin stresli zamanları, depresyona girdiği zamanlar mutlaka oluyor ama içinden çıkabilme çabasını kendimde görüyorum. Bunun için herhangi bir terapiste ihtiyaç duymuyorum. Bir hata yapıyorsam bir daha o hatayı yapmamaya çalışıyorum. Kendimi bazı konularda düzenli görüyorum. Kişisel olarak da, eşya olarak da düzenli biriyim. Duygusal olarak da bir düzen sağlamaya çalışıyorum. Duygularımı kontrol etmeye çalışıyorum.
“Hiç aşık olmadım”
Peki sence dünyanın en büyük acısı aşk acısı mı yoksa insanların dramı mı?
Ben mesela aşk acısı diye bir şey bilmiyorum. Yaşadığımı hissettiğim dönem oldu ama o değilmiş. Onun farkına vardım.
Peki hiç aşık olmadın mı?
Olmamışım Sayım. Nedenini bilmiyorum… Açıkçası olmayı istiyorum ama. Dediğim gibi olduğumu sandığım dönemler yaşandı fakat aslında olmadığımı anladım. Şu terapist olayına tekrar dönecek olursak bu sebepten gidebilirim ama. (gülüşmeler)
Biz ilişkilerden kaçıyor muyuz? Son zamanlarda sanki erkekler daha çok bir poker oyunu oynuyorlar. Kadınlar da aşkın tüm hallerini özel yaşıyorlar. Sevgiyle yaşanan ilişkileri kadınlar savunuyor genelde. Erkekler de poker oynuyorlar. Buna katılıyor musun?
Katılıyorum. Erkekler pokerin hastası. Ne zaman bir masa varsa o masaya otururlar ve o yolda devam ederler. (gülüşmeler).
Peki sen bir taraftan yurt dışında da oyunlar oynuyorsun. Türk oyuncuların daha çok rahat ettiği şehirler var. Örneğin Berlin’e gidiyorsun… Başka nerelere gidiyorsun?
Almanya’nın birçok şehrinde oyun oynadım. Bizim “İyi Kötü Çirkin” diye bir oyunumuz var. Bu oyunu Eylül’de Amsterdam ve Rotterdam da oynayacağız. Zaten bizi televizyondan bilen gurbetçiler sağ olsunlar salonları boş bırakmıyorlar. Avrupa’da tiyatro yapmak çok hoşuma gidiyor…
Pekala oynadığın filmlerin/oyunların müzikleri de senin ilgini çekiyordur. Örneğin film müzikleri denildiğinde aklına hangileri geliyor?
Ağır Roman’ın film müziklerini çok severim. Ayrıca bizim Seksenler’in soundtrack albümü yapılmıştı… O albümde bir tane parça seslendirmiştim. (Ersan Erdura – Çocuk Gözler).
Eşkıya filminin müzikleri de hoşuma gider. Hababam Sınıf keza öyle. Melih Kibar albümleri…
Seksenler ne zaman geri dönüyor?
Eylül ayında başlayacak.
Pekala senin yeni seçildiğin bir film var, ondan bahsetsene biraz?
Tabii. “Nasipse Olur” filmi. Bu filmi Haziran-Temmuz zamanlarında çekeceğiz. Bir sıkıntı olmazsa Eylül’de de Seksenler’e tekrar başlayacağız. O yüzden şu anda sinema benim için güzel oldu. Haziran sonu – Temmuz başı en azından çalışıyor olacağım. Açıkçası boş durmayı pek sevmiyorum.
Son olarak şunu sormak istiyorum. Sen coşkulu bir insansın. İçinde sanki katledilmiş bir duygu var. Seni dramda da izledim, komedi de izledim. Oyunculuğuna yoğunlaşıyorsun. Seni izlerken hep bir coşkunluk gözlemledim. Bu coşkuyu neye bağlıyorsun? Ya da her şeyi bir tutkuyla, istekle yapmanın getirdiği kaynak nedir?
“Seyircinin ‘on parmağında on marifet var’ demesi hoşuma gider”
Hani çok bilindik bir söz vardır ya. “Değişmeyen tek şey değişimdir” diye. Benim de bir şeyleri değiştirmem gerekiyor… Aynı şeyleri, aynı şekilde oynayıp insanların “bu hep aynısını oynuyor” demesini istemem. O yüzden kendimi sürekli geliştiriyorum. Seyircinin hakkımda “on parmağında on marifet var” demesi daha çok hoşuma gider. Bir oyuncu her şeyi oynayabilmeli.
O zaman şunu söyleyebilir miyiz, sanatçı dediğimiz insan cinsiyetsiz olmalıdır?
Evet, öyle görünüyor… Sonuçta herkesi canlandırması gerekiyor. Bir sanatçının zaten en başta entelektüel olması lazım. Dünya görüşünün açık olması lazım. Hiçbir şeye bir fobisi olmaması lazım. Evet, o söylediğin istek, bende ki yapma arzusu. En iyisini yapabilmek için çabalamak…
Bu güzel röportaj için çok teşekkür ederim.
Ben teşekkür ederim.