Türkiye Gazeteciler Federasyonu’nun (TGF), Güneydoğu Gazeteciler
Cemiyeti ile birlikte gerçekleştirdiği 46. Başkanlar Konseyi
Toplantısı kapsamında, “Çözüm Sürecinde Medyanın Dili ve Rolü”
konulu panel düzenlendi.
Liluz Otel’de yapılan panele; AK Parti Diyarbakır Milletvekili
Galip Ensarioğlu, TGF Genel Başkanı Atila Sertel, Güneydoğu
Gazeteciler Cemiyeti Veysi İpek, 81 ilden gelen basın meslek örgütü
başkanları ve Diyarbakırlı gazeteciler katıldı.
Toplantının açılış konuşmasını yapan Güneydoğu Gazeteciler Cemiyeti
Başkanı Veysi İpek, “Dilimiz, figürlerimiz, düşüncelerimiz farklı
olsa da kültürümüz hemen hemen aynı. Umuyorum bu panelden sonra
çözüm sürecine katkı sunar ve barışın bir an önce tesis edilmesi
sağlanır. Umarım hem doğuda hem batıda analar ağlamaz.
Güneydoğu’daki gazeteciler olarak önce iğneyi kendimize batırmayı
uygun gördük bu amaçla bu paneli düzenledik” dedi.
BARIŞTAN YANA GAZETECİLİK
Dünyada gazetecilik mesleğini yapan herkesin barıştan yana olmasının kaçınılmaz bir meslek ilkesi olduğunu belirten Türkiye Gazeteciler Federasyonu (TGF) Genel Başkanı Atila Sertel de, şunları söyledi:
Savaşlarda gazeteciler insanların savaşmaması için görev
yaparken can verirler ama gazeteciler savaş esnasında bile can
kurtarmayı düşünürler. Avrupa’nın orta yerinde katliamlar
yaşanırken, bugün Ortadoğu coğrafyasında insanları yalnızca
mezhepsel nedenlerle, adını, soyadını sorarak öldüren anlayışın çok
dibimizde olduğu günümüzde, Türkiye’nin tümünde bu barış dilinin ve
kardeşlik türkülerinin söylenmesinin önemi bir kez daha ortaya
çıkmaktadır. Türkiye’nin bu sorunu çözmesindeki temel ana eksen
demokrasi ve özgürlüklerdir. Kimsenin kimseyi ötekileştirmediği,
dini, dili, mezhebi, ırkı, inancı veya inançsızlığı ne olursa olsun
herkesin beraber yaşadığı bir Türkiye özlemiyle, barış dilini
kullanmak etik olarak anlamlıdır. Biz birlikte güzeliz. Beraber
yaşadık, beraber yaşayacağız. Bu topraklardaki verimliliğin herkese
eşit dağıtıldığını görmek bizim için kaçınılmaz ve ertelenemez bir
taleptir.
YURTTAŞ MEDYA MODELİ
Açılış konuşmalarının ardından panelin ilk oturumuna geçildi.
İlk oturumun moderatörlüğünü gazeteci-yazar Muharrem Sarıkaya
yaparken, Diyarbakır Barosu Başkanı Av. Tahir Elçi ve
akademisyen-yazar Hüseyin Yayman birer sunum yaptılar.
İlk olarak söz alan Muharrem Sarıkaya, barış gazeteciliğini
savunmanın yanında barış için iletişim modelini benimsemek
gerektiğini belirterek, şöyle dedi:
Barış gazeteciliğini yapabilmek için barış için iletişimin bütün
modelitesini hayata geçirmemiz gerekir. İletişim sadece televizyon,
gazete veya medya değildir, yaşayan bir kişinin hayatında bir kez
olsun sinema veya tiyatro görmesidir. Danstır, müziktir, sanattır,
onun ayağına götürülmesi, normalleşmedir. Gazetecinin vatanı, dili,
dini yoktur. Ama İmralı diyerek Öcalan’ı, Kandil diyerek PKK’yı
gizlemiş olamayız. Birilerine terörist demek zorunda olmadığımız
gibi gerilla demek zorunda da değiliz. Bir an önce yurttaş medya
modeline geçmemiz gerekir.
PSİKOLOJİK AŞAMA GEÇİLDİ
Diyarbakır Barosu Başkanı Av. Tahir Elçi, sorunların bu noktaya
gelmesinde toplumun tüm kesimlerinin olduğu gibi medyanın da günahı
olduğunu söyledi. Elçi, “Bugün yaşadığımız aslında bir iyileşme,
toplum olarak kendimizi tanıma sürecidir. Medyanın geçmişte nasıl
negatif rolü olmuşsa, bugün bundan çok daha fazla bir pozitif rolü
var” dedi. Çözüm süreci ile birlikte olması gereken rotaya
girildiğini ifade eden Elçi, şunları söyledi:
Son 30 yılda çok ağır, kanlı bir süreç geçirdik ve toplumda
yaratılan maddi manevi tahribatlarla yıllarca daha uğraşacağız. Ama
eninde sonunda geleceğimiz nokta masaya birlikte oturmaktı ve bugün
masaya oturduk, sorunu barışçıl yollarla çözmeye çalışıyoruz. Bugün
nasıl toplum devlet ilişkisini yeniden tesis etmek gerekiyorsa,
medya toplum ilişkisini de yeniden tesis etmek, onarmak
gerekiyor. Son dönemlerde yaşananlarda düzelmeler oldu. Medyanın
barış sürecini destekleyen bir tutum sergilediğini görmek
sevindiricidir. Bayrağa saldırılar kabul edilebilir değil, hepimiz
kınıyoruz ama böyle hassas bir süreçte, bilinçsiz bir insanın
yaptığı, bilinçsiz bir davranışı çok büyütüp, öne çıkartıp,
muhalefet liderinin bunun üzerinden siyaset yapacağı, toplumu geren
bir noktaya taşımak da yanlıştır. Basın bu üsluba daha dikkat
edebilir.Sabırla, herkes sorumluluk hissederek, farklı bir algının
oluşmasına yol açmadan, sorununun çözümünü amaçlayan bir anlayışla
meseleye yaklaşmak hepimizin sorumluluğudur. Çok önemli bir aşamaya
geçtik. Psikolojik aşamayı geçtik ve normalleşmeyi sağladık.
100 YILLIK PROBLEM 100 GÜNDE ÇÖZÜLMEZ
100 yıllık problemin 100 günde çözülemeyeceğini belirten
akademisyen – yazar Hüseyin Yayman da, sorunun ekonomik, sosyal, ön
yargı ve psikolojik boyutları olduğun söyledi. Çözüm sürecinin 20
yıl gecikmeli geldiğini dile getiren Yayman, şöyle devam
etti:
Kürt realitesini tanımak Türkiye’yi bölmedi. 2009 yılında devletin
Kürtçe yayın başladı ve Türkiye bölünmedi, duygudaşlık arttı. Kürt
yayınlar arttı ve Türkiye bölünmedi. Ama hala anadilde eğitim
olursa Türkiye bölünür mü, deniliyor. Sen Türkiye’nin birliğinden,
bütünlüğünden yanaysan gel Diyarbakır’ı gez, Hakkari’ye git.
Oradaki insanlarla konuş sohbet et. Kürtler bölünmek mi istiyor
başka bir şey mi istiyor sor öğren. Çözüm süreci sonuçlandığında ne
olacak? Bizim cebimize ne girecek? Anaların ağlamaması en büyük
kazanımdır.
HABER NAMUSUMUZ OLMALI
Panelin ikinci oturumu gazeteci – yazar Doğan Satmış’ın
moderatörlüğünde gerçekleştirildi. Bu bölümde Milliyet Gazetesi
okur temsilcisi Belma Akçura ve gazeteci Hüseyin Yılmaz barış
gazeteciliğine ilişkin fikirlerini paylaştı.
Gazeteciler sürece katkı koymak istiyorsa yaptığı habere namusu
gözüyle bakması gerektiğini söyleyen Belma Akçura, medyanın bir
dönem nefret dilini kullandığını ve insanları hedef gösterdiğini
belirtti. Akçura, “Medyanın dili değişti mi? Medya ırkçı
söylemlerinden, nefret dilinden vazgeçti mi? Devlet dilini
değiştirdiği için medya da nefret dilini değiştirdi ama
içselleştiremedi. Biz gazetecilerin en çok ihtiyacı olan şey; akıl
ve vicdan muhasebesini doğru yapabilmesi ve doğru haberciliğin
altına imza atmaktır. Devlet taraf olabilir, gazeteci de
demokrasiden, fikir özgürlüğünden, adaletten ve vicdandan taraftır.
Bunu yerine getiremiyor ve başka bir şeyin tarafı haline
geliyorsanız, yara açacaktır. Bu sürece katkı sağlamak istiyorsak,
yaptığımız haber namusumuz olmalı, ahlaklı ve vicdanlı olmalıyız”
diye konuştu.
Gazeteci olarak barışın tarafında yer aldığını belirten Hüseyin
Yılmaz da, “Birkaç yıl önce bölge insanları gazetecilerle konuşmak
bile istemiyordu. Ama sonra sorunlarını aktarmak adına konuşmak
için sıraya girdiler. Gelinen aşamada halk için gazetecilik için
bizim herkesten çok bu işe sahip çıkmamız gerekiyor” dedi.