Gülüşünden gamze eksik olmayan, enerjisi ile her daim kendisine hayran bırakan, mütevaziliği ile tanınan Organize İşler Sazan Sarmalı'nın Lerzan'ı, Alice Müzikali'nin Kraliçesi Ezgi Mola, MAG Mart sayısına kapak oldu.
Dilara ERTÜRK / MAG
'İçinde bulunduğum durumu olduğu gibi paylaşabilme cesaretine sahibim'
Ezgi Mola denince akla samimi bir kahkaha ve eğlenceli, neşeli bir kadın geliyor. Her zaman böyle enerjik misiniz?
Öyle zamanlarda biraz daha yok olan biriyim... Sanırım çevremdeki herkesi o yüksek ve eğlenceli enerjiye alıştırdığım için olumsuz ve depresif zamanlarımda hemen kabuğuma çekilip yok oluyorum.
Bütün bu yoğun iş temposunda kendinize zaman ayırdığınızda neler yapıyorsunuz?
Evimi çok sevdiğim için evimde vakit geçirmeye çalışıyorum. Ailemle ve köpeklerimle seyahate çıkmaya çalışıyorum.
Geçmişe dönüp baktığınızda “Keşke yapmasaydım.” dediğiniz bir şey var mı?
Var... Ama ne gelir elden? Öyle olması gerekiyormuş. Zaman böylesine hızlı akarken zaman kaybı diyebileceğim çok fazla şey oldu. Olsun... Sonra onlar birikti, adı tecrübe oldu.
Son zamanlarda tecrübe ettiğiniz, okuduğunuz, izlediğiniz ve sizi etkileyen şeyleri bizimle paylaşır mısınız?
Terapist Gülcan Özer’in yazdığı “Herkes Kendi Hayatının Kahramanı” ve hem senarist hem oyuncu hem de yazar Akın Aksu’nun yazdığı “Bir Taşra Köpeği”. İki farklı tür... İkisi de çok iyi geldi bana, tavsiye ederim.
Sosyal medyada paylaştığınız videolar ve yarattığınız tiplemeler oldukça ilgi görüyor. Çoğu kişinin aksine ekranda çirkin görünme kaygınız yok. Sizce insanlar bu yüzden mi sizi bu kadar samimi buluyor?
Özel olarak daha çirkin ya da daha güzel olmaya çalışmıyorum. Sanırım içinde bulunduğum durumu olduğu gibi paylaşabilme cesaretine sahibim. Aslında buna cesaret demek de yanlış geldi şimdi böyle söyleyince çünkü zaten nasılsam onu öyle gösterebilmeliyim diye düşünüyorum kendi adıma.
Youtube’da “Tanınmış Kişileri Seviyorum” adlı konseptle yaklaşık 26 milyon izlenmeye ulaştınız. Youtube’da içerik üretmeye nasıl karar verdiniz?
Bu kararın çok şaşırtıcı bir şey olduğunu düşünmüyorum. (Gülüyor) Bu ara zaten herkesin yaptığı bir şey. Ben de kendi özgür alanımda, kanalımda böyle bir şey denemenin bana hiçbir şey kaybettirmeyeceğini, hatta çok daha eğlenceli şeyler yapabilmeme vesile olabileceğini düşündüm, öyle de oldu.
Herkesin merak ettiği Enis Arıkan’la olan dostluğunuzu soralım. Nasıl başladı bu dostluk?
Konservatuar arkadaşıyız, okul hayatımız bittikten sonra da hiçbir zaman kopmadık. Konservatuar yıllarımızda “Ezgi bir sahneye çıkıp rezil olsa da eğlensem.” diye mutlu olurdu. En kötü performansımda bile gülüp “Ne yapalım canım sağ olsun bir dahakine daha iyi oynarım.” dediğim için sinir olurdu bana. Çok eğlenirdik... Sanırım yıllar geçse de hiçbir fark yok, hala aynıyız. Ben rezil olsam diye gözümün içine bakar, ben takmayınca da buna sinir olur ve ben de bu durumla çok eğlenirim.
Enis Arıkan, Serenay Sarıkaya gibi yakın arkadaşlarınızla aynı projede yer almanın en keyifli yanı neydi?
Bu projeden önce Serenay’la daha uzaktan arkadaştık. Yani aynı ajansta zaman zaman birbirimizi gördüğümüzde sarılıp hal hatır sorardık ama ben seyirci olarak onu hep çok beğenirdim. Ona çok saygı duyuyorum. Çok disiplinli olduğunu o zamanlardan hissediyordum. Birlikte çalıştığımızda da bu hislerimde ne kadar haklı olduğumu bir kez daha gördüm. Enis de tiyatro disiplini ve çok tecrübesi olan biri. Bunun yanında en keyifli tarafı, işini seven ve her yeni işinde çok heyecanlanan, profesyonel arkadaşlarımın olması. Böyle insanlarla çalışınca yapılan her şey başarılı oluyor.
Geçmişe gidebilseydik, 15 yaşındaki Ezgi, “Alice” gibi kapsamlı ve profesyonel bir müzikalin başrolünde oynayacağını hayal edebilir miydi?
Ederdi! Çünkü ben hayallerimi hep çok büyük tuttum. Şimdi dönüp o zamanki ruh halime ve hayallerime baktığımda, zaten kendime bile çaktırmadan bu günlerin hayalini net bir şekilde kurmuşum ve olacağına çok inanmışım. Eminim çok büyük heyecanla yaparım, güvenin bana derdim.
Yıllardır hep iyi karakterlerle özdeşleştirdiğimiz Ezgi’yi, Alice’de kötü bir karakteri canlandırırken izlemek seyirciyi şaşırttı mı? Yorumlar nasıl?
Herkesin kendine has özellikleri var oyuncu olarak. Ben de yönetmenimiz Serdar Biliş’in de yardımıyla kendi kraliçemi bulmaya çalıştım prova sürecinde. Aldığım eleştirilerin hepsi çok olumlu ve çok keyifle izledikleri yönünde oldu. Yorumlar, “Biz bu kraliçeyi çok sevdik, çok eğlenceli bir kötü kalpli kraliçe bu.” gibi oluyor. Bir de oynadığım karakterin öyle oluşunun sebepleri belki oyunda konuşulmasa da bende var. Buna çalıştık, konuştuk. Ayrıca kötü karakteri seyirciye sevdirebilmek çok keyifli.
Bu kadar yakın olduğunuz arkadaşlarınızla aynı işte yer almanın herhangi bir zorluğu var mıydı?
Uzun ve yorucu bir prova sürecinden geçtik. 20 tane şahane dansçı arkadaşımız, 6 kişilik oyuncu ekibi, sahnede canlı müzik yapan müzisyen arkadaşlarımız, sahne gerisinde sizin görmediğiniz kocaman bir ekip daha... Dolayısıyla hem işini severek oraya gidiyor olman hem de işine odaklanarak çalışabilmen lazım. Böyle kalabalık bir ekibin bir arada bir şeyler yapmaya çalışması çok kolay oldu diyemem ama herkes o kadar işine sahip çıkıp disiplinle çalıştı ki ortaya çıkan iş, herkesin yüzünü güldürdü.
Sizce bir kadın hayatında bir kez dahi olsa neyi deneyimlemeli?
Kadın olarak ya da erkek olarak diye ayrıştırmak istemiyorum ama hayatımızda merak ettiğimiz, “Acaba?” dediğimiz şeyleri deneyimlemenin bize tecrübe katacağını düşünüyorum. Aşk mesela, herkesin şu hayatta bir kez bile olsa ayakları yerden mutlulukla kesilmeli.
8 Mart Dünya Kadınlar Günü için kadınlara vermek istediğiniz bir mesaj var mı?
Şiddet ve taciz mağduru kadınların sessiz kalmamasını, konuşup bağırıp seslerini duyurarak güçlenmesini temenni ediyorum.
Çok güçlüyüz, dünyaları değiştirip güzelleştirerek, dağları yerinden oynatacak kadar güçlüyüz. Birbirimize iyi gelelim, birbirimizi tenkit edip ayıplayıp yargılamadan önce bir kez daha düşünüp sağduyulu olalım.
Röportajın tamamı MAG Mart sayısında!