Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, Star Televizyonunda katıldığı canlı yayında soruları yanıtladı.
Arınç, Cumhurbaşkanı adayı Selahattin Demirtaş'ın TRT'ye yönelik sözleri ile eşit ve adil yarışın olmadığı eleştirilerine yönelik olarak "Süre bakımından eşit olmayabilir. Burada eşitlik yok, burada adalet olacak. Eşitlik olabilir mi? Sen kimsin, o kim, bu kim? İyi ama bir adayımızın da 11 parti tarafından destek söylenmiyor mu? Sayın Ekmeleddin İhsanoğlu'nun... Bunu düşünürsek, MHP genel başkanın sözlerini veriyoruz, Kemal Kılıçdaroğlu Beyefendi'nin sözlerini, bu desteklediği iddia edilen partiler veya sivil toplum kuruluşlarının açıklamalarını da veriyoruz. Ekmeleddin Bey ile onların konuşmalarını toplarsanız, Tayyip Bey'in belki de önüne geçecek. Sadece Ekmeleddin İhsanoğlu'nun konuşmalarıyla bir eşitlik olmaz ki, burada adalet var" diye konuştu.
''SADECE KADINLARI HEDEF ALAN BİR KONUŞMA YAPMADIM''
Bülent Arınç, "Bir açıklamanızda, 'Kadınlar herkesin içinde kahkaha atmayacak', dediniz. Aslında uzunca bir açıklamaydı, bir kısmının cımbızlandığını söylediniz. Bu noktada kadınlara özür borçlu olduğunuzu düşünüyor musunuz?" sorusu üzerine, Bursa'daki bayramlaşma sırasında bayrama uygun ve cumhurbaşkanlığı seçimini ilgilendiren bir konuşma yaptığını söyledi. Konuşmasının televizyon kanalları tarafından canlı yayınlandığına işaret eden Arınç, ne dediğinin herkes tarafından anlaşıldığını vurguladı. Cumhurbaşkanı seçimi üzerinde durduğunu ifade eden Arınç, konuşmasının devamında toplumdaki yozlaşmaya dikkati çektiğini aktardı.
Arınç, şöyle devam etti:
"Orada sadece kadınlarımızı hedef alan bir konuşma yapmadım. Garip
olan da aslında budur. 1,5 saatlik bir konuşmada ben sadece
'sokakta yüksek sesle kahkaha atmak iffetsizliktir' demiş olsaydım,
çok büyük bir hata yapmış olurdum, bundan dolayı utanırdım, bundan
dolayı özür dileme ihtiyacını da duyardım. Siz, tekrar o konuşmamı
başıyla ve sonuyla verdiğiniz takdirde herkes benim derdimi,
meramımı, ne söylemek istediğimi anlayacaktır. Bazı insanlar vardır
ki onların anlamak istediği bu değil. Onlar aslında bir siyasi
figür olarak beni yıpratmayı ve sadece başı sonu alınmış bir
cümleden dolayı beni yaralamayı seçtiler. Hiç de amaçlarına
ulaşamadılar. Çünkü söyledikleri, düşündükleri, benim söylemek
istediğim değildi."
''SİVRİSİNEK ISIRIĞI BİLE BUNDAN DAHA
DEĞERLİDİR''
Söylediği sözden tekrar vazgeçen, çarkeden bir insan olmadığına işaret eden Arınç, neye mal olursa olsun doğrularının arkasında durduğunu belirtti. Konuşmasının ardından binlerce kişinin, "Bu, çok önemliydi, bunu dile getirdiğiniz için teşekkür ederim" dediğini aktaran Arınç, bazı derneklerin temsilcilerinin ise kendisini eleştirdiğini söyledi. Arınç, "Çok önemli değil. Onlar, şov yapmayı seven birkaç kişidir. Onların nerede, ne zaman, ne yaptıklarını, hangi marjinal düşüncelere sahip olduklarını çok iyi biliriz. İyi ki yaptılar, çünkü onlara yakışan oydu, yapmasalardı küserdim doğrusu, hatırım kalırdı" diye konuştu.
Sözlerini eleştiren kişi sayısını topladığını ve bu rakamın 576 olduğunu dile getiren Arınç, "Toplum, 76 milyonsa ve bunun yarısı kadınlarımızsa bunların içinden 576 kişinin, böyle fotoğrafçı çağırarak, gazeteci çağırarak beni eleştirmiş olması, hatta hakarete yeltenmiş olması, çok önemli değil. Sivrisinek ısırığı bile bundan daha değerlidir" ifadesini kullandı.
"Ben, kadınların yüksük sesle kahkaha atmasını iffetsizlik olarak görmedim. Cümleye baksınlar" diyen Arınç, bir kadının toplum içinde nasıl davranması gerektiğinin, muhaşeret kuralları içeresinde İngiltere Kraliyet ailesinde ve Batının bütün ülkelerinde de olduğunu anlattı.
''ARTIK ŞERBETLENDİK''
Arınç, "Münevver Hanımın size ve size yönelik tepkilere tepkisi nasıl oldu?" sorusu üzerine "Twitter'da var, Facebook'ta var. Bu sanal dünyadaki sorumsuzluk ve yapılan yorumlardaki edep sınırlarını aşan birtakım şeylere başka meseleler dolayısıyla aşinayız. Artık şerbetlendik, ondan dolayı belki üzülebiliyoruz ama bu dünya böyle bir dünya" dedi.
Ailesinden çok destek aldığını belirten Arınç, bu konularda
hassaiyeti olan kurumlardan da olumlu tepkiler geldiğini ifade
etti. Kendisini bazı milletvekillerinin şikeyet ettiğine değinen
Arınç, "Bu hanımefendileri tanıyoruz. Bunların toplumda karşılığı
yoktur, Meclis'te de karşılığı yoktur" diye konuştu.
''TUĞÇE KAZAZ'I NEREDEYSE İNFAZ ETMEYE KALKTILAR''
Arınç, şunları söyledi:
"Tuğçe Kazaz gibi hanımefendilerin, bayanların, kadınlarımızın
olumlu tepkisi oldu ama mahalle baskısı öyle kötü bir şey ki kadını
neredeyse infaz etmeye kalktılar. Bir yazılı açıklama yapmıştı.
'Kim eline tutuşturdu' falan dediler kadıncağıza. Dün akşam bir
haber kanalında, 'Kadraj' isimli bir programda yüz yüze bir
mülakatını izledim, doğrusu iftihar ettim. Yani kendi düşüncelerini
çok rahat şekilde ifade edebilen bir insan. Yine gazetelerde bazı
yazarlar destekleyici, bazıları eleştirici yazılar yazdılar. O
eleştirilerinde seviyeli olanların başımın üstünde yer var. İyi ki
bu meseleyi konuşmuşum, Türkiye'nin gündeminde de bence iyi bir yer
tuttu, en çok haber olan konu olarak. Eleştiriler daha ağırlıklı
ama Türkiye'de sayıları az ama gürültüsü fazla olan bir kesim bunu
temin etmiş olabilir."
''SÖZÜMÜN ARKASINDAYIM. ÇOK DOĞRU BİR ŞEY
SÖYLEMİŞİM''
Sözünün arkasında olduğunu vurgulayan Arınç, "Çok doğru bir şey söylemişim, çıkan gürültüden biliyorum" dedi.
''SERVET YÖRÜK ÇOK BAŞARILI BİR KOMUTANIMIZ AMA...''
Arınç, "YAŞ kararları kapsamında Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Servet Yörük'ün emekliye ayrılması kararının, Adana'da durdurulan tırlarla ilgili olduğunu düşünüyor musunuz?" sorusuna ise şu cevabı verdi:
"Hiç düşünmüyorum. Servet Yörük Paşamız, Jandarma Genel
Komutanı, iki yıl içerisinde MGK'da ne kadar tanıyabildiysem, daha
sonra da şahsi ilişkilerimiz oldu, karşılıklı ziyaretler yaptık,
görüşmeler yaptık, fevkalade vatansever, işini çok iyi yapan, çok
başarılı bir komutanımız ama süresi doldu. Belki süresinin
uzatılması gündeme gelebilirdi ama bu son zamanlarda uygulanan bir
yöntem değil. Büyük bir fevkaladelik olmazsa hiyerarşiyi
bozabileceği düşüncesiyle Silahlı Kuvvetler, kendi içerisinde görev
uzatmaya sıcak bakmaz. Bilebildiğim kadarıyla, Şura üyesi değilim,
Şura'ya da katılmadım ama Servet Yörük paşamız, görev süresini
büyük bir başarı ile tamamladığı için emekliye sevk edilmiş
olabilir. Yerine gelen şahsı da tanımıyorum. Şura kararlarının
hayırlı olmasını dilerim. Türkiye'de eskiden YAŞ toplantıları bir
karabasan gibiydi. Önüyle, arkasıyla, tartışmalarıyla. Basın,
spekülasyon haberleri ile gündeme getirir, iki taraftan da farklı
açıklamalar olur, adeta MGK toplantılarına benzer bir toplantı
olurdu. Şura karararında çokca da Silahlı Kuvvetlerle ilişiği
kesilecek insanların dosyaları görüşülürdü. 12 Eylül 2010
referandumu ile YAŞ kararları, belli bir noktaya geldi. İlişik
kesme, meslekten atma, başka kurallara bağlandı. Şimdi artık
hiyerarşi daha rahat bir şekilde ilerliyor. Bu hükümetin meselesi
değil öncelikle TSK'nın kendi iç meselesidir. Bugünkü Silahlar
Kuvvetler komuta kademesi de Silahlı Kuvvetlerin kendi görevini en
iyi şekilde yapması için ve sivil-asker ilişkilerinde en iyi
noktaya götürebilmek için büyük bir fedakarlıkla çalışıyor.
Gördüğünüz gibi hiçbir tepki olmadan, daha büyüğü açıklanmadı ama
eminiz ki alınan kararlar, oybirliği ile ve gönül ferahlığı ile
alınmıştır."
''BAKANLARI HEDEFE KOYAN BİR KONUŞMASINI HATIRLAMIYORUM''
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın geçmişte bazı bakanların
zafiyeti olduğuna ilişkin açıklamasının sorulması üzerine, Arınç,
"Bakanları hedefe koyan bir konuşmasını hatırlamıyorum. İyi niyetli
demek lazım. Çünkü karşılaştığımız olaylarda hepimiz saf olduğumuzu
ifade ettik. Kandırılmış, aldatılmış veya saflığımıza verilmiş
olduğunu düşündük. Çünkü biz hizmet hareketini, tamamen ihlasa
dayalı ve Türkiye'nin içeride ve dışarıda en iyi temsiline dayalı,
eğitimle ilgili olduğunu düşünerek, o grupla ilişkilerimizi
safiyane iyi niyete dayalı düşünmüştük ama karşılaştığımız olayları
gördükçe, emniyeti, yargıyı, TİB'i ve bir başkasını gördükçe ve
yapılanlar birer birer ortaya çıktıkça 'iyi niyetimizin kurbanı
olduk' demeye başladık. Başbakanımız belki bunu söylemiş olabilir.
Yoksa bir bakan arkadaşlarımızı doğrudan suçlamak veya 'onun
zafiyetinden istifade ettiler' demek anlamında düşünmüyorum"
yanıtını verdi.
"Yeni bir çağrı yapacak durumda değiliz"
Son operasyonlara ilişkin, 30 civarında gözaltı yapıldığını,
usulsüz, kanun dışı dinlemelerin söz konusu olabileceğini beliren
Arınç, 5-6 aydan beri, dinlemelerle ilgili kayıtlar ortaya
çıktığında idari ve adli soruşturmalar yapıldığını belirtti.
Arınç, "Bu adli soruşturmanın bir sonucudur. Demek ki savcılar
eldeki delillerle bu işte dahli bulunan asli veya feri fail
durumundaki kişilere yönelik bir operasyon başlatmış. Bundan sonra
sorguları yapılacak. Mahkemeye sevk edilecek ve elde yeterli delil
olduğu anlaşılırsa dava açılacak, iddianame tanzim edilecek" diye
konuştu.
"Yargı ve medya ayağı olabilir mi?" sorusuna ise Arınç, Başbakan'ın
daha önce "Olabilir, takip edeceğiz" dediğini hatırlatarak, şunları
söyledi:
"17 Aralık'tan bu yana yaşadığımız olaylarda, bir yargı
bağlantısının da destek verici bir tutum içinde olduğu ve
görevlerini açıkça suistimal ettikleri, kötüye kullandıkları
şeklinde bir delil varsa, şüphesiz ama onlar kendi kanunlarına da
tabi. Hakimler ve savcılarla ilgil bir yargılamanın veya göz altına
alınmanın doğrudan mümkün olmadığını bilmeliyiz. Haklarında bir
ihbar bulunursa ilgili kurumlar kendi içesirinde bir soruşturmayı
da yapabilecektir. Hakimlerle savcılar teminat altında oldukları
için yargılama usülleri de farklıdır."
Bülent Arınç, TİB ve TÜBİTAK üzerinde durulması gerektiğini de
belirterek, "Oralarda bu tür suçlara maddi manevi destek
sağlayanlar varsa, bizim ceza kanunu anlamında bir suç işledikleri
kanaati varsa, oralarda da şüphesiz bir yargısal süreç
başlayabilir" ifadesini kullandı.
Fethullah Gülen'in son açıklamalarının ardından yeni bir çağrı
yapılıp yapılmayacağının sorulması üzerine ise Arınç, "Yeni bir
çağrı yapacak durumda değiliz. Bu konuyu çok fazla konuştuk bugüne
kadar. Artık bununla ilgili bütün bu meselelerin içerisinde
hükümete veya devlete karşı birtakım suçların işlendiği şahıslara
karşı ortaya çıkabilmişse, bununla ilgili deliller varsa bir yargı
süreci başlamıştır, yargı sürecine şu veya bu şekilde müdahil olmak
istemeyiz. Yargı bağımsızdır" diye konuştu.
"Başbakanlık görevi üzerimizde kalırsa, buna kimse itiraz
etmez"
Başbakan Yardımcısı Arınç, cumhurbaşkanı seçimi sonrası 29
Ağustos'ta başbakanlık koltuğuna kimin oturacağının ilişkin, "Henüz
başbakanımızın kim olacağı konusunda kesinleşmiş, somutlaşmış,
bizim bildiğimiz veya bu kanuda bir istişare yapıllmışsa, henüz bir
istişare yapıldığına dair bir bilgimiz yok. Şu an sadece
cumhurbaşkanı seçimine odaklandık. 10 Ağustos'ta birinci turda
inşallah kazanacaktır Sayın Başbakanımız. Ondan sonra buna yönelik
bir çalışma yapılacaktır" görüşünü bildirdi.
Arınç, oy tahminine ilişkin ise anketlerin çok rahatlıkla yüzde
50'nin üzerini gösterdiğini söyledi.
"Başbakanlık teklifi gelse sıcak bakar mısınız?" sorusunu ise,
Arınç, Meclis ve grup başkanlığı ile başbakan yardımcılığı
yaptığını hatırlatarak, "Böyle bir özlemim, beklentim, buna ait bir
planım, programım yok" şeklinde cevapladı.
Arınç, 30 Ağustos ile 2015 seçimleri arasında başbakanlık teklifi
yapılırsa, "Biz bunu kendi aramızda konuşuruz. Ben kendi
düşüncelerini ifade ederim. Bunu benden daha iyi yapacak olanların
da mevcut olduğunu söylerim ama görev olarak üzerimizde kalırsa,
buna da hiç kimse itiraz etmez" diye konuştu.
Başbakanlık konusunda farklı kriterlere de bakmak gerektiğini
belirten Arınç, "Bana böyle bir teklif gelirse bu görev tevdi gibi
olur. Ben de şartlara bakarım, bunu bir görev olarak bana
verdiklerini düşünürsem, en azından 2015'e kadar, çünkü 2015'te ben
üç dönem yasağına gireceğim. Üç dönem yasağı kalksa bile ben kendim
artık bu iş bana yeter diyeceğim" değerlendirmesinde bulundu.
"Keşke 20 tane Abdullah Gülümüz olsa"
Arınç, Abdullah Gül'ün Ak Parti'nin başına gelmesinin bir seçenek
olup olmadığı sorusunu ise şöyle yanıtladı:
"Elbette çok güçlü bir seçenektir. Tanımadığınız bir insan değil.
Partiyi birlikte kurduk, bizim ilk başbakanımız ve bütün
meziyetleriyle birlikte sevilen bir insan. Türkiye'de sevilen bir
insan, halkta karşılığı olan bir insan. Onun olabileceğini
söylüyorum. Keşke 20 tane Abdullah Gülümüz olsa, onlardan şu da
olabilir diyebilsek ama o kendi şahsı, cumhurbaşkanlığındaki
başarısı itibariyle en güzel örneklerden birisidir. O olmazsa
dünyanın sonu değil. Abdullah Gül kadar veya en az onun kadar
çalışabilecek başka arkadaşlarımız da olabilir. Fakat siz derseniz
ki bu eşitler arasında kim daha öne çıkabilir, bazı meziyetleri
sebebiyle ben şahsen Abdullah Gül diyorum. Bir başkası başka bir
şey de söyleyebilir, bunlar istişare sonucunda verilecek
kararlardır, bir de sayın Gül'ün bu işe talip olması lazım."
Arınç, "Başbakan olmadığı takdirde, Gül ayrı bir parti kurar mı?”
sorusuna ise, "Bizim çizgimizde hiç kimse AK Parti'nin dışına
çıkmaz. Ben şahsım olarak söylüyorum, ezilsem, sürülsem, hor
görülsem, olmaz ama hiç bir zaman AK Parti'nin dışına çıkıp bir
mücadele, yeni bir parti kurmak, bunlar saçmalıktır. Bizim
inancımızda böyle bir şey yoktur. Biz bir kenara çekiliriz
kendimizi feda ederiz ama AK Parti devam eder. Abdullah Gül Bey de
AK Parti'yi zafiyete uğratacak hiçbir hareketin içinde olmaz"
şeklinde cevap verdi.
"İhsanoğlu'nun kabul etmemesi lazım"
Bülent Arınç, Ekmeleddin İhsanoğlu'nu 15 senedir tanıdığını
söyleyerek, onun Erdoğan ve Gül'ün destekleriyle İKÖ genel
sekreteri olduğunu belirtti.
Türkiye'nin desteğiyle Suudi Arabistan'ın Türkiye'nin adayını kabul
ettiğini söyleyen Arınç, "Sonraki 5 yıllık dönem için de yine
Türkiye onun devam etmesini istedi. Biz sürekli arkasında durduk. O
da doğrusu o görevi yapmak için gayret etti. Hatta bir eylem planı
hazırladı. Ben 2005 zirvesine katıldığımda, o eylem planı da orada
konuşuldu ve kabul edildi. Dolasıyla prestij de kazandı. Sonradan
ara bozuldu, görevden alınması istendi. Türkiye'nin ricalarıyla
bugünlere geldik biz" diye konuştu.
İhsanoğlu'nun beyefendi tabiatlı olduğunu belirten Arınç,
adaylıktan sonra görüşmediklerini belirterek, sözlerini şöyle
sürdürdü:
"Üzüldüm, böyle bir teklif edildiğinde, ben kendimi Ekmeleddin
Bey'in yerine koydum ve kabul etmezdim dedim. Çünkü onu aday
yapanlar, Kılıçdaroğlu sokakta görse tanımaz, ismini bile
duymamıştır ki yeni alıştı daha. Bahçeli bilir ama o kadar tanımaz.
Kendi memleketine bile yurt dışındaki görevleri sebebiyle 60 yaşına
kadar iki defa gelebilmiş bir insan, Yozgatlı da tanımaz. Bunlar
bir eksiklik değil. Hepimiz bu süreçten geçtik ama kendisine bunu
teklif eden kim? Diyelim ki Kılıçdaroğlu. Neye karşı teklif ediyor?
Tayyip Erdoğan ve Abdullah Gül'ün adaylığına karşı. 'Tayyip Erdoğan
ve Abdullah Gül'ün adaylığına karşı sen ancak işimize
yarayabilirsin, çünkü seni aday yaparsak CHP ve MHP'den alacağımız
oy kadar AK Parti tabanından da başkalarından da oy alabileceğiz.
Sen bizim kullanabileceğimiz birisisin' anlamında kabul ederim ben
bunu. Döner kendime derim ki; 'Abdullah Bey, Tayyip Bey ömrüm
boyunca benim arkamda durdular, desteklediler. Ben bu noktalara
onun sayesinde geldim. Şimdi ona karşı beni aday yapmak
istiyorsanız, bende nasıl bir ahlaki zaaf gördünüz? Bende nasıl bir
eksiklik gördünüz, bu teklifi nasıl yapıyorsunuz?' diye sorardım
diye düşündüm. Kabul etmemesi lazım. Fakat cumhurbaşkanlığı da
herkesin reddedebileceği bir şey değil. Ekmeleddin Bey de herhalde
emekliliğinde cumhurbaşkanlığını kendisine uygun görmüş olmalı.
Nereye git derlerse oraya gidiyor, nasıl konuş derlerse onu
konuşuyor. Fakat ben sayın başbakanımız karşısında adaylığının
geçerliği olmadığını, kazanamayacağını düşünüyorum. Keşke İKÖ'den
ayrıldıktan sonra konumuna uygun başka bir görevle hayatını
sürdürebilseydi."
"Burada eşitlik yok, burada adalet olacak"
Cumhurbaşkanı adayı Selahattin Demirtaş'ın TRT'ye yönelik sözleri
ile eşit ve adil yarışın olmadığı eleştirilerine yönelik ise Arınç,
"Sayın Selahattin Demirtaş TRT'deki yasal konuşmasında niye mizahi
bir anlayışla böyle söylemiş olsun. Ben hatta bu yalın ve düz
cümlelerden TRT'yi övdüğü kanaatine varıyorum" ifadesini
kullandı.
İhsanoğlu, Demirtaş ve Erdoğan'ın seçimlere ilişkin çekimlerinde
iki YSK üyesinin süreyi hesaplayıp zabıt tuttuklarını, ne
koşulduğuna baktıklarını kaydeden Arınç, "YSK, seçimin adaletli ve
eşit olması konusunda tek yetkili organ. Bugüne kadar da YSK'dan
biz bir iki uyarının dışında ciddi bir eleştiri, suçlama almadık"
dedi.
Siyasilerin TRT'yi her zaman eleştirebileceğini söyleyen
Arınç, şunları ifade etti:
"Dün akşan televizyonu açtım Selahattin Demirtaş'ın konuşmasını
canlı veriyoruz sonuna kadar, Ekmeleddin'in Bey'in konuşmalarını
canlı veriyoruz. Süre bakımından eşit olmayabilir. Burada eşitlik
yok, burada adalet olacak. Eşitlik olabilir mi? Sen kimsin, o kim,
bu kim? İyi ama bir tane adayımızın da 11 parti tarafından
destenlendiği söylenmiyor mu? Sayın Ekmeleddin İhsanoğlu'nun... Bu
11'in üçünü bile sayamadılar. Hangi partilerdir onlar, hangi
tabelalardır, bilmiyorum. Fakat bunu düşünürsek, MHP genel başkanın
sözlerini veriyoruz, Kemal Kılıçdaroğlu Beyefendi'nin sözlerini, bu
desteklediği iddia edilen partiler veya sivil toplum kuruluşlarının
açıklamalarını da veriyoruz. Ekmeleddin Bey ile onların
konuşmalarını toplarsanız Tayyip Bey'in belki de önüne geçecek.
Sadece Ekmeleddin İhsanoğlu'nun konuşmalarıyla bir eşitlik olmaz
ki, burada adalet var. Sayın Selahettin Demirtaş'ın konuşmaları,
HDP tarafından aday gösterilen bir cumhurbaşkanı adayı. Yani ne
olacaktı? Bir başbakan, AK Parti genel başkanıyla eşit olarak mı
konuşma olacaktı. Adaleti gözetiyoruz. Geçmişte az verilmiş
olabilir, bunu kabul edeyim ama son YSK'nın da uyarısıyla onların
da müracaatıyla daha çok konuşmalarını ve etkinliklerini vermeye
başladık. Şu anda TRT konusunda 'eşitsiz, adaletsiz davranıyor'
diye kimse söylemesin. Çünkü YSK yaptığımız her şeyi zaptu rapt
altına alıyor ve bir taraftan da RTÜK'e talimat veriyor ki bu
yayınlar izlensin ve denetlensin diye." (AA)
SELAHATTİN DEMİRTAŞ'TAN TRT'YE TRT'DEN İNCE MESAJ