2 Ağustos'ta vizyona giren 'Ölü Yatırım' filminden rol alan ünlü oyuncu Nursel Köse, Milliyet Gazetesi'nden Senem Aydın'ın sorularını yanıtladı. Köse, Almanya'da yaşadığı dönemde 'Dazlarklar'ın saldırısına uğradığını da ilk kez açıkladı.
Senem AYDIN / MİLLİYET
'Rollerime kıyasla pamuk gibiyim'
Nursel Köse’yle iki mezarcı kardeşin komik öyküsünü anlatan ‘Ölü Yatırım’ filmi vesilesiyle buluştuk. Oyuncuyla, projesini, kötü karakterleri nasıl sevdirdiğini ve Almanya’da yaşadığı korkunç saldırıyı konuştuk. Nursel Köse’yle iki mezarcı kardeşin komik öyküsünü anlatan ‘Ölü Yatırım’ filmi vesilesiyle buluştuk. Oyuncuyla, projesini, kötü karakterleri nasıl sevdirdiğini ve Almanya’da yaşadığı korkunç saldırıyı konuştuk.
‘Avlu’dan sonra yeterince dinlenebildiniz mi, yazı nasıl geçiriyorsunuz?
10-15 gün Akdeniz’deki yazlığımda kaldım. Daha sonra eşimin (Ulrich Mertin) bir projesi olduğu için Hindistan’ın Kolkata şehrine gittim. Orada da iki hafta geçirdim.u Hindistan tatiliniz nasıl geçti?İlginç bir ülke... Açlık ve fakirlikle yaşamayı ve buna rağmen gülümsemeyi öğrenmişler. Farklı bir dinginlik... Kolkata, ülkenin ‘En çok kitap okunan’ şehriymiş. En az 10 kişinin elinde Orhan Pamuk’un ‘Benim Adım Kırmızı’ kitabını gördüm.
Sizin yeni bir kitap hazırlığınız var mı?
Düşünüyorum. Ama ‘Soytarı Özgürlüğü’nün de insanlara çok ulaştığını düşünmüyorum. Öncelikle Almancasını çıkarmak gibi bir planım var.
‘Ölü Yatırım’ filmiyle de beyazperdedesiniz. ‘Avlu’da canlandırdığınız Kudret çok kötü bir karakterdi, bu filmde nasıl bir role hayat veriyorsunuz?
Yine kötü bir karakteri canlandırıyorum. Ama Kudret kadar kötü değil. Onun 8-10 tane cinayeti vardı. Kötü konusunda çok örnek bir roldü. Filmde canlandırdığım Nurhayat, tefeci bir kadın. Üçüncü sınıf bir mafya, zalim ağır abla. Rolün içinde birçok sürprizi var.
Çekimler nasıl geçti?
Kışın ortasında çektiğimiz için hava biraz soğuktu. Filmin ağırlığı mezarlıkta geçiyor. Mezarlık, orman ve gece üçlüsü zaten tüylerimizi ürpertmeye yetiyor.
‘Avlu’ cezaevinde geçiyordu, bu film ise mezarlıkta...
İnadına heyecanlandıran ve başka kalıplara gireceğim rolleri seçiyorum. Oynadığım kişilerin asla Nursel Köse’ye benzemesini istemem. Kendim olursam, o zaman benim biyografim olur. İnsanlar aynı karakteri defalarca görmek istemez. Sinemada yeni karakterler yaratmaya önem veririm. Seyircinin, “Bu kim? Tanıyamadık” demelerini isterim.
Sürekli kötü karakterlere hayat veriyorsunuz. Sokakta tepkiler nasıl?
Yüzde 100 kötü karakteri alıp, biraz ‘insana’ dönüştürdüğüm için seviyorlar beni... Oynadığım rollerden sonra, “Sen sokağa çıkma, kendini sokakta koru, peruk tak. Seni döverler” gibi uyarılar aldım. Ben de, “Bu kötüyü iyi oynayacağım” diyerek, karakteri sevdirip kendimi emniyete aldım ve dayak yemedim (gülüyor). İlk zamanlar beddua ediyorlardı. Daha sonra ise, “Canım Nursel Köse”ye döndüler. Sosyal medyada da ‘Bize kötüyü sevdirdin’ yorumları alıyorum.
Sizin sert bir tarafınız var mı? Nursel Köse nasıl biridir?
Kendimi korumak için dışarıya karşı öyle bir maskem olabilir. Aslında çok espriliyimdir. Yumuşak yürekliyim ve kin tutamam. Canlandırdığım karakterlere kıyasla pamuk gibiyimdir. Alman ekolünden geldiğim için disiplinliyimdir. İşim için hassasımdır ve çok çalışırım. Kendime çok çile çektiririm, her şeyi gözlemlerim. İnsanların söylediklerine değil, bedenleriyle anlattıklarına önem veririm. Oynadığım karakterler bedenleriyle oynar. Kendi özelimi hassasiyetle saklarım.
'Dazlakların saldırısına uğradım'
Oyunculuğa Almanya’da başladınız. Sektörde kadın olmanın zorluğunu yaşadınız mı hiç? Erkek dünyasında ayakta kalmak zorladı mı sizi?
Dünya sinemasında da, Avrupa sinemasında da böyle… 2-3 kadın bir arada bir filmyaptığında, ‘Kadın sineması’ deniliyor ve bir şablona sıkıştırılıyor. Ama erkek ordusunun olduğu projeye ise hiçbir damgalama veya kategorize etme yapılmıyor. Pozitif ayrımcılık söz konusu. Kadın-erkek eşitliğinin olmadığı bu dünyada böyle ayrımcılıklar sıkça ortaya çıkıyor. Kadının meselesi, hayatın ve sanatın her yerinde iki sıfır geriden başlıyor. Bir kadın Avrupa’da dayak yiyorsa polis, ‘Öp eşinin elini, barış’ demiyor da, adamı alıp çıkarıyor. Aslında erkeklerin şiddeti hep olagelmiş. Ailelerden de şiddet geliyor. Bardağı devirdiğinde, annenin terliği fırlatması da şiddet. Anne-baba, çocuğuna attığı tokatın bilincinde değil. O çocuk da ileride eşine tokat atabilir. Şiddeti hazımsamışız.
Siz hiç şiddet gördünüz mü?
Almanya’da sokakta 2-3 kere dazlaklar tarafından saldırıya uğradım. Kara göz ve kaşım olduğu için etrafımı çevirdiler, tükürüp, tartakladılar. Her seferinde ramak kala Allah yüzüme baktı da, kurtuldum.
Korkunç gerçekten! Sonrasında bir travma yaşadınız mı?
Çok travma ve korkular yaşadık bir dönem. NSU Cinayetleri, evlerin yakılması, sokakta saldırı ve ölümler çok oldu. Rüyalarıma girdi uzun dönem. Dazlak ve faşiste tahammül edemedim. Almanya’dan soğuma nedenlerimden biridir bu...
Yeni dizi projesi var mı?
Senaryo okuyorum, görüşmeler yapıyorum. Yapımcıların ve kanalların bu dönem krizleri var ve bu hepimize yansıyor. Diğer taraftan da dizi sektörü dünyaya açılıyor. ‘Avlu’, Netflix sayesinde 96 ülkede izlenecek. ‘Paramparça’ zamanında Endonezya’ya gitmiştik ve ‘Game of Thrones’ oyuncuları gibi karşılandık. Böbürlendik. Şimdi bu durum dünyada olabilir.