Beyaz TV ekranlarında yayınlanan Dinamit programında 'Yeni kurulacak partiler neyi hedefliyor?' başlıklı tartışmada Türkiye gazetesi yazarı Cem Küçük "Erdoğan karşıtı herhangi biri seçilirse insanlar 'abartıyor' diyor ama bir kere biz dahil herkes yargılanır. Seri bir tutuklama yaparlar" sözleri, gündem olmuştu. Cumhuriyet yazarı Mine Söğüt, Küçük'ün sözlerini köşesine taşıdı.
Mine SÖĞÜT / CUMHURİYET
Bir ihtimal daha var...
Bir televizyon programında, yandaş gazetecilerden cengâver biri...
Başka kimsenin dile getirmediği bir endişeyi...
Hatta kimsenin o ana kadar sanki akla bile getirmediği bir olasılığı...
Nedense (!)...
Karşısındakilerin kanını dondurma pahasına dobra dobra söyledi.
Beden dilinin tüm imkânlarını sergileye sergileye...
Bu arada kendi adını da zikrede zikrede...
Olası bir iktidar değişiminde, yandaşları beklediğini düşündüğü tehlikeleri bir bir sıraladı.
Dedi ki:
“Erdoğan karşıtı herhangi biri seçilirse, insanlar ‘abartıyor’ diyor ama bir kere biz dahil herkes yargılanır. Seri bir tutuklama yaparlar.”
Sonra iştahla anlatmaya devam etti.
Avrupa bize sahip çıkmaz, dedi.
İnsan Hakları Mahkemesi yüzümüze bakmaz, demeye getirdi.
Evrensel yasalar ve ölçüler bizi kollamaz, dedi.
Kaçsak kaçarız ama hemen suçlu bulunup iade ediliriz, bile dedi.
Biz, bu cengâver gazetecinin bir solukta saydığı olasılıkları, bir itiraf zinciri olarak algıladık.
Suçlarının ve cezalarının farkında olduklarına yorduk.
Ama asıl önemli noktanın üzerinde pek durmadık.
Bu gazeteci;
“Darbe olursa” demedi üzerine basa basa, “seçim olursa” dedi;
Devrilecek bir liderden ve onun tahtına çıkacak bir darbeciden bahsetmedi...
Seçimle gidecek bir lideri ve onun yerine yine seçimle gelecek bir başka lideri kastetti.
İktidar hukuksuz bir şekilde el değiştirirse olacakları değil...
Aksine, hukuki bir değişimde, evrensel hukukun işleyeceği bir düzende kendi başlarına gelebilecek felaketleri işaret etti.
Üstelik aklından geçenleri ağzını şapırdata şapırdata sanki lezzetli bir tehlike gibi ortaya döktü.
“Arkadaşlarına” bu ülkede seçim sonucunda, hukuki bir çerçevede gerçekleşmesi muhtemel bir değişimden, akılları varsa, ölümüne korkmalarını önerdi.
Onlar da hemen ikna oldular.
İradesine hâlâ kıymet verilen halkın, bir başkasını cumhurbaşkanı seçme ihtimalinden korktular.
Olağanüstü koşullarda gerçekleştirilen bir referandumla tek kişiye verilen sınırsız yetkinin “muhalif” bir başka tek kişiye transfer olma olasılığından akılları gitti.
Mevcut iktidarın gözümüzün içine baka baka el koyduğu gazetelerin, televizyonların ellerinden alınması ihtimali kanlarını dondurdu.
Kontrol altında tuttukları hukukun, kontrollerinden çıkma ve bağımsızlığını, tarafsızlığını elde etme ihtimali tüylerini diken diken etti.
Çoğu, sadece muhalif olduğu için asılsız iddialarla içeride tutulan insanların özgürlüğe kavuşma ihtimallerinin kendi başlarına açabileceği dertleri hemen sezdiler.