Hürriyet’te yayımlanan ‘‘Johnson Mektubu’’ haberi hem siyasal,
hem de basın tarihi açısından önemlidir. Türkiye’nin, İsmet
İnönü’nün kararıyla Kıbrıs’a bir çıkarma yapma hazırlığı içinde
olduğu günlerde, çıkarmadan bir anda vazgeçilir. Hürriyet’in
manşetinde 13 Ocak 1966 tarihinde “Herkesin merak ettiği mektubu
elde edip açıklamak bir gazetecilik görevidir” denilerek “İşte
Johnson Mektubu” başlığıyla haber yayımlanır. Arcayürek, bu haberin
öyküsünü şöyle anlatır:
"HERKES MEKTUBUN PEŞİNDEYDİ BİZ YAYINLADIK"
‘‘Türkiye Kıbrıs’a bir çıkarma hazırlığı içinde. İsmet Paşa kararlı, Amerikan elçisi Raymond Hare’in çağrılmasını ve kararın bildirilmesini söylüyor. Elçi ‘Bana lütfen üç saat izin verin, bu meseleyi düşüneyim’ diyor. Dönüyor ve içinde ‘Bu çıkarmayı yapamazsınız’ diyen bir mektup getiriyor. Gerekçeleri şu: Silahı bizden alıyorsunuz, bu silahlarla Kıbrıs’a çıkarma yaparsanız müdahale ederiz! 1965’te iktidar değişti. Böyle bir mektup olduğu çıktı ortaya. Herkes bu mektubun peşinde. Mektubu yayınladık. Nasıl elde ettiğimi söyleyemem. Johnson mektubunun en önemli tarafı, Türkiye’nin gözünü açmasıdır. Türkiye yalnızca Amerika’ya bağlı bir dış politikanın acısını hissetti ve bir sömürge devleti gibi davranırsa bunun bedelini gördü.”
KIBRIS'TA İLKİ BAŞARDI
24 Temmuz 1974 günü Kıbrıs çıkarmasının ilk
fotoğrafları da Hürriyet’te yayımlanır. Adaya gidebilen tek
gazeteci Arcayürek’tir. Arcayürek, bu başarısının öyküsünü de şöyle
anlatır: “Çıkarma, kararı çıktı. Çok heyecanlandık, gidelim
istiyoruz ama kimseyi götürmüyorlar. Mersin’e gittim, şehre
girmedim, otelde kalamazsın. Arabanın içinde uyudum. Giderken
Hüseyin Ezer’in fotoğraf makinasını da aşırmıştım. Sabah Adana’ya
telefon ettim, Kara Kuvvetleri Komutanı paşayla görüştüm, o da bana
‘Sen git Mersin’deki çıkarma karargahına, orada Komutan Bedrettin
Demirel var, benim tarafımdan geldiğini söyle’ dedi. Hemen gittim,
bir çardağın altında oturuyor, kendimi tanıttım, paşanın
söylediklerini aktardım. Beni fena halde azarladı. Kantine gittim,
çay, kahve, sohbet. Bir yandan da pencereden çardağa bakıyorum. Bir
baktım ‘Emredersiniz, hay hay’ filan diyor. Hemen yanına gittim,
yüzüne bakıyorum. Bunun üzerine ‘Efendim, burada bir adam var, siz
göndermişsiniz’ dedi. Arkasından da ‘Başüstüne efendim’ deyince
rahatladım. ‘Tamam kardeşim götüreceğiz seni’ dedi.
Haberin tamamı için TIKLAYINIZ