'Çocuklar ölmesin' diyen Ayşe Öğretmen’e hapis cezası!

Beyaz Show'a telefonla bağlanarak 'çocuklar ölmesin' demişti.

Google Haberlere Abone ol
'Çocuklar ölmesin' diyen Ayşe Öğretmen’e hapis cezası!

Kanal D’ yayınlanan Beyaz Show'a telefonla katılarak “Çocuklar Ölmesin” dediği için hakkında dava açılan Öğretmen Ayşe Çelik hakkında 1 yıl 3 ay hapis kararı verildi. Davada yargılanan diğer sanıklar ise beraat etti. Çelik'in aldığı ceza ertelendi. Çelik, yaptığı savunmada, “Sözlerimi tekrar ediyorum; Sessiz kalmayın. insan olarak biraz daha hassasiyetle yaklaşın. Görün, duyun ve artık bize el verin. Yazık; insanlar ölmesin, çocuklar ölmesin, anneler ağlamasın” dedi.



Kanal D’de yayınlanan Beyaz Show programına telefonla bağlanarak Kürt nüfusunun çoğunlukta olduğu kentlerde yaşanan sokağa çıkma yasaklarını anlatarak, “Çocuklar ölmesin” dediği için hakkında soruşturma açılan öğretmen Ayşe Çelik ve Ayşe’ye destek olmak için kendilerini "ihbar eden" 38 aydın, sanatçı, gazeteci ve yazarın yargılandığı davanın 4’ncü duruşması Bakırköy 2. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görüldü. Duruşmaya Ayşe Çelik ve çok sayıda yazar, aydın, gazeteci salonda yer aldı.



"KHK'larla dava dosyasına 3 avukat sınırlaması getirildi"



Duruşma başladığı sırada, yargılananlar mahkeme heyetine ortak savunma sunacaklarını söyledi. Salonda bulunan bazı sanıklar ortak savunmaya ek olarak savunma yapmak istediklerini belirtirken, çok sayıda isim de ortak metne imza atmadığını ve bireysel savunma yapacaklarını kaydetti. Mahkeme heyeti savunmaya katılmak isteyen avukatlara 3 avukat sınırlanması olduğunu belirterek, talebi kabul etmedi. Avukat ise duruma itiraz ederek, kanunen bunun hukuk dışı olduğunu dile getirdi. Mahkeme, KHK kapsamında 3 avukat uygulamasının uygulanacağını söyleyerek, avukatların itirazlarını zapta geçti.



"Tanıdığı olduğu acıları yansıttığını biliyorduk"



Savunma metini sanıklar adına okuyan yazar Oya Baydar Engin, hazırlanan savunma metninde şunları okudu:



“Sorumlulukla hareket edip, Ayşe Çelik’in yargılanmasına neden olan sözlerinden önce de gerçeği yerinde görmek ve oradaki insani drama dikkat çekebilmek için çoğumuz bölgeye gittik. Valilikle, mülki amirlerle, çeşitli devlet kuruluşları, sivil toplum örgütleri, bölgenin kanaat önderleri ile konuşarak ölümlerin, insani kayıpların önüne geçebilmek için elimizden geldiğince çabaladık. Ayşe Çelik’in feryadına sahip çıktık, çünkü sözlerinin yaşadığı, gördüğü tanığı olduğu acıları yansıttığını biliyorduk. O’nun sözlerinde herhangi bir örgütün övülmesinin ya da propagandasının öznesi, sıfatı, yüklemi yoktu, gerçeğin ifadesi vardı sadece. Gerçeğin sesine katıldık. Katıldığımız bu ses suç olamaz."



"Barış talepleri yargılanıyor bu davada"



"Bu davada, ne Ayşe Çelik ne de bizler, aslında barış talebi ve gerçekler yargılanıyor. Ve bu dava, içinde yaşadığımız olağanüstü dönemin güç günlerinden bakıldığında sıradan görülebilecek olsa da, hukuk tarihimizde kendini aşan bir öneme sahip olacaktır. Hepimiz için verilecek beraat kararı, bu memlekette hayati ve barışı savunmayı suç değil yurttaşın görevi kabul eden, insan haklarına saygılı hakimlerin de bulunduğunu gösterecektir.”



"Çocuklar ölmesin demenin dava konusu yapılması utanç vericidir"



Ortak metnin okunmasının ardından ek savunma yapmak sanatçı Ferhat Tunç, “90’lı yılları yaşadım. Söylediğim şarkılardan ötürü sürekli yargılandım. İzmir’de bir konserde Dersim dediğim için yargılanmış ve bölücülük yapmıyorum diyene kadar 2 yıl geçmişti aradan. Şimdi de aynı şeyleri yaşamaya başladık. Bana sorarsanız Ayşe Öğretmen az söyledi çünkü bölgenin gerçekliğini biliyorum. Orada çocukların hangi şartlarda yaşadığına şahit oldum. Bu yüzdenden burada yargılanan barış talebidir. ‘Çocuklar ölmesin’ demenin dava konusu yapılması utanç vericidir. Davada yargılananların beraatini talep ediyorum” dedi.



"Bu ülkede suyun tersine aktığını gördüm"



Ek savunma yapan Gülşen Denizhan, “Anayasa Mahkemesi Başkanı 2 gün önce açılış konuşmasında ‘Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru sayısı 120 bine ulaşmış şekilde’ diye bilgi verdi. Ortada böyle bir tablo varken, tüm yargı biz avukatlarda dahil ‘biz nerede hata yapıyoruz’ diye oturup düşünmemiz lazım. İktidarın suçu çok yüksek ama yargının da suçu çok fazla. Anayasa Mahkemesi başkanı bile bunların altından nasıl kalkacağını bilmiyor. Antik çağlarda bile adalet gözetilirdi. Ben suyun tersine akamayacağından inananlardandım ama artık bu ülkede suyun tersten aktığını gördüm. Sırf bunları size söyleyebilmek için avukat koltuğunda değil sanık koltuğunda olup sizlere bunları söylemek istedim” diye belirtti.



"Beraat kararı özgürlüğün yolunu açacaktır"



Savunma yapan Sibel Özbilen ise, Ayşe Öğretmen’in yayında kullandığı sözlerin suç sayılmaması gerektiğini belirterek, “Savcılık Ayşe Öğretmen’in cezalandırılmasını isterken, Beyaz’a herhangi bir suç verilmiyor. Bu niyet okumaktır. Ayşe Öğretmen kanayan bir yaraya dikkat çekmek istedi ben de buna katıldım. Hepimize verilecek olan beraat kararı bu ülkede özgürleşmenin yolunu açacaktı” şeklinde konuştu.



"Savunma yapmıyorum sadece beyanda bulunuyorum"



Daha sonra söz alarak savunma yapan Ayşe Çelik, savunmasında şunları söyledi:



“Savcılıkça verilen mütalaadan sonra, hakkımdaki suçlamaya ilişkin savunma yapmam istenmektedir. Hemen belirtmek isterim ki, hiçbir suç işlediğim kanısında değilim. Tv programında yapmış olduğum konuşmanın suç olmadığını düşündüğüm gibi, kendimi de bir sanık olarak görmüyorum. Kendimi, iç sesini dinleyen ve vicdani sorumluluğu kapsamında mağduriyetleri dile getiren ve fakat aşama itibariyle bir kısım medya ve yargı eliyle mağdur edilmiş biri olarak görüyorum. Bu nedenle de ben savunma yapmıyorum, sadece beyanda bulunuyorum. Beyanlarım, mağdur beyanıdır."



"Linç edilerek mağdur edildim"



"Ülkenin Güneydoğusunda yaşanan yaygın çatışmaların ve akabinde sokağa çıkma yasaklarının, binlerce insan gibi, doğrudan mağduriyetini yaşadım. Bu mağduriyetlerin duyulması için küçük de olsa bir çığlık olma kastıyla yapmış olduğum konuşma nedeniyle tekrar tekrar linç edilerek mağdur edildim."



"Sözlerimi tekrar ediyorum: Çocuklar ölmesin"



"Sayın Başkan; Nice kuzu ile kurt hikayesi vardır. Kuzu masumiyeti, kurt ise ard niyetli muktediri işaret eder bu hikayelerde. Derenin aşağısında su içen kuzuya, derenin yukarısında bulunan kurdun ‘neden suyumu bulandırıyorsun!’ demesine benziyor velhasıl halimiz. Kuzunun ne cevap vereceğinin bir önemi yoktur. Maksat kuzuyu yeme ve familyasına mesaj vermedir esasen. Bu dava ile de maksat hasıl olmuş galiba. Kuzu yenmiş, familyaya mesaj verilmiştir.



"Masumiyetime inanan ve sözlerimi sahiplenen bilim insanı, siyasetçi, aydın, sanatçı, hukukçu dostlara teşekkür ederken hala da güncel bir çığlık olduğunu düşündüğüm o sözlerimi tekrar ediyorum; Sessiz kalmayın. İnsan olarak biraz daha hassasiyetle yaklaşın. Görün, duyun ve artık bize el verin. Yazık; insanlar ölmesin, çocuklar ölmesin, anneler ağlamasın!” (T24)


Sıradaki Haber İçin Sürükleyin