CNN Türk’ün yeni genel müdürü olan Erdoğan Aktaş, Hürriyet
Gazetesi'nden Ayşe Arman'ın sorularını cevapladı. 2014'ün
Mayıs ayına kadar 5 yıl boyunca ATV Haber Genel Yayın Yönetmenliği
görevini yürüten Erdoğan Aktaş, kısa bir süre önce CNN Türk Genel
Müdürlüğüne geçti.
İşte o röportajdan bazı bölümler:
Sizin editoryal bakışınız nedir?
- Demokrat, özgürlükçü ve çoğulcu olabilmek. Burada da bunu yapmaya çalışacağım. Her olayda, mümkün olduğu kadar çok görüşe yer vermek. Bir de, kadına karşı pozitif ayrımcıyım. Kafadan söylüyorum bunu. Herkes sözde öyle ama bazen haberi öyle veriyorlar ki, kullanılan dil felaket! Biz, bu konuda hep dikkatli olacağız. Benim amacım, medyada da bir barış dili oturtmak.
CNN Türk, Gezi olayları sırasında penguen belgeseliyle çok eleştirilmişti. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?
- Siz gündemi kaçırsanız da gündem sizi kaçırmaz! İzleyici de
sizi kaçırmaz. Türk izleyicisi, korkunç zeki, zaten reytingler de
hep bunu gösterir. Televizyoncunun geleceği, sokaktaki insanın
elindedir. Uzaktan kumandaya bastı mı kanalınız değişir, sizi
izlemez! O yüzden mevzu hem gündemi vermek hem de buradaki
görüntüleri insanlara seyrettirebilmek. Penguen yayınlarsınız,
penguen izlemek isteyen onu izler. Gündemi yayınlarsınız, gündemi
yakalamak isteyen onu yakalar. Polonya doğumlu filozof Zygmunt
Bauman’ın bir lafı var: “Anormal olan her şey normalleşince, normal
olan her şey anormalleşiyor!” İşte biz, biraz böyle süreçler
yaşadık ve yaşamaya devam ediyoruz.
CNN Türk’e başladığınız zaman özellikle sosyal medyada çok şey
yazıldı hakkınızda. Bunlara bir yanıtınız var mı?
Bence bu ülkede ‘sıfat terörü’ var. Herkes birbirine bir sıfat
takıyor. 140 karakterle çok fazla karaktersizlik yapan insan var!
Ama bunun bir önemi yok. Ben içki içmem, çünkü sevmiyorum. Aaaa
demek içki içmiyor, tak bir sıfat! “O zaten bilmem ne cemaati
üyesi!” AK Parti’nin bazı politikalarını beğendiğim ve
desteklediğim için tak bir sıfat: ‘Yandaş!’ Katışıksız, tartışmasız
her koşulda barış isteyen ve talep eden biri olduğum için tak bir
sıfat: ‘Solcu!’ Sadece benim için değil, pek çok insan için geçerli
bu. Artık herkes birilerini bir şeyci olmakla suçluyor, yaftalıyor.
Bu ülkedeki gelenekleri, görenekleri savunan biri olduğum için bana
‘muhafazakâr’ da diyebilirler.
Bir haber, ülkenin ve iktidarın lehine değilse, o gazeteci o haberden vazgeçebilir mi? Haberciliğin namusunda böyle bir şey var mıdır?
- Çok tartışmalı bir konu. Bütün dünya bunu tartışıyor. Benim
durduğum nokta şu: Benim işim ülkeyi yönetmek değil, benim işim
siyaset yapmak da değil. Benim işim haber yapmak. Ama şunu da
biliyorum ki, görüntü, bilgi ve belge gazeteciyi günaha sokar.
Orada durur, o sana bakar, sen ona bakarsın. Sonra hep birlikte
ekranda izleriz... İlk genel yayın yönetmeni olduğum zaman,
arşivdeki plaj görüntülerini sildirmiştim. O zaman da, “İşte gördün
mü, bu adam muhafazakâr!” dediler. Oysa alakası yok! O yıllarda
magazin haberleri çok revaçtaydı. İnsanlar, eşiyle dostuyla
güneşleniyor, boyuna zoom-in, zoom-out. Milletin özgür iradelerinin
dışında ve kendi rızaları olmadan yapılmış çekimler vardı. Çok
çirkin bir şey bu. Daha da vahimi, herhangi bir plaj haberinde,
cart diye o görüntüler giriyordu. Ben de böyle bir şey yapılamasın
diye sildirdim.
Haberin tamamı için TIKLAYINIZ