Cem Yılmaz ile en son Yahşi Batı sonrası söyleşi yaptığımızda
"Birinin çıkıp seyirciye 'Sevgili kardeşim bir filmde 120 dakika
gülünmez,' demesi gerekir," demişti. Haklı bir serzenişti. 1999'dan
beri sinemanın içinde bulunan, senaryolar yazıp çeken, yapımcılık
yapan, oynayan Cem Yılmaz'ın filmleri, nedense hep aynı algıyla
değerlendiriliyor: 'Komik', 'komik değil.' Filmlerinde farklı mizah
anlayışlarını kullanması, sinemanın olmazsa olmazlarından taviz
vermek istememesi, ne anlattığı, çok da umursanmıyor. Bir kere
'komik adam', Türkiye'yi güldüren adam' imajı yer etmiş ya
akıllara, 'güldür de güldür bizi' kafasına çarpıp duruyor sinemada
yapıp ettikleri. Tamam, gösterilerinde bunu yapabiliyor. Arka
arkaya gelen esprilerine ya da onun deyişiyle şakalarına kayıtsız
kalabilen henüz görülmedi! Yapımcı kafasıyla söylersek 'kahkaha
garantili'. Ama sinemanın başka bir formatı, başka kuralları var,
bir hikaye anlatmanız gerekiyor, takım çalışması şart. Yani biri
elma, diğeri armut. Ama elmayı ısıralım, armut tadı alalım gibi bir
reaksiyon geliyor. İşin aslı bu. Cem Yılmaz da aslında CM101MMXI
Fundamentals'i gösterisini vizyona sokarak "Madem 120 dakika
sürekli gülmek istiyorsunuz, buyrun buradan yakın," demeye
getiriyor. (Bu arada CM101MMXI Fundamentals'in süresi 139 dakika).
Birçok insan bu hamleyi 'ticari zeka' olarak değerlendirebilir. Ama
bunun yüzeysel bir eleştiri olduğu da bir gerçek. Çünkü diğer
gösterilerinin DVD'lerini bedavaya dağıtmadığını biliyoruz. Neyse,
konuya dönersek; Cem Yılmaz sinema macerasının, dar bir
perspektiften değerlendirilmesine adeta tepki gösteriyor, "Gülün
efendiler, aksırıncaya tıksırıncaya kadar gülün," dercesine, bu
gösteriyi vizyona soktuğunu düşünmemiz bu yüzden. Başlıktaki ironik
soruyu bunun için soruyoruz. Her filmini 'komik', 'komik değil'
perspektifinde değerlendirilmesinden sıkılıp küstü mü Cem Yılmaz?
Ya da şöyle mi sorulmalı: El birliği ile sinema yapma hevesini
kırdık mı?
BİZİ BİZE ANLATIYOR
Oysa filmlerinde olsun, gösterilerinde olsun, anlattığı bizim
hikayemiz. Hayatın olağan akışı içerisinde pek de dikkat
etmediğimiz ya da ezbere yaptığımız davranışlardan, takındığımız
tavırlardan adeta bir 'Türkolog' gibi tespitler çıkarıyor.
Sosyolojik gözlemlerini es geçmek mümkün değil. Ha, façası olanı
esprisine malzeme yapıyor, ama bunu kimseyi aşağılamadan
becerebiliyor. Becerdiği bir başka şey ise politikayı ve kaba
cinselliği kullanmadan mizah üretebilmesi, zeka dolu esprilerle
bizi güldürmesi ve kendi zaaflarımızı yüzümüze vurması. Fakat,
genel olarak anlatılan bizim hikayemiz değilmiş duygusuyla meseleye
yaklaşıldığı için olsa gerek, şakalarının arkasındaki eleştiri de,
anlayanları tabii tenzih ediyoruz, boşa çıkıyor. Tıpkı sinemada
yaptıkları gibi. Oysa öyle bir çırpıda silip atılamayacak bir
sinema kariyeri var Cem Yılmaz'ın. Ferzan Özpetek, Yavuz Turgul,
Ömer Vargı, Ömer Faruk Sorak, Yılmaz Erdoğan gibi sinemacı
kişilikleri çoktan kabul edilmiş yönetmenlerle çalıştı. Şener Şen
gibi usta bir oyuncuyla karşılıklı oynadı. Zeki Demirkubuz ile aynı
jüride yer aldı. Yeri geldi, Hokkabaz'daki gibi hüzünlü hikayeler
anlattı, yeri geldi G.O.R.A. ve A.R.O.G'daki gibi iddialı yapımları
kotardı. Ama sinemada alaylı oluşundan mıdır nedir, her filmine
illa bir kulp bulundu. Öyleki A.R.O.G sonrası 'arakçı' bile ilan
edildi. Eden kimdi? Hatırlayan var mı? Yok işte, asılsız çamur atma
durumu. 1992 yılından beri hayatımızda Cem Yılmaz. Popüler bir
kişilik. Popüler kültürün yıllardan beri eskitemediği, sürekli
ürettiği için olsa gerek, bir insan. Popüler ya da şöyle söyleyelim
anaakım sinemanın layıkıyla yapılması için çaba harcıyor. Ayrıca
onunla ama onsuz da yapamama halimiz de var. Hem yaptığı filmler en
çok da niyeti eleştiriliyor hem de ortalarda görülmediği zaman
'Niye bir şey yapmıyor?' diye meraklanılıyor. Şöyle bitirelim o
zaman: Lütfen alıcınızın ayarlarıyla oynayın artık. Çünkü Cem
Yılmaz frekansına alıcılarınızı ayarlarsanız, onun, gözlem ve
esprilerinin tadını çıkartabilirsiniz.
CM101MMXI Fundamentals ne vaad ediyor?
Gösteriyi izleyenler için sürpriz yok zaten. Ama izlemeyen
milyonlarca insan için CM101MMXI Fundamentals, Cem Yılmaz ile
yeniden buluşmak için iyi bir fırsat. 139 dakika kesintisiz
gülebilirsiniz, bunun için mısır yemek, kola içmek gibi klasik
sinema seyri ritüellerinden bir seferlik vazgeçmenizi salık
veririz. "Peki ne var bu gösteride?" derseniz. İşin sürprizini
kaçırmadan Cem Yılmaz'ın neler anlattığından bahsedelim. Ağabeyi
Can Yılmaz ile açıyor gösteriyi Cem Yılmaz. Ağabey ve kardeşler
arasındaki rekabetten dem vuruyor. Sonra kadın olma hali ve
erkeklik meselesini deşiyor. Erkeklerin analog, kadınların ise
dijital tasarlandığını anlattığı bölümler klasikleşmeye aday. Kendi
deneyimlerinden yola çıkarak, evlilik kurumu ve evlenme süreciyle
ilgili tespitleri hiç de yabana atılacak türden değil. Burada
özellikle dikkat çektiği konu halay mevzusu. Hayatımızın
dijitalleşmesi ve akıllı telefonlarla kurduğumuz ilişkiye dair
şakalar ise gösterinin tepe noktalarından. Uzun bir bölüm...
Bilgisayarın ilk evlere girdiği dönemi bilen bir insan olarak
dijital öncesi ve sonrasına dair yaşatımıza ilişkin gözlemlerine
şapka çıkartılır. İkinci bölümde ise evrene mesaj gönderme
meselesinin şöyle bir üzerinden geçiyor. Ama asıl olarak yabancı
dil ve özellikle İngilizce ile olan problemli ilişkimiz üzerine
yoğunlaşıyor. Sonrasında ise yemek kültürümüz üzerine anlattıkları
unutulacak gibi değil. Türkün açık büfeyle imtihanı kısmında vakti
zamanda işin mutfağında çalışmış bir insan olarak şahane tüyolar
veriyor. Gösteri bitince, yanaklarınızın ağrıdığını hissederseniz
şaşırmayın. Bu, gösterinin yan etkisi!
Leman Kültür'den beri sahnenin hakkını
veriyor!
Milenyum (1999): Cem Yılmaz'ın Leman Kültür'deki gösterilerinin
ardından ilk defa geniş kitlelerle buluştuğu gösterisi Milenyum'du.
2000'li yıllara hazırlandığımız günlerde Yılmaz'ın bu gösterisi,
yeni yüzyıl ve yılbaşı üzerine hazırladığı esprilerle hatırlanıyor.
Bir Tat Bir Doku (1999): Yılmaz'ın Milenyum'un ardından aynı yıl
sahnelediği gösterisi, Türkiye turnesini de içeriyordu. Gösteri ve
turne, Yılmaz'ı bir efsaneye dönüştürdü. Bu gösterinin etkilerini
gözlemlemek hâlâ mümkün. "Pınar noooldu?" "-Nergis çay bahçesi
nerede? -Bilmiyorum, nerede?" gibi espriler bu gösteriden
yadigar... Bu gösteri o kadar çok tutuldu ki, canlı izleme fırsatı
bulamayanlar için gösterinin DVD'si de piyasaya çıkarıldı. Hatta TV
kanalları da birçok kez bu gösteriyi ekranlara taşıdı. CMYLMZ
(2007): Cem Yılmaz, 1999'da sahnelediği Bir Tat Bir Doku'nun
üzerinden geçen sekiz yılın ardından CMYLMZ ile karşımıza
çıktığında, askerliğini yapmıştı. Askerlik anılarının ağırlıkta
olduğu bu gösteri de en az Bir Tat Bir Doku kadar ses getirdi;
gösterinin DVD'si çok satanlar arasına girmeyi başardı. CMYLMZ,
birçok insan için 'yeni başlayanlar için aslerlik rehberi'
formatındaydı. CMYLMZ Soru-Cevap (2010): Cem Yılmaz'ın çeşitli
üniversitelerde konuk olduğu söyleşilerden derlediği CMYLMZ
Soru-Cevap gösterisi sadece DVD olarak yayınladı. Bu gösterinin
yıldızı Yılmaz kadar üniversite öğrencileriydi. Öyle ki
öğrencilerin performansları(!), DVD'yi izleyenlere üniversiteli
gençler hakkında net bilgi veriyordu!
Cem Yılmaz'ın seyirciden beklentisi nedir?
Peki Cem Yılmaz seyircisinden ne bekliyor? Geçmişte "Türkiye'deki
seyirci algınız nedir?" diye sormuştuk. Cevabı şöyleydi: "Seyirci
çok acımasız. Dünya sinemasıyla bizi aynı kefeye koyuyor. Ama bu
iyi bir şey. Bizim sinemamızla dünya sineması arasındaki marjın
azaldığını gösteriyor. Ama yönlendirilmeye de ihtiyacı var. Sinema
perdesine çıkmış iş, neticede bir işlemin ürünü. Yapanın kültürel
durumuyla, beğenileriyle ve onun birikimiyle aktardığı bir şey.
Şimdi izleyicinin durumu başka. Ama izleyiciyi bir başka filmle
eğitemeyiz. Bir sürü kültürel işaretler veren, öğretici, insanda
çeşitli hisler uyandıran art house film vizyona giriyor, insanlar
gidip izlemiyor ki bir şeyler öğrensin. Demek ki başka bir şeyler
yapılmalı. Mesela medyanın kitleyi motive edici bir şeyler
söylemesi gerekiyor. Biz 'Gel vatandaş, bizim filmimizi izle'
diyemiyoruz. 'O kadar da komik değilmiş,' diyen bir seyirciye
birisinin 'Sevgili kardeşim, bir filmde 120 dakika gülünmez,'
demesi gerekir. Bunu ben dedim kızdılar bana, 'Seyirciye saygı
göstermiyorsun' diye. Şimdi Türkiye'de sinema seyircisi dediğimiz
kitle, film seyircisiyle eş anlamlı değil. Ve film seyircisi
Türkiye'de sandığımızdan az. Mesela Çağan Irmak, sinemacılığına
halel getirmeden filmler çekiyor. Ama Issız Adam ile
Karanlıktakiler arasındaki seyirci arasında büyük uçurum var. Benim
şöyle bir şansım var. Yaptığım filmlere hem 'Gidelim gülelim,'
diyenler geliyor hem de işin sinematografisini düşünenler. Bunun
için filmlerimin yüklü bir derinlik taşımadığını düşünmekle
beraber, o kadar da boş olmadığını düşünüyorum."
Bir zamanlar sinemada maç bile izlenirdi
Sinemada sadece film gösterilir diye bir algı var. Kabul, epeydir
böyle... Sinemaya film izlenmeye gidiliyor. Ama 1980'leri
yaşayanlar sinema salonlarında konser bile verildiğini
hatırlayacaktır. Misal, şimdilerde 'rehin olan' Emek Sineması, az
konsere ev sahipliği yapmadı. Ama yaşı kemale erenlerin de
hatırlayacağı gibi, biz yetişemedik tabii o döneme, televizyon
yayını yokken haberler, maç özetleri sinemada gösterilirmiş. Mesela
dünya kupası oynanıyor, radyodan canlı dinleniyor. Sinemalarda da
maçlar gecikmeli de olsa izlemek isteyenler için gösteriliyor.
Tamamı değil tabii, maç özetlerinden oluşan bir kurgu yapılıyor.
Zaten o yıllarda hayat bu kadar hızlı akmadığı için bu gecikmenin
bir negatif etkisi olmuyordu. Yani sinema salonları sadece film
gösterilen yerler değildi bir zamanlar. Bunun için Cem Yılmaz'ın
gösterisinin, sinemada izlenmesini garipsemeden önce bir durup
düşünmek en iyisi. Ama bu gösteriyi bir film olarak kabul etmek
başlı başına tuhaflık olur... Ki Cem Yılmaz'ın da bunun bir film
olduğu iddası şimdilik yok.