CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Haluk Koç, Taraf Gazetesi ve yazarları hakkında yapılan suç duyurusunu protesto ettiklerini belirterek, "Yayın politikası, izlediği çizgi ne olursa olsun, bir basın organına ve yazarlarına, Başbakan ve talimatıyla altındaki bir takım kurumların suç duyurusunda bulunulması kabul edilemez, şiddetle kınıyoruz" dedi.
CHP Merkez Yönetim Kurulu (MYK) Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu
başkalığında Genel Merkezde toplandı. Gündemdeki gelişmelere
ilişkin basın toplantısı düzenleyen Koç, gazetelerdeki "yazar
kıyımının" son sürat devam ettiğini ifade ederek, "Belirli
grupların Başbakan'ın vesayeti ve AKP karargahının bilgisi
dahilinde yayın yapan gazetelerinde, yazar kıyımı devam ediyor. Son
olarak Vatan Gazetesi'nde Ruhat Mengi, Güngör Mengi'nin işlerine
son verildi, Vatan'ın içi boşalmaya devam ediyor. Demek ki ileri
demokrasimizde, sadece Başbakan methiyesi yapan, yapıcı ve yol
gösterici eleştirilere tahammül edilemeyen bir iklim ne yazık ki
sürmeye devam ediyor" dedi. Tüm haberlerin Başbakan ve icraatlarına
odaklanmak zorunda olduğunu ve tek sesli medya oluşturulmaya
çalışıldığını belirten Koç, "Günde iki saat canlı yayın konuşması
artık Başbakanı kesmiyor, yakında günde 24 saate çıkacak" diye
konuştu.
"13. AĞIR CEZA MAHKEMESİ BİR GÜN DAHİ GECİKTİRMEDEN KARARIN
GEREĞİNİ YERİNE GETİRMELİ"
Anayasa Mahkemesi'nin CHP Milletvekilleri Mustafa Balbay ve Mehmet
Haberal kararına da değerlendiren Koç, kararın oy birliği ile
alındığını vurgulayarak, "Daha önce üçüncü yargı paketi
çıkartıldığında, "tutuklama hiçbir zaman bir mahkumiyete
dönüşmemelidir' sözlerini hükümete yakın birçok çevreden duymuştuk.
Adli kontrol mekanizması getirilmesine rağmen, mahkemeler siyasi
intikam kokan davalarda, tutuklu vekiller için bu yöntemi ne yazık
ki uygulamadılar" dedi.
Anayasa Mahkemesi'nin kararı ilgili mahkemeye, yani İstanbul 13.
Ağır Ceza Mahkemesi'ne muhatap olarak gönderdiğini de belirten Koç,
"Dünden beri bu mahkeme mi yoksa Yargıtay mı değerlendirme yapacak
tartışmaları yürüyor. Bu tartışmalar abestir, Anayasa Mahkemesi'nin
verdiği kararın muhatabı ilk kademe mahkemedir, gerekçeli karar
yazılmamıştır. 13. Ağır Ceza Mahkemesi bir gün dahi geciktirmeden
Anayasa Mahkemesi'nin kararının gereğini yerine getirmek
zorundadır. Bir gün dahi geciktirilmesi ihlal suçunun devam
ettiğini gösterecektir. Bu karar, uzun tutukluluk halinin
Anayasa'nın 19. maddesine ve seçilme hakkını düzenleyen 67. maddeye
aykırı olduğu tespitini yapmaktadır. Umuyoruz açık, hukuki netlik
karşısında gecikmeden Balbay ve diğer tutuklu milletvekilleri
tahliye edilirler" diye konuştu.
TARAF GAZETESİ'NE YAPILAN SUÇ DUYURUSU
Taraf Gazetesi ve yazarları hakkında yapılan suç duyurusunu ise
protesto ettiklerini belirten Koç, "Yayın politikası, izlediği
çizgi ne olursa olsun, bir basın organına ve yazarlarına, Başbakan
ve talimatıyla altındaki bir takım kurumların suç duyurusunda
bulunulması kabul edilemez, şiddetle kınıyoruz" dedi.
Taraf Gazetesi deyince "demokrasi ve bavul" arasında da bir geçiş yapılmak zorunda olduğunu belirten Koç, "Bavul anlayacağınız Türkiye'de demokrasi aksesuarı oldu" dedi. "Bavul"dan 2004 yılında ki MGK kararlarına ait ıslak imzalı belgeler çıktığını anımsatan Koç, şunları dedi:
"Bu belgelerle, deyim yerindeyse takke düştü, kel göründü.
Burada sormak lazım, delikanlıyım diye afra tafra atanlar, dönemin
Jandarma Genel Komutanına "kes sesini' diye haykırdığını tefrika
yapıp, ortalığa satanlar, rahmetli Erbakan'a "dik duramadı' diye
arkasından söylenmedik laf bırakmayanlar... Tam takım olarak
ofsayta düşmüş durumdalar. Benzer belgelere dayanarak müebbet hapse
mahkum ettirdikleri İlker Başbuğ ve ona isnat edilen suçun
benzerinin işlenmiş olduğu ortaya çıkıyor. Tablo çok vahim. Şimdi
bu belgede belirtilen gerekçelere göre, kendilerine komşu
gördükleri bahçedekileri de fişlemişler, takip ettirmişler, vesika
çıkarmışlar ve gereğini de yapmışlar."
"RÖGARLARDAN PİSLİK FIŞKIRIYOR"
Başbakan'a kendi ifadeleriyle yüklenen Koç, şöyle devam
etti: "Bavulun başka bölmelerinde başka belgeler ortaya
çıkarsa, mesela İmralı'daki görüşmelerin tutanakları ortaya çıkarsa
ne olacak? Bu ülkede yurt severler üniversite öğretim üyeleri,
aydınlar, gazeteciler, mahkum edilirken, o zaman ki MGK kararlı
neden mahkemelerden gizlendi? Özel yetkili dikta mahkemeleri neden
bu soruyu sorgulamadı, artık mızrak çuvala sığmıyor, rögarlardan
pislik fışkırtıyor. Ortak bavullarla seyahat edenler şimdi artık
bavulları ayırmaya başladı. Başbakan çok sevdiği bir söz var, "Men
dakka dukka' der. Yani eden bulur. Yani bavulda da bulur, belgede
de bulur, kasette de bulur, yargıda da bulur, sandıkta da bulur,
kul karşısında da Allah karşısında da vebalini bulur."
"TÜRKİYE'DE "KÜRDİSTAN' ADLI BİR BÖLGE YOKTUR"
Koç, TBMM Genel Kurulu'nda görüşülecek bütçe tasarısıyla ilgili
BDP'li komisyon üyelerinin yazdığı ve Doğu-Güneydoğu bölgelerinin
"Kürdistan" olarak tanımladığı muhalefet şerhine ilişkin, "Şunu
açıkça ifade edelim, Türkiye'de "Kürdistan' adlı bir bölge yoktur.
Türkiye'nin bütünlüğü artık seçim hesaplarında da kurban edilir
duruma gelmiştir. Bunlar Meclis'teki resmi belgelerde yer
almaktadır. Şimdi ota kuşa, havaya suya konuşan Meclis Başkanına,
Meclis'i yöneten kişiye bir görev düşüyor, buna bir yorum getirmesi
lazım" dedi.
Bu durumun asıl sorumlusunun doğrudan Başbakan Erdoğan olduğunu
söyleyen Koç, "Bu yolun taşlarını döşeyen, bu yolun siyasette
açılmasını sağlayan, bu terminolojiyi siyasete sokan, sokturan,
sokulmasına göz yuman, zemin hazırlayan bizzat Başbakan
Erdoğan'dır" diye konuştu.
"AÇIK HAVA HAPİSHANESİNE DÖNDÜRÜLEN BİR TÜRKİYE
VAR"
Koç, hükümetin açıkladığı Demokratikleşme Paketiyle ilgili de
eleştirilerde bulundu. Pakette bir demokratikleşmeden bahsetmenin
mümkün olmadığını ifade eden Koç, "İsmiyle orantılı, ismiyle uyumlu
olmayan bir paket" değerlendirmesinde bulundu.
Koç, yüzde 10 seçim barajını kaldırmaya cesaret edemeyenlerin, seçimlerde yüzde 3 oy oranını geçen siyasi partilere Hazine yardımı yapılmasıyla durumu kurtarmaya çalıştıklarını ifade etti.
Toplantı ve gösterilerde katılımcıların ve konuşmacıların ses ve
görüntüleri kolluk tarafından kaydedilmesini öngören ve
"Göstericilerin fişlenmesi" olarak yorumlanan düzenlemeyle ise
fişlemenin artık yasal bir çerçeveye büründüğünü belirten Koç,
pakette Gezi Parkı, ODTÜ ya da HES gibi gerçekleştirilen eylemlere
yönelik cezai önlemler alınmasının da yer aldığını kaydetti. En
meşru, demokratik, anayasal gösteri yapma hakkının kısıtlandığını
savunan Koç, "Neresi demokratikleşme? Tam tersine açık hava
hapishanesine döndürülen bir Türkiye var. Gezi Parkı ve ODTÜ'de
olduğu gibi kamu kurumu tarafından yürütülen bir proje, bu
faaliyetleri engelleyenlere 2 yıldan 5 yıla kadar hapis cezası
verilebilmesinin yasaya zerk ediyor. Yani Ali İsmail'de çalışan
sopalar, atılan dayaklar, öldürülen canlar yetmedi, şimdi hapisle
bir tahdit getirmeye çalışıyorlar" diye konuştu.
SİYASİ PARTİLERE ÜYELİKLE İLGİLİ ANAYASA
VURGUSU
Siyasi Partilere üyeliği yasaklayan hükümlerin arasından "terörden
eyleminden mahkum olma" kriterinin de kaldırıldığını belirten Koç,
"Seçme hakkı noktasında hükümlü de olsa bir kısıtlama getirilmesi
düşünülemez. Fakat seçilme noktası Anayasamızın 76. maddesinde ve
ilgili mevzuatta belirtilmiş durumda.
Seçilme hakkı Anayasa değişikliği olmadan ve bağlantılı olarak
ilgili kanunda değişlik yapılamadan mümkün değil olarak gözüküyor.
Fakat yolu bir kere açmaya gör. "Sen hangi pazarlık noktasında,
kimlerle ne konuştun, ne pişirdin, açıkla' demiştik. Oradaki
verilen sözlerden, bu açılan kapıdan daha sonra Anayasa'nın 76.
maddesi değişikliğe uğratılabilir mi, bu zaman içerisinde
netleşecek bir durum" dedi.
"CHP'NİN SÜREÇLE İLGİSİ YOK"
Gazetecilerin sorularını da yanıtlayan Koç, "Hükümetle cemaat
kavgasında, CHP nerede?" sorusuna, "Biz kim olursa olsun hakkın,
hukukun yanındayız. CHP kurumlarının vesayet altında olmadığı bir
özgürlükçü demokrasiden yana. CHP'nin sizin kavga olarak
yorumladığınız süreçle hiçbir ilgisi yok.
Rotamız, çerçevemiz, pusulamız demokrasi, özgürlükler, kurumları
çalışan kurallı bir demokrasi" yanıtını verdi.
Koç, "Yerel seçimler için CHP'nin adaylarını ne zaman göreceğiz?"
sorusu üzerine de birçok yerde adaylarının belirlenmiş durumda
olduğunu ancak tüzüğe göre belli olan adayları PM'nin oylaması
gerektiğini, sürecin de bu yönde işlediğini belirtti. (ANKA)