16. !f İstanbul Bağımsız Filmler Festivali'nin 'İyileştiren Şeyler' temalı etkinliklerinden 'Küçük Sohbetler'in konukları ünlü komedyen Cem Yılmaz ve ressam Taner Ceylan oldu.
Bu yıl "İyileştiren Şeyler" teması altında gerçekleştirilen 16. !f İstanbul Bağımsız Filmler Festivali kapsamındaki "Küçük Sohbetler" programında dün Bomontiada'da "Kahkaha ve Estetik" başlıklı sohbet toplantısı yapıldı. Toplantıya konuşmacı olarak katılan Cem Yılmaz ve hipergerçekçi resimleriyle dünyaca tanınan sanatçı Taner Ceylan, komediden estetiğe pek çok konuyu konuştu.
"Komedyenin arkadaşı azdır"
Sohbete, komedinin seyirciyle üretilen bir şey olduğunu
söyleyerek başlayan Cem Yılmaz, komedyen olmanın zorluklarını şu
sözlerle anlattı:
"Komedide espriyi biz beraber üretiyoruz. Esprinin muhatabı olduğu
zaman seyirci hiç zevk almıyor. Bu işin kuralı budur. Seyirci,
şakanın kurbanı olmak istemiyor, irdelediğin şey olmak istemiyor;
modelin olmak istiyor. Mesela, teman bağnazlıksa, bunu dinliyor ve
diyor ki, 'Bu ben değilim, yanımdaki'. Hepimiz öleceğiz diyorum,
'Tamam ama bu ben değilim ki, kesin yanımdaki gidecek'. Komedyenin
bu anlamda arkadaşı da az. Hayat daha pamuk ipliğine bağlı diğer
mesleklere göre."
"Gülmeyi ertelemenin vakit kaybı olduğunu düşünürüm"
Gülmenin bir savunma meselesi olması konusunda da konuşan Yılmaz, "Ben her şeye gülmem diyen insanlar vardır ya nereden biliyorsun ki? Vücut bir kere bunu istemsiz bir şekilde yapıyor zaten. Bu tür beğenilerle ilgili kendimizi bir yere koymamız da çok acayip. Mesela nelere gülüyoruz sorusunun cevabını ararken aslında bir sürü sorunun da cevabını arıyoruz. Ben kendim bu sorunun cevabını şöyle cevaplamayı tercih ediyorum: Her şeye gülerim. Çünkü bu köklü bir tercih. Kökünde her şeye şüpheyle yaklaşmak ve her şeyi çok da ciddiye almamak var. Gülmeyi ertelemenin de bir vakit kaybı olduğunu düşünürüm" dedi.
"Sevilmek dalgalı bir şey"
Cem Yılmaz, şöhret ve popüler olmakla ilgili şu yorumu
yaptı:
"Şöhretten kurtulamazsın, istifa edemeyeceğin bir şey tanıdık
olmak. Bazılarının tanıdık olmakla ilgili arzusu oluyor ya, ciddi
bir kalabalığın; bir bilinsek, diyorlar. Halbuki onun yüküne dair
hiçbir bilgileri yok. Ben sanatçıyım; bir bakkaldan, terziden
fazladan ayrıcalıklı bir kimse olmayı sevmiyorum. O dünyada
değilim. Bir gün, 'Nerde o eski alkışlar' diyen bir adama evrilmek
istemem. Çünkü dün gülenler başkaydı, bugün başka. İnsanlar bununla
ilgili bir trajedi yaşıyorlar. Bunu kendimden uzaklaştırmaya
çalışıyorum, bir ayrıcalık da beklemiyorum. Anlaşılmanın,
sevilmenin dalgalı bir şey olduğunu biliyorum. Bununla mücadele
etmeyi de bir görev gibi düşünmek yerine mesleğin kendi
gerekleriyle ilgili olmasını tercih ederim. Komedinin köklerine
inmek, tekniğinle, hızınla, parlaklık, zihinsel aydınlık, bir şeyi
bir şeye dönüştürme kabiliyeti, hız… Bunlarla ilgilenmek benim için
daha önemli."
"Ağabeyimden komik olsam bana yetiyor"
Yılmaz, 90'larda sahneye çıkmaya başladığında anlaşılmadığını,
ancak uzun yıllar sonra, "usta komedyen" unvanıyla karşılandığını
anlatarak, şunları söyledi:
"Profesyonel komik olmamaya gayret etmek, 'ne satar'la ilgili
fikirden olabildiğince uzak kalmaya çalışmak bir terbiye getiriyor
belki insana. Bu sizi belki zorluyor olabilir başında. Çok komik
bir şey yaşadım ben mesela mesleki hayatımda. Sahneye ilk
çıktığımda beni küçük bir kitle izlemeye başlamıştı. Hani bazen
diyorlar ya, tırnak içinde söyleyeyim bunu, 'Çok da halka hitap
etmiyor' meselesinin tam aksini 20 yıl önce duyuyordum ben. Ben
zaten ahaliye hitap etmiyordum ki, sahneye çıktığım yer 50
kişilikti. Hiçbir zaman o kitleye, 'Hey, işte seveceğiniz komedyen
geldi' falan yapmadım, 50 kişi izliyordu beni zaten. Sonra kendi
istekleriyle 100 oldular. Sonra 2 bin kişilik, 5 bin kişilik yerde
sahneye çıkmamın sebebi bir revizyonla, bir dönüştürmeyle ilgili
olmadı ki. Onlar arzu ettiler izlemeyi. Yani sonrasında üzerinden
20 sene geçtikten sonra şunu duymak elbette komik geliyor. O zaman
marjinalken -o zamanın marjinali neyse artık- diyorlardı ki, 'Bizi
ilgilendirmeyen bir şey bu, hoş da değil, güzel de değil. Ne ki
şimdi bu? Bir tane çocuk çıkıyor, 22 yaşında, yaptığı şey tiyatro
oyunu değil, performans da, bir şey değil, ne ki bu, ne bu ya?'.
1995, 1996, 1997, hala 'Ne bu ya, ne bu'. 2015 oldu, "Usta
komedyen". 20 sene 'Bu ne ya' ile geçti, 'Ne bu ya', 'Ne bu ya',
arada hiçbir şey yok. Tabii unvanla ilgilenmediğim için bu beni
ferahlatan bir şey. Ben neticede babamın oğluyum, ne kadar komiksem
o kadar komiğim. Elimde bir tane silahım olsa bile bana yeter. Hep
şakasını yapıyorum: Ben ağabeyimden komik olsam bana yetiyor. Her
zaman da yetmiştir. Veya sizden birazcık daha komik olsam sizden
rol çalabilirim." ifadesini kullanırken, büyük alkış aldı.
(Orhan SENCER /
DHA)