Oğlu Kemal'le olan ilişkisi herkes tarafından takdir toplayan Cem Yılmaz, Sözcü'den Özlem Gürses'e 'Babalar Günü' için röportaj verdi.
Özlem GÜRSES / SÖZCÜ
Cem Yılmaz’ın babalar gününe özel röportajı
Cem Yılmaz'la aslında Kronik Kitap’tan çıkan kitabım ‘Bazen Olmaz’ için bir araya gelmiştim. Çok uzun süren sohbetimizin tümü kitaba sığmadı, özellikle baba olmakla ilgili bölüm herkese ilham verecektir diye düşündüğümden Sözcü Cumartesi için özel bir derleme hazırladım.
Cem Yılmaz, şüphesiz ki Türkiye'nin en yetenekli, en zeki isimlerinden biri. Ben aslında kendisiyle Kronik Kitap'tan çıkan kitabım ‘Bazen Olmaz' için bir araya gelmiştim. Çok uzun süren sohbetimizin tümü kitaba sığmadı, özellikle baba olmakla ilgili bölüm herkese ilham verecektir diye düşündüğümden Sözcü Cumartesi için özel bir derleme hazırladım. Siz bu röportajı okurken Cem Yılmaz kendini 1960'lara ışınlamış olacak! Ağustos ayının sonuna kadar son filmi için setlerde.
Babalar Gününüz bugünden kutlu olsun!
– Baba olmuş Cem Yılmaz'la baba olmamış Cem
Yılmaz'ın sorumluluk algısı nasıl değişti?
Pek fazla değil değişiklik olarak. Yalnızca birazcık daha suçluluk
duygusu artıyor. Ben fazla empatik bir babaydım. Belki bu yüzden
biz Ahu'yla bu kadar gerildik ve ayrıldık. Fazladan bir anne rolü
yani… Ama bunu aşıyorum, aştım.
– Nasıl bir baba olacağınıza dair bir hayal kurmuş
muydunuz?
Yok, hayır. Kendim gibi olmayı tercih ediyorum. Yani benim için
‘Baba dediğin şöyle olur…' diye bir baba figürü yok. Benim öyle
klişe ya da formül bir baba figürünü taklit etmek gibi bir derdim
yok. Benim babam çok tatlı bir babaydı. Hala da öyle. Dolayısıyla
“Ben hiç yaşamadım, çocuğuma o hayal edilen babayı yaşatacağım”
gibi düşüncelerim olmadı. Sadece şu duygu vardı ilk zamanlarda,
oğlum bana hafta sonları geldiğinde, kaytarıp “Bir saat daha fazla
uyuyayım” dediğim zaman biraz utanma duygusu geliyor insana.
Sürekli kendimi şöyle rahatlatmaya çalışıyorum: “Ya ne olacak ki,
uyuyacaksan uyu!” sonuçta benim oğlum. Benim oğlum da, “Babamın
yanına giderdim ben, bir saat uyurdu” desin, ne var yani? Ben
oğluma formül bir baba sunacağıma “Biraz uykucudur benim babam”
desin ne olur? Sonuçta bu beni daha mutlu kılar diye karar
verdim.
'Fazla empatik oldum'
Yılmaz, oğlu Kemal’İ yetiştirirken yaptığı bazı hataların eşi Ahu Yağtu ile ayrılığına neden olduğunu söyledi. Yılmaz, “Ben fazla empatik bir babaydım. Belki bu yüzden biz Ahu’yla bu kadar gerildik ve ayrıldık. Fazladan bir anne rolü oynadım” dedi.
'Hayatımda hiç rüşvet vermedim'
– İş kararlarınızda, baba olduktan sonra şu filmde
şunu da yapmayayım, onu da demeyeyim gibi şeyler olmaya başlıyor mu
?
Bundan hiç bahsetmediğimizi söylemek yalan olur. Bundan
bahsediyoruz ama bunla ilgili kesin bir hükme varmıyoruz. Yani
sonuçta her kararımı kendime göre veriyorum ben. Fakat şöyle,
mesela ben hayatımda hiç rüşvet vermedim, hayatımda hiç torpil
yapmadım, hayatımda hiç kopya çekmedim. Bitti gitti, benim için
böyle durum.
– Vay be…
Çizdiğim fırlama karakterler senin bütün bunlara teşneymişim gibi
zannetmene neden oluyor galiba? Ben GORA'daki Arif değilim ki. Ben
GORA'daki Arif'i yazan adamım (Gülüşmeler). Oradaki Arif “Halı
satmak için entrikalar yapayım” diye düşünür iki dakikada, ben halı
satıyorsam, gerçekten iyi bir halı satıcısı olurum.
– Biraz Hokkabaz'daki gibi misiniz?
Onun yeteneklisi!
(Gülüşmeler).
'Kemal sormadan söylemem'
– Babalık hallerinize geri dönelim. Kemal'in mutlu ve
kendini gerçekleştirmiş bir adam olması için siz ne yapıyorsunuz
?
Bir çocuğun başarı formülleriyle, bir şablona ait bir başarı
tanımıyla hayatı tartışmasını istemem ben. Ben, çocuk bir şey
sormadan ona bir şey söylememeyi tercih ediyorum. Çünkü benim ona
anlatacağım şey benim hayatım. Onun hayatı değil. Onun soracağı şey
onun hayatı. Dolayısıyla kendi kendimizi tatmin etmek için “Gel
bakalım küçük afacan, bunlara dağ denir” denir mi? Bunu dersem, bu
benim anı defterim. Bu benim hikayem, çocuğun hikayesinde öyle
olmayabilir.
'Çocuklar bizim daha iyi versiyonumuz'
Senin karikatür çizmek istediğin zaman babanın geceleyin masana
sabah göreceğin şekilde bir deste kâğıdı, birkaç tükenmez kalem
koymuş olması, işte buydu benim babam.
Kalkıp da “karikatür mü çiziyorsun al sana karikatür… Piyano mu
çalmak istiyorsun, al sana piyano…” Böyle olmuyor bu işler. Baba
dediğin adam, çocuktan daha akıllı olduğunu iddia eden kişi, bu
kişinin kesinlikle daha akıllı davranması lazım. Çünkü çocuklar
bizim daha iyi versiyonumuz. Berbat etmek bizim elimizde.
– İşte o büyük başarısızlık olur!
Çocuk bir kere anne-babadan daha net, çocuğun hikayesine müsaade
edin, çocuk merak ediyorsa onu soracaktır. Kemal ne zaman bir soru
sorsa içimin yağı eriyor. “Oğlum gel bir şey çizelim” dediğim
zaman, o benim hayalim. Çocuk diyecek ki sana, “Baba karikatür
çizelim mi?” “Ooo, valla biraz vaktim dar, ne çizeceğiz?” dersen,
onun “çizelim, çizelim” ısrarları keyifli değil midir? Yoksa 4
yaşındaki çocuğa şey mi diyeceksin, “Oğlum biz nerelerden geçtik,
ben Leman'da çiziyordum.” Olmuyor öyle…
'Cenneti dünyada yaşayan çocuklar'
– Memleketten memnun musunuz, dönemsel olarak sormuyorum,
genel olarak soruyorum.
Çok. Ya dünyaya baktığım zaman, gerçekten memnunum. Spesifik olarak
baktığımız zaman, eğitim sistemi mesela, neler yapabiliriz…
Finlandiya varsa şu topraklarda, şöyle söylerim ben; “Cenneti
dünyada yaşıyor o çocuklar.” Ee biz niye yaşamayalım? Böyle bir
eğitim sistemini neden yapmayalım ? Bizim işimiz insanla
olmalı.
Röportajın devamını BURADAN okuyabilirsiniz.