Gezi Parkı eylemlerinde ön planda yer alan Beşiktaş'ın taraftar grubu çArşı, 16 Aralık Salı günü görülecek davadan önce bir bildiri yayınladı. Resmi internet sitelerinden yayınladıkları bildiri, Salı sabahı görülecek davanın savunması niteliğinde.
35 üyesi yargılanan çArşı grubuna, Türkiye'nin dört bir yanından ve yurtdışından destek olmak için gelenler Salı günü Çağlayan Adliyesi'nde toplanacaklar.
Bilindiği üzere çArşı, Gezi Parkı eylemlerinde aktif rol oynamış, 200 bine yakın taraftarıyla birlikte Beşiktaş'tan Taksim'e yürüyüş düzenlemişti.
İşte o bildirinin tamamamı:
Bize: “Size ne?” diyorlar.
Yıllar önce Fok balıklarının katliamına isyan ettiğimizde güldüler
bize. “Size ne?” dediler. Yerdiler bizi, ama bugün sıfatsızın biri
çıktı ve size “Fok You !” dedi. O gün yanımızda olsaydın bugün
“Fuck You !” diyor olacaktın, bunu unutma!
Düzen zaten istiyor ki, bir araya geldiğimiz sadece doksan
dakikalık bir hayatımız olsun; bu süre zarfında sadece atılan gole
sevinip yenilen gole üzülelim. Hayatımız doksan dakika içinde
genleşip daralsın, orda başlayıp orda bitsin. Sahanın içinde
olanlar dışında ‘görme, duyma, konuşma’ demek istiyorlar. O doksan
dakikanın başlama vuruşuna kadar geçen zaman sanki hiç yaşanmamış
gibi yok sayılsın. “Hadi şimdi dağılabilirsiniz! Unutun gitsin.”
Öyle mi? Oysa bizim bir hayatımız varsa, bu hayat başkalarının
hayatıyla mümkündür. Başkalarının hayatına sırt çevirenler,
gözlerini kendinden olana çevirir; kendi oğullarını bir hanedan
gibi görmenin dışına adım atamazlar. Futbolun insanlara yaydığı
kolektif ruh, kolektif hâfıza kendimize dışarıdan bakma şansı verir
bize. Bu bakış, insanî değerleri diri tutar. İnsanlığa yapılan
yanlışları, kurulan kumpasları görünür kılar. Bizi, birbirimizden
haberdar kılar. Haber niteliği olan durum ve olguları korkmadan,
cesaretle halkın önüne taşıma sorumluluğu verir.
Bir araya geldiğimiz statlarda, salonlarda aleyhimize çalınan
haksız penaltılara isyan edelim, çıkan haksız kırmızı kartlara
isyan edelim, ama bu “milletin .mına koyacaz’ diyenlere yol veren
düzene isyan etmeyelim! Öyle mi? Yoksul halk çocuklarının bayrağa
sarılı tabutlarını unutalım? 12 yaşında vücudundan 13 kurşun
çıkarılan çocukları unutalım? Kaşları Kartal kanadı olan
Berkin’imizi, güzel yüzlü Ali İsmail’imizi unutalım? Öyle mi?
İnsan, biraz da unutmadığı için, daha güzel bir dünyanın mümkün
olduğunu hatırladığı için insan değil mi? İnsan, hayatın kanayan
yerine baktığı için, sırtını dönmediği için çocuklarının yüzüne
utanmadan bakabilir.
Rakibin haksız yere oyundan atılmasına olan isyanımız takdire şayan
görülür, ama Trabzon’da doğa katliamı rönesansı HES’lere karşı
isyanımız tu-kaka öyle mi?
Sporda Şike ve Teşvik söylentileri ayyuka ulaştığında “İtalya’dan
futbolcu değil, savcı istiyoruz” dedik. Fena mi ettik? Kötü mü
söyledik? İnsan neye ihtiyacı varsa onu istemez mi?
Plüton’a yapılan haksızlığa bile “oha” demişken hâlâ bize “Siz
böyle şeylere kafa yormayın” diyorlar, ama bilmezler ki Plüton’u
evlatlıktan atanlar bile bugün bin pişman.
İstiyoruz ki, içinde ülkemizin de yer aldığı dünya aynı akıbete
uğramasın. Turizm Bakanlığı bütün dünyaya ülkemizin tam bir cennet
olduğunu duyurmak isteyen tanıtımlar yapacak, ama biz “Kaz Dağı’nın
üstü altından daha değerlidir” dediğimiz zaman hâkim kırmızı
kartını bize gösterecek! Öyle mi?
“Yağmurdan korksak sokağa çıkmazdık.” O yüzden dile geldik;
“Siyanür Öldürür!”, “Ferhat da Dağları Deldi Ama Şirin İçin”
dedik.
Bizleri doksan dakikanın içine hapsetmek isteyen o düzene Ali Sami
Yen’den seslendik; Yıl 2011, “çArşı betona karşı”; “Ali Sami Yen
Park Olsun, Şişli Hayat Bulsun”, “Rant Yapma Park Yap”
Gidemediğimiz maçta kulağımız radyoda, gözümüz televizyonda,
aklımız Hasankeyf’te kaldı...
Hadi de bakalım şimdi ey zâlim; “Şirin bilseydi Munzur Çayı'nın
gizemini Ferhat'ın hali nic’olurdu ?”
Ama yok, istiyorlar ki doksan dakikanın sonunda doksan gün ofsayt
tartışalım, başka da hiç bir şeyi dert edinmeyelim.Statlar bir
beşik gibi uykuya doğru sallayıp dursun bizi istiyorlar. Oysa
maçlara ara verildiğinde hayat devam ediyordu ve yazın 45 derece
sıcakta parke taşı döşeyen işçinin alın terinde kaldı aklımız…
“Taşeronlaşmaya, Sendikasızlığa, Kuralsız Çalışmaya Hayır"
dedik.
Sen demedin mi?
“ Mayıs: 1 Sermaye: 0 “
“çArşı Nükleer Santrallere Karşı”
“Sizin Nükleeriniz Varsa Bizim Metan Gazımız Var”
“Nükleersiz Türkiye”
“Karadeniz Kanserden ölmesin Ulan!”
Sanırsın ki atomu parçaladık da tanrı parçacığının peşine düştük...
Oysa değil.
"Ses verin yakarışıma, bu işin sonu Fukuşima" dedik o kadar...
“Terörün her türlüsüne hayır” dedik aklımız körpe kuzularda
kaldı…
Çocuklarda kaldı aklımız;
“Alayınıza Sobe Ulan” “çArşı çocuk pornosuna karşı”
“çArşı Aile İçi Şiddete de Karşı”
Kışın evsizlerde kaldı aklımız “Donduk ulan!” dedik. Üst katta
oturanları, alt kattakinden haberdar kılmaya çalıştık.
“Padişah değilim çeksem otursam
Saraylar kursam da asker yetirsem
Hediyem yoktur ki dosta götürsem
İki damla yaştan gayrı nem kaldı”
Aklımız vicdanımızda kaldı;
Kimsesizlerin kimsesi olmaya gayret ettik. Huzur evlerinde kaldı
aklımız; evlat olduk, torun olduk, çiçek olduk, kucak bulduk.
Aklımız Çocuk Esirgeme Kurumları’nda kaldı… Oyuncak olduk, palto
olduk, bot olduk, kalem olduk, kederi silen silgi olduk, mutluluğa
açacak olduk...Kıyıda, tenhada bırakılmış olanları hayatımızın
ortasına davet ettik.
Aklımız sokak hayvanlarında kaldı…
“çArşı sokak hayvanlarına koşuyor”; 5 ton kuru/yaş mama, 5 bölgeye
mamalık ve su depoları, yaklaşık 500 kulübe ve tıbbi müdahale için
birçok ilaç ... Ukrayna’daki köpek katliamına karşı da üç maymunu
oynamadık.
Ah o çocuklar, yine o çocuklar... LÖSEV’e koştuk, kucaklaştık, umut
götürdük onlara, “Bir tuğla da sen koyar mısın ?” dedik ve aklımız
lösemili kardeşlerimizde kaldı…
Simdi bizi yerin dibine gömmek istiyorlar.
Yahu, madenlere indik ki biz! Yeryüzü doksan dakika yukarıda değil
ki bizim için. Yeryüzü her yerde:
“540 metrede röveşata! Bu da mı penaltı değil ?”
N’oldu ? Aklımız fikrimiz madenlerde kaldı…
"Ölümün taşeronları hiç mi doymayacak bu siyah kâra"
“Siyah Bile Kaybetmiş Asaletini Yokluğumuzun Karanlığında”
“Soma’nın en orta yerinde büyük bir yangın var alevler içinde”
Bizim de ayakkabımızın altı delikti, “Hrant” olduk. Acının üzerine
hep birlikte kapaklandık.
Irkçılığa karşı olduk,”Hepimiz Zenciyiz” dedik.
Bize kapak takmak istediler, cevabımız “Kapakları Toplayalım
Engelleri Aşalım” oldu. Sıradanlaşmış, kurumsallaşmış kutlama
haftalarının dışında ihtiyacı olan yurttaşlarımıza 60'ı manüel, 4'ü
akülü olmak üzere toplam 64 arabayı semtte sergiledik teslim ettik.
“Bu da Çarşı'nın Koreografisi” dedik.
Aklımız ihtiyaç sahiplerinde kaldı.
Aklımız 8 Konteynır ve 1 tır malzeme ile “Sokağın TaVanı Kadar”
Akıl Van’da kaldı…Karada, karakışta kaldı.
Şirince’de ”Kıyamet Seninle Kopmaya Geldik”
La biz size n’ettik?
Bütün Türkiye’de Kızılay’a oluk olduk kan olduk aktık, ama bizim
aklımız acil kan aranıyor çığlıklarında kaldı…
Aklımız hâlâ Filistinli Hanzala’da…
“Çocuklar Okusun” diye 10 günde 25 okula 25 kütüphane projesine
destek verdik… Aklımız Kütüphanelerde kaldı…Kâğıtlara hürmet
etmekten bir an geri durmadık.
“çArşı Köy Okullarına Koşuyor”
İki yılda isim isim 550 okul 20 binin üzerinde çocuğumuza bot,
mont, atkı, bere, çanta, kıyafet, oyuncak, kırtasiye olduk olmasına
da aklımız hâlâ köy okullarında…
Biz siporu seviyoruz sevmesine de, daha dün ses olduğumuz tiyatro
yıkımlarına karşı bugün eski güreş hakeminin, zabıta müdürünün
şehir tiyatrolarına sufle vereceğini tahmin etmemiştik. Bunca
yağdanlığın, dalkavuğun gölgesinde ata sporuna işmar çakmayı nasıl
unuturduk: “çArşı, yağsız güreşe de karşı” dedik.
Ulu Kartal, kimseleri darbecilere, terör örgütlerine methiyeler
düzmek, yardım ve yataklık yapmak zorunda bırakmasın.
Vicdanınızla kalın!
çArşı