Doğan Medya Grubu'nun Demirören Grubu'na satılışı gündeme bomba gibi düşmüştü. Doğan Holding Onursal Başkanı Aydın Doğan, dev satışın ardından T24'ten Doğan Akın'ın sorularını yanıtladı.
Doğan AKIN / T24
Aydın Doğan anlatıyor; satışa mecbur bırakıldı mı, vergi cezalarına ne diyor, çalışanların durumu görüşüldü mü, Demirören'e ne tavsiye etti?
Doğan Medya Grubu'nun Demirören Grubu'na satıldığı haberini çarşamba günü öğle saatlerinde T24'te yayımladığımız sırada Doğan Grubu Onursal Başkanı Aydın Doğan'ın ofisine de not bırakmıştım. Türkiye tarihindeki en büyük medya el değiştirmesini ifade eden kararın ayrıntılarını sormak üzere bıraktığım bu nota, iki gün sonra bugün (cuma) yanıt geldi.
Satış kararı, sürecin geçmişi, medyaya ve Türkiye'ye olası
etkileri üzerine yazılacak çok şey var elbette. Ancak bugün söz
Aydın Doğan'ın.
39 yıl önce, Abdi İpekçi'nin 1 Şubat 1979'da öldürülmesinden
sonra aynı yıl Karacan ailesinden Milliyet'i satın alarak
basın sektörüne giren, 1994 yılında Simavi ailesinden Hürriyet'i
alan; Kanal D, CNN Türk televizyonları; Posta, Radikal, Fanatik
gazeteleri ve yaklaşık 30 dergi çıkaran Doğan Burda Grubu ile
Türkiye'nin en büyük medya topluluğunun sahibi olan Aydın Doğan'a
sorulacak çok soru, konuşacak çok şey var elbette. Ancak,
kendisine birkaç dakikalık bir telefon görüşmesinin sınırları
içinde soru yönelttim. Yanıtlarını yorumsuz paylaşıyorum.
- Yanıtlarınızı yazmak üzere birkaç soru
sormak istiyorum. Önce meslektaşlarımın durumundan
başlayayım; satış görüşmelerinde Doğan Medya
Grubu çalışanlarının da durumu gündeme geldi mi?
Hayır gelmedi. Zaten çalışanlarımızın tabi olduğu bir hukuk
var, hakları var, öyle bir şey gündeme gelmedi. Neden
sordunuz?
- Demirören Grubu'na devredilen yayınlarınızda büyük bir
tasfiye yapılacağı yolunda yorumlar, iddialar var...
Sanmıyorum. Zaten görüşmelerimiz sırasında "Ben sizin yerinizde
olsam gazetenin politikasına dokunmam" dedim. Hükümet yanlısı
gazeteler için de bu iyidir. Tabii bu söylediklerim şart olmaz ama
bir tavsiyeydi. Ben çalışanlarımın hepsinden memnunum.
Gerekirse de konuşurum.
- Bu satış için baskı gördünüz mü, sonuçtan üzgün
müsünüz?
Hayır. Ama bu sektörde çok çektim. Benden 1 milyar dolar
vergi aldılar. Sonra da 260 milyon dolar aldılar. Bunu yapanların
16'sı da FETÖ'cü çıktı. Kimi tutuklandı, kimi kaçtı, ama 16'sı
birden FETÖ'cü çıktı. Bu vergiyi benden niye aldılar hâlâ
anlamadım.
- Hayatınızı Türkiye dışında sürdüreceğiniz iddiaları da
fısıldanıyor, öyle bir planınız var mı?
Hayır, ben Türkiye dışında yapamam, yaşayamam. Ben Anadolu'nun
ortasından geldim. Yurt dışına gidip de Türkiye'ye döndüğümde
toprağı öpüyorum. 82 yaşındayım, ama bugün "Cepheye git"
deseler giderim. İki senedir yurt dışına gitmiyorum. Almanya'da
matbaamız, işlerimiz var gitmiyorum. Kimseden saklı değil Londra'da
otelim, evim var, kızlarımın eğitimi sırasında almıştım, ama
gitmiyorum.
- Bu satışa mecbur bırakıldığınızı düşünmüyor musunuz,
planladığınız bir şey miydi?
Yeni İstanbul gazetesi, Yeni Sabah, neler geldi geçti. Basın
dışından bu sektöre girenler oldu benim gibi. Yeni
Sabah'ta Sefa Kılıçoğlu dışardan geldi, 15 yıl kaldı.
Akşam'ın sahibi Malik Yolaç geldi Babıâli'ye. "Türk
basınına Almanya baskısını, matrisi ben getirdim. Gemilerim, tahin
helvası fabrikam vardı, ama 50 yaşımda Babıâli'nin ortasında
kaldım" derdi. "Sen de yapamazsın" dediğinde "Git oradan" diye
takıldım.
Erol Simavi "Şekerim sen bu işin altından kalkamazsın" dedi
bana. Ben de "Niye öyle diyorsun, yaparız. Sen paranı aldın,
ben gazeteyi" demiştim. Erol Bey'e "Gel sen yönetim kurulu başkanı
ol, ben başkan vekili olurum, dert etmem" dedim, ama istemedi.
Sonra Erol Bey'in kardeşi Haldun Simavi, Asil Nadir...
Hepsi geldi geçti. Ama kimse bizim gibi tek kuşakta 40 yılı
bulmadı. Erdoğan Bey'i (Demirören) yaklaşık 50 yıldan beri, Sirkeci
yıllarımdan bu yana tanırım. Milliyet ve Vatan'ı almıştı zaten,
oturduk anlaştık. Tabii prosedür, incelemeler devam ediyor
hâlâ.
59 yıllık iş hayatımın 40 yılı medyada geçti. İnsan hüzünleniyor
tabii. Benim iş dünyasından birkaç dostum var, ama basın
dünyasında çok dostum var. Onlar da devam edecek.
- Ne yapmayı planlıyorsunuz?
Bir an evvel Bodrum'a gitsem, birkaç arkadaşımla otursam istiyorum.
Biliyorsunuz, bizim yıllardan beri yaptığımız Rodos seferlerimiz
var gazeteci arkadaşlarımla. Onu yapmak istiyorum. Yeni patronlar
müsaade eder mi bilmiyorum. (Gülüyor).
- Yeni bir iş planınız var mı?
Yok. Elimizdeki işleri sürdürecek çocuklarım.
- Sahip olduğunuz yayınlardaki yaklaşımlar
nedeniyle çok eleştirildiniz de, hâlâ da yapılıyor bu
eleştiriler, ne düşünüyorsunuz?
Metin Toker'in bir sözü vardı; adam gibi yapılırsa dünyanın en
şerefli mesleğidir gazetecilik. Önümde bir tablo var, gemiler
gidiyor. Victor Hugo'nun bir sözü var; "Senin denizlerde hangi
dalgalarla boğuştuğuna bakmazlar, gemiyi limana ulaştırıp
ulaştıramadığına bakarlar" diye.
Yanımızda uzun süre çalışıp iftira atan da çıktı. Ama ben
bilerek, isteyerek hiç kimseye haksızlık etmedim. Bilerek,
isteyerek hiç kimseye kötülük yapmadım. Gazeteleri
gazeteciler çıkarır. Ama kurum vardır, kurumlar,
ilkeler önemli. Yani Agop'un meyhanesinde
kafayı çekip de uyduranlara müsaade etmedim.
Röportajı okumak için TIKLAYIN