Her altı ayda bir Burcu ile kabul günü düzenler gibi, röportaj
günü düzenliyoruz. Yiyoruz, içiyoruz, dertleşiyoruz, fotoğraf
çekimleri sırasında çok gülüyoruz. Hepsi sizler için... Bu
söyleşiden bizim kadar keyif almanızı diliyorum.
Haydi iyi okumalar...
* En son “Yok Böyle Dans” yarışmasına katıldığınız sırada
görüşmüştük. Neler oldu o günden beri?
Spor spikerliğini bıraktım. Hayatımın en büyük bombası bu...
Tamamen tesadüf ama Türk futbolunda şu an yaşanan gelişmeleri
gördükçe “İyi ki de bırakmışım” diyorum.
* Bu kararınızda ne etkili oldu peki?
Spor camiasında artık yer almak istemiyordum. Çabalarımın, verdiğim
emeklerin karşılığını alamadığımı fark ettim. Maddi anlamda değil,
işe duyulan saygı anlamında... Bir de spor spikerliğinde
gelebileceğim yere geldim. Bir arkadaş geçen gün yeni bir spikeri
gösterip, “Bu kızdan bir Burcu Esmersoy yaratmak lazım” dedi. Ben
de hep işe yeni başlayanların örnek alabileceği bir figür olmak
isterdim. Bunu başardığımı sanıyorum.
* CNN Türk’te ve NTV’de spor spikerliği yapmak prestijli bir işti.
“Yok Böyle Dans”a katılmanın imajınıza zarar verdiğini düşünüyor
musunuz?
Hiç düşünmüyorum. 7 sene spor spikerliği yaptım. Ve Türkiye’de spor
spikerliği maalesef futboldan ibaret. Futbol zaten bir şov. Ve ben
bu şov dünyasının içindeyim. NTVspor’da Ercan Taner ile sunduğumuz
programa dans hocalarını çıkarmıştık bir keresinde... Orada
hocalardan biriyle ekranda dans etmiştim. NTVspor’da dans edince
sorun olmuyor da, Show TV’de dans edince mi oluyor? Haber
spikerliği yapsaydım, dediğin doğru olurdu. Zaten ben de hiçbir
zaman haber sunamazdım, üzücü haberleri izleyicilere aktaramazdım.
Yapım müsait değil böyle ciddi işler yapmaya...
* İnsan her işte iyi olamaz ama... Siz reklamlarda oynuyorsunuz,
program sunuyorsunuz, şimdi dizi oyunculuğu başladı. Bu sefer
güzellikle alakalı bir durum olmuyor mu bu?
Dünyada “show girl” diye bir tanım var. Bu başlığın altında bir
insan dans edebilmeli, oyunculuk yapabilmeli, şarkı söyleyebilmeli,
sunuculuk yapabilmeli... Ben de ekran yüzüyüm. Bunların hepsini
becerebilmeliyim. Yani bu teklifler bana sadece “Güzeeeel bir
kadın” olduğum için gelmiyor. Güzel olmak elbette avantaj ama
Türkiye’deki tek güzel kadın ben değilim ki... Çok var, çoğu da
benim yaptığım işleri yapmıyorlar. Bu noktaya çok çalışarak,
tırnaklarımla kazıyarak geldim. Aradaki farkı insanların anladığını
düşünüyorum.
Tomris Giritlioğlu, beni oyunculuk yapabileceğime
inandırdı
* Yeni başladığınız Memoli nasıl bir dizi?
Mehmet Ali Alabora ve Meltem Cumbul’un daha önce oynadığı ve çok
beğenilen Yılan Hikayesi’nin yeni versiyonu... Polisiye durum
komedisi... O sıralar ben dizinin izleyicisiydim zaten. Yönetmen
Tayfun Güneyer’den böyle bir teklif gelince “Evet” dedim. Kendisi
çok güvendiğim isim.
* Bu aldığınız ilk oyunculuk teklifi miydi?
Tomris Girirtlioğlu, Yarım Elma dizisi için bana teklif getirmişti.
Oyunculuk dersleri almıştım, workshoplara katılmıştım. Sonra bu
yapımdan vazgeçildi. Tomris Giritlioğlu beni bu işi yapacağıma
inandırmasaydı, hâlâ bütün tekliflere “Hayır” diyor
olabilirdim.
* Deneme çekimi yapıldı mı?
Yapıldı. Komedi dizisi olduğu için, deneme çekimi de komik oldu
tabii. Düştüğüm durumlara çok eğlendim.
* Peki “İş olmazsa, karizma çizilir” diye düşündünüz mü?
İsim vermek doğru olmaz ama kimsenin karizması çizilmiyorsa,
benimki hiç çizilmez. Benden önce çizilmesi gereken birçok insan
var. (Gülüyor)
* “Yok, sen bu role uygun bulunmadın” deseler bozulmazdınız
yani...
Ne olacak canım... Dünyanın sonu değil. Bunu denemek için bana şans
veriliyorsa, denemeliyim, diye düşünüyorum. 14 senedir hiç durmadan
oyunculuk teklifi geliyor. Yapımcı şirketler de deli değil
herhalde. Hiç olmayacak insanları, hiç olmayacak projelere
yakıştırmıyorlardır. Dedim ki “Artık Burcu, birine de evet, de”
* Canlandırdığınız karakteri anlatsanıza...
Zeynep isimli bir polisiye dizi senaristini canlandırıyorum. Aynı
zamanda o dizinin oyuncularından biriyim. Zeynep’in yazdığı her
bölüm sonrasında, benzer suçlar işleniyor.
Bu nedenle Memoli ve ekibi, Zeynep’ten yardım almaya karar veriyor.
Komik, eğlenceli bir dizi...
* Zorlandınız mı peki çekimlerde?
Yok. Kamerayı sevmen gerek bir kere... Kamera benim hayattaki en
yakın arkadaşım, en çok gördüğüm şey. Onun önünde rahatım.
* İki gün sonra yayından kaldırılırsa diye endişe ediyor
musunuz?
TNT’nin bir dizi tutmadı diye yayından kaldıracak bir yapısı yok.
Ben çok sevileceğine inanıyorum zaten. Allah göstermesin
kaldırılırsa da bunu ilk yaşayan ben olmam. Geçen hafta bayram
sohbetinde Perran Kutman’ı ağırladım. Dedi ki “Yıllarca bir sürü
işe ‘hayır’ dedim. ‘Olur ama şimdi değil’ dedim. Kibarca hepsini
reddettim. Bir tek Deli Saraylı’ya inandım. Ama birkaç bölüm sonra
yayından kaldırdılar. Çok şaşırdım ve çok kırıldım.” Perran
Kutman’ın bile başına geliyorsa bu, herkesin gelebilir. Ekim’de
başlayacak Memoli... Göreceğiz, kim düşecek, kim kalacak.
Survivor’a katılmam için teklif gelmedi. Yok Böyle Dans’a NTV’deki
yöneticilerimin izniyle katılmıştım. Acun bu izni zor aldığımı
bildiği için sormadı bile... Programım vardı zaten, 3 ay Dominik’e
gitmem mümkün değildi. Acun’un kafasındaki ilk kadroda yine Eda,
Azra, Pascal, rahmetli Defne vardı. Bu isimlerin olduğu ekip
gidiyor olsaydı ve benim de programım olmasaydı Survivor’a katılmak
isterdim açıkçası...”
Burcu Esmersoy’un bilinmeyenleri
* Sevgilisiyle birlikte tekneyle Boğaz’da gezmeye bayılıyor. Boğaz
yalıları üzerine saatlerce konuşabileceğini söylüyor.
* Kendini en huzurlu hissettiği yer evi... Bazen evine dönmek için
tatilini yarıda kestiği oluyor.
* Sevgilisi ile ayrı evlerde oturuyor. Sağlıklı bir ilişkide, her
insanın kendine özel bir alanı olması gerektiğine
inanıyor.
* Hayattaki en büyük pişmanlığı, güzellik yarışmasına katılmış
olması...
* Nazara inanmıyor. Ama tüm çevresi “tak” dediği için, üstünde
mutlaka bir nazar boncuğu bulunduruyor.
* Burcu, güzelliğini babasından almış. Bugüne kadar hiç estetik
ameliyat yaptırmamış. Estetik ameliyat yaptırmaktansa, güzel
yaşlanmayı istiyor. Yaptığı işte mimiklerine çok ihtiyaç duyduğunu,
“şaşkın kadın” ifadesiyle ekranda asla gözükmeyeceğini
belirtiyor.
* Yemek yapabiliyor, ama yapmayı tercih etmiyor. Kendi yaptığı
yemekleri yemektense, başka lezzetleri denemeyi tercih ediyor.
İzin vermediğim sürece hiçbir erkek benimle flört edemez
* Sizi beğenmeyen erkek yok. Her erkek tarafından beğenilmek nasıl
bir duygu?
Benim hoşuma gidiyor. Kadınlar tarafından da beğeniliyorum,
seviliyorum. Sokakta insanlar beni görünce “Aaa Burcu” diye sarılıp
öpüyor, ailelerinden biri gibi...
* Erkekleri soruyorum. Sizinle tanışan erkeklerin çoğu yakınlaşmak,
flört etmek istemiyor mu?
Yeni tanıştığım insanlara karşı çok mesafeliyimdir, hatta
soğuğumdur. Ekranlarda tanınan bilinen Burcu Esmersoy olmadan önce
de bu böyleydi. Yapı meselesi. Ben izin vermediğim sürece hiçbir
erkek benimle flört edemez. Karşımdaki kişiyi o kötü duruma
düşürmeden, canını yakmadan önce duvarlarımı örerim.
* Kadınlar bu durumu kıskanıyor mu?
Özgüvene sahip kadınlarla ilgili bir sıkıntım olmuyor. Ama kendiyle
barışık olmayan insanlar kıskanabiliyor. Dediğim gibi ben zaten
herkesi kendime yaklaştırmam, arkadaşlarımı seçerim. Tarif ettiğin
insanlar, beni üzemez. Ayrıca, kadınların içgüdüleri de çok
kuvvetlidir. Benden bir zarar gelmeyeceğini bilirler.
Hayatımı yazmaya başladım, film olur, dizi olur, roman olur...
* Boşanmış bir anne-babanın çocuğu olmak sizi nasıl etkiledi?
Bu konuyla ilgili kitap yazıyorum biliyor musun... Benim hayatımdan
roman olur, film olur, bilmem kaç bölümlük dizi bile olur.
Büyüdükçe, olgunlaştıkça çocukluğumda ne zor şeyler yaşadığımı ve
bunları tamamen şansa atlattığımı görüyorum. Çok büyük zararlar
görebilirdim, akıl sağlığı yerinde olmayan bir yetişkin
olabilirdim. Kendimi hayattaki duruşumla kurtardım ve geldiğim
yerle gurur duyuyorum. “Annesi babası her ayrılan çocuk, çok büyük
sıkıntılar yaşar” diye bir şey yok. Ama bizim zamanımızda kimse
çocuğun ne düşündüğünü, ne hissettiğini umursamıyordu. Şimdiki
ebeveynler çok bilinçliler. Psikolojik danışmanlık alıyorlar,
çocuklarının mutluluğunu her şeyin üstünde tutuyorlar. Belki
günümüzde boşanmalar çok arttı, ama çocuklar bizim jenerasyonun
çocukları kadar zarar görmüyor.
* Peki karakterinizi nasıl etkiledi bu durum?
Bu süreçten, çok güçlü bir genç kadın olarak çıktım. Bu olumlu bir
şey olarak gözükse de, yaralanmaktan korktuğum için güçlüyüm.
Duygusal değilim, hassas değilim. Kimsenin beni kırmasına izin
vermiyorum. Bu yüzden kendi psikolojik gelişimime de yatırım
yapmaya başladım. Terapiye gidiyorum. Ama en önemlisi yazmak... Hem
yaşadıklarımla yüzleşiyorum, hem barışıyorum. Çok acayip bir durum
var. Ablam da kitap yazmaya başlamış. Birbirimizden tamamen
habersiziz. Demek ki o da, yaşadıklarıyla barışmanın yolunu
yazmakta buldu.
* İlginçmiş gerçekten...
Yazdıklarımı şu ana kadar bir tek ablama okuttum. Ben de onun
yazdıklarını okudum. Ablamın hatırladıklarıyla, benimkiler
bambaşka... Ama hissedilenler aynı. Her ikimizin yazdıklarını
birleştirsen kesin bir film çıkar. Doğumda ayrılıp yıllar sonra
buluşan ve aynı erkeğe aşık olan iki kızkardeş olsaydık bile,
bizimkisi kadar absürd bir senaryo çıkmaz ortaya... İsteyene
verebiliriz, öyküyü... (Gülüyor)
* Boşanmanın yaşattığı en travmatik olay neydi?
Kimseyi üzmek istemem. Ama şunu çok rahat söyleyebilirim ki; ben
anne ve baba ne demektir, ne işe yarar, bunu bilmeden büyüdüm.
Babaannem baktı bize... Annem çalışıyordu. O zaman bakıcı filan da
yoktu.
* Kaç yaşındaydınız?
Ben dört, ablam altı...
* Annenizle, babanızla görüşüyor musunuz?
Annemle tabii ki görüşüyorum. Babamla hayır.
* Kitap nereden başlıyor, nereye kadar geliyor?
Annemle babamın evliliğiyle başlıyor, bugüne kadar geliyor. Ama
olaylar hızlı akıyor tabii. Öyle ansiklopedi gibi bir kitap
olmayacak. Can alıcı kısımlarını detaylı anlatacağım... İnsanlar o
günlerimi benimle yaşayacak.
* Otosansür uygulayacak mısınız kendinize?
Asla... O zaman böyle bir işe girişmezdim. Çok açık, çok dürüst
olacağım. Seni çok iyi tanımama ve sevmeme rağmen, bu konuşmada
dahi kontrolümü kaybetmiyorum. Çünkü hep “Bu söylediğim laftan
acaba nasıl bir manşet çıkar?” gerginliği yaşıyorum. Saçma bir
manşet atılsa, internet yüzünden yıllar yılı ondan kurtulamıyorsun.
Zaten hakkımda yanlış bilinen şeyleri de bu kitap sayesinde
düzeltmiş olacağım.
* Adı belli mi?
Kafamdan bir sürü şey geçiyor. Ama bittikten sonra karar vereceğim.
Önümüzdeki bahara piyasada olacağını düşünüyorum.
Ayşe ACAR /VATAN