Yönetmen Ferzan Özpetek, ünlü olmanın bir önemi olmadığına vurgu yaparak, "Şöhret meselesini ciddiye almıyorum. Ne olacak, b.k mu var ünlü olmakta? Nedir ki ünlü olmak? Neye yarıyor? Ne kadar sürüyor? Sonucu nedir? Manasız işler. Manalı olan hep kendini aşmaya çalış" diye konuştu.
Özpetek, insanların yeteneklerini göstereceği 'Whatastar' adlı yeni bir uygulama kurduklarını belirtti. Özpetek, "İnsanlar oyuncu, şarkıcı, ressam, ne bileyim yönetmen, kısacası sanatçı olarak doğuyor. Ama bir kısmı, bir ömür boyu, içinde taşıdığı yeteneği bilmiyor. Bunu bilmek ve o yeteneği geliştirmek önemli. Biraz olsun buna katkım olursa, benden daha mutlu kimse olmaz" dedi.
Hürriyet'ten Ayşe Arman'a konuşan Özpetek, "Benim ilk defa oynattığım, sonra da İtalya’nın starı olan birçok oyuncu var. Üçü bayağı star oldu. Bu da beni inanılmaz mutlu ediyor" ifadesini kullandı.
Ayşe ARMAN / HÜRRİYET
Dünyada bir ilk! Ferzan Özpetek’ten ‘WhataStar’ sosyal medya yetenek yarışması
‘Whatastar’ın kurucularından birisin... Ne iş? Nedir bu ‘Whatastar’?
- Dünyanın ilk sosyal medya yetenek yarışması! Resmen ihtiyaçtan doğdu. Çünkü beni sokakta, havaalanında, orada, burada gören herkes, “Ya Ferzan Bey, benim şöyle bir yeteneğim var!” ya da “Oğlum oyuncu olmak istiyor, kızım şarkıcı olmak istiyor. Nereye başvurabiliriz? Bize nasıl yol gösterirsiniz” diyordu. Son derece iyi niyetli yardım ve destek talep ediyorlardı. Hoşuma da gidiyor, beni bir tür kanaat önderi filan gibi görüyorlar. Ama herkese yetişebilmem mümkün değil. Resmen kıvranıyordum, “Ne yapsak da bir yol bulsak” diye. Ben yeteneğin değerine inananlardanım. Var olan ama bir türlü ortaya çıkarılamayan yeteneğe de üzülürüm. Eminim, birçok insanda oyunculuk ve şarkıcılık yeteneği var ama bambaşka işler yapıyorlar, kendilerini gösteremiyorlar...
Ve sonra böyle bir şey mi aklına geldi?
- Aynen öyle! 2.5 yıl önceydi, “Sosyal medyada, ‘Yetenek Sizsiniz’ gibi bir yarışma mümkün olamaz mı” diye düşünmeye başladım. Niye bir platform oluşturmuyoruz? Bu insanlar bana yazıp laf anlatacağına, direkt oraya yüklesinler yetenekleriyle ilgili bir şeyi. Bir şarkı, bir oyundan bir bölüm, kendi performanslarını gösterecek bir şey...
16 kişilik ekip bu iş için çalıştı
Süpermiş!
- Evet ama ben yazılım mazılım işlerinden hiç anlamam. 16
kişilik bir ekip bu iş için aylarca çalıştı. Ve sonunda ortaya bu
çıktı. Valla, son derece iyi geri dönüşler alıyoruz. Ama daha yeni
başladık. Amaç şu: Oyunculuk ya da şarkıcılık yeteneği olduğuna
inananlar, bir televizyon programına katılacaklarına, evlerinden
kendileri cep telefonlarından istedikleri yerde şarkı söyleyecekler
veya bir rol yapacaklar ve
‘WhataStar’a yükleyecekler. Bu kadar basit...
Yüklemeleri gereken performansın süresi nedir?
- Bir dakika.
Peki o performansları değerlendirecek olan kim?
- Önce içinde benim de olduğum bir jüri değerlendirsin dedik. Sonra vazgeçtik. Özel, seçilmiş bir jürimiz yok. Jüri herkes...
İlk defa ben oynattım, sonra star oldular
Nasıl yani?
- Değerlendiren, ‘WhataStar’a üye diğer insanlar...
Performansları izleyecekler, “Evet” ya da “Hayır” diyecekler. Ama
herkes, bir kere oy verebilir. En fazla “Evet” oyunu
alan,
o 15 günün ‘En İyi Oyuncusu’ ya da ‘En İyi Şarkıcısı’ olacak. Ve bu
böyle devam edecek. Ama orası aynı zamanda bir tür ‘yetenek
havuzu’... Oradan ihtiyaca göre oyuncu ya da şarkıcı bulabilmek de
mümkün olacak.
Sen aslında ‘WhataStar’la insanlara imkân sunuyorsun, el veriyorsun...
- Yok ya. Böyle söyleyince biraz kibirli oluyor. Ben de eğleniyorum. Severek, isteyerek yapıyorum. Ben sadece, “Kardeşim belki senin içinde bir oyuncu var, çıkartabilirsin!” diyorum. Bu kadar. Gerisi ona kalmış. Bence insanlar oyuncu, şarkıcı, ressam, ne bileyim yönetmen, kısacası sanatçı olarak doğuyor. Ama bir kısmı, bir ömür boyu, içinde taşıdığı yeteneği bilmiyor. Bunu bilmek ve o yeteneği geliştirmek önemli. Biraz olsun buna katkım olursa, benden daha mutlu kimse olmaz. Mesela benim ilk defa oynattığım, sonra da İtalya’nın starı olan birçok oyuncu var. Üçü bayağı star oldu. Bu da beni inanılmaz mutlu ediyor.
Üye olmak için bir para ödemek gerekiyor mu?
- Yok canım! Para mara yok! Bu arada devamlı yenileniyor.
Üç-dört günde bir Apple’dan yeni düzeltmeler yapılıyor. Henüz
bebek... Gittikçe büyüyecek, kusursuz olacak. Bu çağın gerçeği bu:
İnsanlar, kendilerini göstermek istiyor, görünür olmak istiyor.
Burada olabilirler. Bir de şimdiden birkaç yönetmen arkadaşım,
“Yeni filmimin cast’ı için senin
‘WhataStar’’a bir baksam mı” dedi. Son filmimin müziklerini yapan
kişi dedi ki, ‘WhataStar’da Lara Ditrih diye bir kız gördüm. Sesi
çok hoşuma gitti, onu nasıl bulacağım?” “Oradan kontağa geçin,
yazışın” dedim.
Şu anda Türkçesi ve İtalyancası mı var?
- Evet. İki dilde. Almanca ve Fransızcası da hazırlanıyor. Şimdilik sadece şarkıcılık ve oyunculuk yeteneğiyle sınırladım. Dans yok. Oyunculukta da tek başına bir performans sergilemesi gerekiyor. İki kişi karşılıklı olsa bile, biz birinin yüzünü görmeliyiz. İki kişi olmayacak. Şarkılarında da playback söylenmemesi daha iyi tabii...
Senin filmlerin için oyuncu çıkar mı oradan?
- Olabilir tabii. Neden olmasın? Bu işler belli olmaz. Ben çok heyecanlıyım. Bir insana, yeteneğini ortaya çıkarmaktan daha büyük bir iyilik yapılamaz!
Şimdiki gençler emek sarf etmeden ünlü olmanın peşinde. Ve bir şey yapmaktan çok, ‘biri’ olmak istiyorlar! Sen bu durumu nasıl değerlendiriyorsun?
- Hüzünlü buluyorum. Komiğime de gidiyor bu. Beni tanıdıklarında hayret ediyorum, “Ulan beni tanıyorlar!” diyorum.
Sen hâlâ ünlü olduğunun farkında değil misin?
- Ün denen şeyin kokusu yok, tadı yok. Sadece bir yere gidiyorsun, birdenbire, biri sana diyor ki, “Aaa inanamıyorum siz de mi buradasınız? Ah Ferzan Bey, ben sizin filmlerinizin hayranıyım” filan. Gülümsüyorum. Hoşuma da gidiyor bazen. Ama bu şöhret meselesini ciddiye almıyorum. Ne olacak, b.k mu var ünlü olmakta? Nedir ki ünlü olmak? Neye yarıyor? Ne kadar sürüyor? Sonucu nedir? Manasız işler. Manalı olan hep kendini aşmaya çalışmak, yeni kalmak, cesur olmak ve içine sinen işler üretmek...
Ve eylülde yeni fimi ‘Napoli Velata’, Türkiye’de vizyona giriyor...
- Eveeeet. Heyecanlıyım. ‘Napoli Velata’ şaşırtıcı bir anlatımı olan çok değişik bir film. Karanlık ve derin... Filmin konusu yine tartışma açıyor. Morgda çalışan bir doktorun, Napoli’de bir adamla tanışması ve ondan sonra başına gelenler... Her 5-10 dakikada bir sürpriz çıkıyor ortaya. Ölüm duygusu var ama aynı zamanda insanın kendi içine bakma duygusu. Çocukluk dediğimiz dönemin aslında ne kadar önemli olduğunu anlatan bir film.
Warner Bros.’la çalıştın...
- Evet, onlar çok memnunlar. Ben de memnunum. İtalya’da 970 bin kişi izledi. Amerika’da da ilgi çeken bir film oldu. Çin’e bile satıldı. Ağır bir cinsellik sahnesi de var. “Yüzde 100 sansür yer” dediler, gittim, İtalya’da sansür heyetiyle konuştum. Beş kişilik sansür heyeti vardı, üçü filmlerimin hayranıymış. “O sahne olmazsa, film hayatta kalamaz! Herhalde ona dokunmayacaksınız!” dedim. “Toplantı yapıp karar vereceğiz” dediler. Üç evet, iki hayır aldı. Ben oradan çıktıktan sonra, yolda telefon geldi, karar değiştirmişler ama bana beyan ettikleri için ilk verdikleri karar geçerli oldu. Yani 12 yaş sınırı yemedi!
Peki ya diğer ülkelerde?
- Çin’de ve Japonya’da yaş sınırlaması gelecek. Amerika’da da belli bir yaşa sansür var. Ama tabii filme dokunmuyorlar, sadece yaş sınırı koyuyorlar.
Türkiye’de ne olur?
- Yaş sınırı koyarlar mutlaka.
Hayat çok çabuk geçiyor
Peki cırt diye ünlü olanlara ne diyeceksin?
- Aralarında düzgün örnekler de muhakkak vardır. Ama birden
ortaya çıkmak çok tehlikeli bir şey. Eğer temelin yoksa korkunç bir
şey, seni mahveder. Mesela adam 23 yaşında film yapıyor, Cannes’da
bilmem ne ödülü alıyor, 30 yaşında hayatı bitmiş oluyor. İnsanın
kendi özel hayatını beslemesi de çok önemli. Geçenlerde çok meşhur
bir yazar geldi Roma’ya, benimle görüşmek istedi. Ben de içimden,
“Aman içimi bayacak şimdi! Bana ne, dünyaca ünlüyse ünlü, akşam
birkaç saatimi bununla geçirmeyeceğim!” dedim ve bir
mazeret
uydurup sevdiğim arkadaşlarımla buluştum.
İyiymiş...
- Çünkü Ayşecim, hayat çok çabuk geçiyor! Artık çok seçiciyim.
Hele yaşım ilerledikçe, zamanımı, gerçekten ruhumu besleyecek
insanlarla geçirmek ve sadece istediğim şeyleri
yapmak istiyorum.
İnsanlar, biz onları unuttuğumuz zaman ölüyorlar
Çok sevdiğin annenden sonra, çok sevdiğin abini de kaybettin. Başın sağ olsun...
- Sağ ol. Son yedi-sekiz yıldır her gün 20 dakika konuşuyorduk Asaf’la. Böyle bir geleneğimiz olmuştu. Güzel bir ilişkimiz vardı. Bu sabah uyandım, “Aa Asaf’ı arayayım” diye, ama Asaf yok. Roma’daki mutfağımda giden insanların resimleri var. Şimdi annemin yanında Asaf da var. Simone’nin babası var. Yakın arkadaşlarımın fotoğrafı var. Her sabah onlara bakıyorum. Biliyorsun, insanlar biz unuttuğumuz zaman ölüyorlar, yoksa gerçekten ölmüyorlar. Abimi kanserden kaybettik. İlk günler, çok güzel bir şey görüyordum, “Tüh bunu görmeyecek Asaf!” diye üzülüyordum. Ama şimdi “Bunu görüyorsundur!” diyorum, öyle bir duygum var. Hastanedeki son günlerde, sanki artık yanımda değildi, abim gibi değildi. Şimdi daha çok yanımda hissediyorum.
Bu kadar parayı nereye götüreceksin?
”Kaç yazım kaldı, kaç dolunayım kaldı?” diye düşündüğün oluyor
mu?
- Olmaz mı? Bizi aldattılar! Bizi kandırdılar! Yakalasam
parçalayacağım! Çünkü 40 yaşına geliyorsun, “Aa güzel yaş!”
diyorlar. “40’la 50 arası harika!” diyorlar. Ama bir bakıyorsun,
yıllar geçiyor. Hayatın bu kadar kısa olduğu konusunda hiç
uyarmadılar. O yüzden her anın kıymetini bilmek lazım. Çok sıkıcı
buluyorum ölümü. Hele çok hırslı insanları gördüğüm zaman diyorum
ki, “Ne yapacaksın ulan? Nereye götüreceksin o iktidarı, o parayı?
Nedir bu para üzerine para ekleme hırsı? Tüm bu açgözlülük ölüme
karşı sempati yaratıyor bende...
Röportajın tamamını okumak için TIKLAYIN