SAYIM’IN BAVULU
[email protected]
Bir anne, bir baba ve bir çocuk, aile olmaya yeterli midir? Yazar
Maria Semple, yayımlanmasıyla birlikte çok satan listelerinin
zirvesine yükselen “Neredesin Bernadette” ile bu soruya alışılmışın
dışında bir şekilde cevap arıyor. Kitap, bu yıl 18.’si düzenlenen,
ve kazananın 5 Haziran’da açıklanacağı, eski adıyla Orange, yeni
adıyla “Kadın Yazarlar Roman Ödülü”nde finale kalan altı kitap
arasında. Ödüle bu sene İskender romanıyla Elif Şafak da aday
gösterilmiş ancak finale kalamamıştır. Neredesin Bernadette’in en
ilgi çeken kısmı ise kurgusu. Yazar Semple, kitaptaki tüm olayları;
bu sıradışı ailenin, onların kıskanç komşularının, iş
arkadaşlarının ve okul yönetiminin birbirlerine yazdıkları
e-postalar, mektuplar, küçük notlar, FBI dosyaları ve hatta
faturalar üzerinden anlatıyor. Jonathan Franzen’ın “Bu kitaptaki
karakterler acı çekiyor olabilirler, ama Semple ince zekâsı ve
hayal gücüyle onların hikâyesini matrak bir hale getiriyor”
dediği Neredesin Bernadette, aslında bir aile dramı
olabilecek bir hikâyeyi okuyucuya alışkın olmadığı bir şekilde
sunuyor. Neredesin Bernadette yakın bir zamanda film olarak
da izleyici ile buluşacak.
Türk ve Rum mutfağının en leziz tarifleri tek bir kitapta
buluştu…
Bir O Yaka Bir Bu Yaka/Maria Ekmekçioğlu-Gökçen Acar/İnkılap
Yayınları
Dünyanın en sağlıklı yiyecekleri Ege ve Akdeniz mutfağından çıkar.
Hem sağlığı hem lezzeti buluşturan bu yemekler türlü türlü
otlardan, çeşit çeşit deniz mahsullerinden, kimi kurutulmuş kimi
taze sebzelerden, hatta meyvelerden oluşur da Ege’nin çekişen iki
kardeşi cevap veremez, “Pilaki bizim yemeğimiz mi, yoksa sizin mi?”
sorusuna. Bir O Yaka Bir Bu Yaka işte bu sorulara yanıt veren bir
kitap… ‘Bu yaka’nın lezzet uzmanı ve arşivcisi Gökçen Adar ile ‘O
Yaka’dan Maria Ekmekçioğlu’nun hazırladığı bu kitap lezzeti kadar
Ege’nin içinizi ısıtan görselleriyle de unutulmazlar arasına
girecek! Kuzukulağı, asma yaprağı, deniz börülcesi, ahtapot,
karides, kalamar, koruk, zeytinyağı... Birbiri ardına
sıralandığında akla Ege mutfağının baş döndüren lezzetleri dışında
ne gelebilir ki? Ege’nin “ne senle ne sensiz” diyen iki yakası,
yani Türkiye ile Yunanistan dünyanın en lezzetli mutfaklarından
birini oluşturmuşlardır. Her ne kadar, “Cacık mı caciki mi, pilaki
mi, plaki mi?” gibi teknik konularda hâlâ tartışıyor olsak da hem
en lezzetli hem de en sağlıklı mutfaklardan birini bu iki yaka
oluşturmuştur.
Kasabalar, köyler, tatil beldeleri
Hayat Gezince Güzel –Sahilde/Fatih Türkmenoğlu/İnkılap
Yayınları
Gezi programı yapımcısı ve sunucusu Fatih Türkmenoğlu, dördüncü
kitabıyla bu yaz tatil rotalarını şekillendiriyor.Uzun yıllardır
CNN TÜRK ekranlarında "Görmeniz Gereken 50 Yer", "Sahil Günlüğü",
"Karadan Mavi Yolculuk" ve "Hayat Gezince Güzel" programlarını
hazırlayıp sunan televizyoncu ve gezi yazarı Fatih Türkmenoğlu,
yeni kitabıyla ülkemizin sahillerinde yapacağımız tatillere yön
verecek. İstanbul ve yakınlarındaki gezi rotalarıyla başlayan
"Hayat Gezince Güzel Sahilde", İskenderun'a kadar tüm Marmara, Ege
ve Akdeniz sahillerini anlatıyor. Kasabalar, köyler, tatil
beldeleri yakınlarındaki görülmesi gereken yerlere ait her gezginin
işine yarayacak bilgiler, insan öyküleriyle de süslenmiş.
Türkmenoğlu'nun "şu sokağa girip, dutlu kahvede oturan 90'lık Ahmet
Amca'yı tanımadan dönmeyin" gibi detayların yanısıra; "ne alınır,
ne yenir, nerede kalnır, spor severler ve macera arayanlar ne
yapmalı" gibi son derece faydalı ipuçları da var. Yılların
deneyimi, yüzlerce programdan süzülen bilgiler ve Türkmenoğlu'nun
her çekim gününden sonra aldığı notlarla oluşan kitap, bu yaz
gezginlerin elinden düşmeyecek... Fatih Türkmenoğlu, "Amacım 'bir
yerlere gidelim' diyenlere yol göstermek. Onların kısıtlı
imkanlarını iyi değerlendirmelerine katkıda bulunmak. Sınırlı
tatillerinden maksimum tecrübeyle geri dönmelerini sağlamak. Her
yer, aslında perdeyi aralayanlara, başka resimler de sunuyor. Biraz
keşfetmeyi ve gezmeyi seven, yorulmaktan korkmayan, kaybolmaktan
hoşlanan gezginleri düşündüm. On yılın sahil programlarından
süzülenler var bu kitapta. Bizim de çok içimize sindi, umarım
faydalı olur" diyor.
İstanbul tutkunu bir sanatçı ve eğitimci: Hoca Ali Rıza
Ressam Hoca Ali Rıza(1858 – 1930) Metinler: Naciye Turgut
Cebeci/Hazırlayan: Veysel Uğurlu/Yapı Kredi Yayınları
Ömrünü İstanbul tutkusuyla mistik bir mutluluğa adamış gerçek bir
sanatçı: Asker ressamlar kuşağının önemli temsilcilerinden
Üsküdarlı Ressam Hoca Ali Rıza... 1858 - 1930 yılları arasında
İstanbul’da yaşayan Hoca Ali Rıza, üstün gözlem gücü ve sanat
tutkusuyla kendi üslubunu oluşturmuş, İstanbul’un kültürel
değerlerini belgesel bir yaklaşımla ölümsüzleştirmiş ilk Türk
ressamlarındandır. Yapı Kredi Yayınları’ndan çıkan kaynak
niteliğindeki Ressam Hoca Ali Rıza(1858 – 1930) kitabı onun
yaşamına ve yapıtına ışık tutuyor.
Gerilim-aksiyon türünde çarpıcı bir roman
Atahunalp Urumgalatlı’nın Amel Defteri/Mehmet Mollaosmanoğlu/Profil Yayınları
Daha önce de kadim medeniyetler, reenkarnasyon, kuantum fiziği
ve yıldızlardan gelen yaşamlar üstüne yazdığı farklı
gerilim-aksiyon türündeki romanlarıyla tanıdığımız Mehmet
Mollaosmanoğlu, yeni romanı Atahunalp Urumgalatlı’nın Amel
Defteri’nde bu kez okuyucusunu çok farklı bir konunun etrafında
dolaştırırken yine gizemli, gerilim dolu ve hafif mistik bir
maceraya soluk soluğa sürüklemekten de geri durmuyor. Zaman zaman
insanın kanını donduracak denli korkunç olmayı da başaran roman,
öte yandan mizahi bir tona da sahip.
Soluk soluğa okunan Atahunalp Urumgalatlı’nın Amel Defteri,
neuro-science ile yani insan beyni ve belleği üstünde çalışmalar
yapan bilimle tanıştırıyor bizi. Ve merkezinde de, bu bilimin kötü
güçlerin ellerine geçtiğinde ne denli tehlikeli olabileceğini
işliyor. Gelmiş geçmiş en büyük dehalardan biri olan Tesla’nın
yalnızca şimdinin değil, geleceğin de bilimini etkileyen sıra dışı
ve çok da bilinmeyen buluşlarından da bahseden roman; aslında çok
da farkında olmadığımız bir tehlikenin altını çiziyor. Amerika gibi
süper güçlere sahip devletlerin yalnızca beyin dalgalarımızla
oynayarak kitleleri nasıl hissettirmeden uzaktan
robotlaştırabileceğini, insan topluluklarını ister kapitalist
çıkarları isterseler de militarist amaçları için nasıl kolaylıkla
kullanabileceklerini gözler önüne seriyor. Bu arada “yaşlanmak
aslında önlenebilir bir hastalık mıdır?” gibi sorular da
soruyor.
2015’in İstanbul’unda başlayan ancak büyük oranda Antalya kırsalındaki tekinsiz bir çiftlikte geçen öykü, bizi sıra dışı bir kahramanla hiç yaşlanmayan ve 100 yaşını aşsa da genç bir erkeğin fiziksel özelliklerini taşıyan Atahunalp Urumgalatlı ile tanıştırıyor. Hayatı gibi ismi de sıra dışı olan Urumgalatlı, yanlışlıkla girdiği bir adreste karşılaştığı çekici bir kadının çekimine kapılıp Kötü Hatıralardan Kurtulma Rehabilitasyon Merkezi’yle tanışmasının ardından, gözünü hafızasını yitirmiş bir şekilde Antalya civarlarındaki bir deniz fenerinde açıyor. Dışarı çıktıktan sonra karşılaştığı tekinsiz çiftlik ve burada yaşayan her biri birbirinden tuhaf insanlardan öğrendiği ise onu daha da şaşırtıyor. Atahunalp Urumgalatlı, 129 yaşında hiç yaşlanmayan biridir ve bu çiftlikte yaşayan ailenin de büyük dedesidir! Ailenin görevi ise ‘ata’larını ne pahasına olursa olsun, onun peşine düşmüş olan ‘Hafıza Siliciler’den korumaktır. Hafızasını yitirdiği için bu tuhaf insanlara inanmaktan başka elinden bir şey gelmeyen Urumgalatlı ise bir anlamda el yordamıyla çevresini ve bu insanları tanımaya çalışırken bir yandan da dünyanın belki de en tehlikeli sırrını çözmek zorunda kalır!