Bu hafta ne okusak diyenlere 5 yeni kitap önerisi

Sayım Çınar'ın bavulundan bu hafta 5 yeni kitap çıktı.

Google Haberlere Abone ol
Bu hafta ne okusak diyenlere 5 yeni kitap önerisi

SAYIM’IN BAVULU

[email protected]


 

Bir anne, bir baba ve bir çocuk, aile olmaya yeterli midir? Yazar Maria Semple, yayımlanmasıyla birlikte çok satan listelerinin zirvesine yükselen “Neredesin Bernadette” ile bu soruya alışılmışın dışında bir şekilde cevap arıyor. Kitap, bu yıl 18.’si düzenlenen, ve kazananın 5 Haziran’da açıklanacağı, eski adıyla Orange, yeni adıyla “Kadın Yazarlar Roman Ödülü”nde finale kalan altı kitap arasında. Ödüle bu sene İskender romanıyla Elif Şafak da aday gösterilmiş ancak finale kalamamıştır. Neredesin Bernadette’in en ilgi çeken kısmı ise kurgusu. Yazar Semple, kitaptaki tüm olayları;  bu sıradışı ailenin, onların kıskanç komşularının, iş arkadaşlarının ve okul yönetiminin birbirlerine yazdıkları e-postalar, mektuplar, küçük notlar, FBI dosyaları ve hatta faturalar üzerinden anlatıyor. Jonathan Franzen’ın “Bu kitaptaki karakterler acı çekiyor olabilirler, ama Semple ince zekâsı ve hayal gücüyle onların hikâyesini matrak bir hale getiriyor”  dediği Neredesin Bernadette, aslında bir aile dramı olabilecek bir hikâyeyi okuyucuya alışkın olmadığı bir şekilde sunuyor.  Neredesin Bernadette yakın bir zamanda film olarak da izleyici ile buluşacak.

 

Türk ve Rum mutfağının en leziz tarifleri tek bir kitapta buluştu…

 

Bir O Yaka Bir Bu Yaka/Maria Ekmekçioğlu-Gökçen Acar/İnkılap Yayınları


Dünyanın en sağlıklı yiyecekleri Ege ve Akdeniz mutfağından çıkar. Hem sağlığı hem lezzeti buluşturan bu yemekler türlü türlü otlardan, çeşit çeşit deniz mahsullerinden, kimi kurutulmuş kimi taze sebzelerden, hatta meyvelerden oluşur da Ege’nin çekişen iki kardeşi cevap veremez, “Pilaki bizim yemeğimiz mi, yoksa sizin mi?” sorusuna. Bir O Yaka Bir Bu Yaka işte bu sorulara yanıt veren bir kitap… ‘Bu yaka’nın lezzet uzmanı ve arşivcisi Gökçen Adar ile ‘O Yaka’dan Maria Ekmekçioğlu’nun hazırladığı bu kitap lezzeti kadar Ege’nin içinizi ısıtan görselleriyle de unutulmazlar arasına girecek! Kuzukulağı, asma yaprağı, deniz börülcesi, ahtapot, karides, kalamar, koruk, zeytinyağı... Birbiri ardına sıralandığında akla Ege mutfağının baş döndüren lezzetleri dışında ne gelebilir ki? Ege’nin “ne senle ne sensiz” diyen iki yakası, yani Türkiye ile Yunanistan dünyanın en lezzetli mutfaklarından birini oluşturmuşlardır. Her ne kadar, “Cacık mı caciki mi, pilaki mi, plaki mi?” gibi teknik konularda hâlâ tartışıyor olsak da hem en lezzetli hem de en sağlıklı mutfaklardan birini bu iki yaka oluşturmuştur.

 

Kasabalar, köyler, tatil beldeleri

 

Hayat Gezince Güzel –Sahilde/Fatih Türkmenoğlu/İnkılap Yayınları


 

Gezi programı yapımcısı ve sunucusu Fatih Türkmenoğlu, dördüncü kitabıyla bu yaz tatil rotalarını şekillendiriyor.Uzun yıllardır CNN TÜRK ekranlarında "Görmeniz Gereken 50 Yer", "Sahil Günlüğü", "Karadan Mavi Yolculuk" ve "Hayat Gezince Güzel" programlarını hazırlayıp sunan televizyoncu ve gezi yazarı Fatih Türkmenoğlu, yeni kitabıyla ülkemizin sahillerinde yapacağımız tatillere yön verecek. İstanbul ve yakınlarındaki gezi rotalarıyla başlayan "Hayat Gezince Güzel Sahilde", İskenderun'a kadar tüm Marmara, Ege ve Akdeniz sahillerini anlatıyor. Kasabalar, köyler, tatil beldeleri yakınlarındaki görülmesi gereken yerlere ait her gezginin işine yarayacak bilgiler, insan öyküleriyle de süslenmiş. Türkmenoğlu'nun "şu sokağa girip, dutlu kahvede oturan 90'lık Ahmet Amca'yı tanımadan dönmeyin" gibi detayların yanısıra; "ne alınır, ne yenir, nerede kalnır, spor severler ve macera arayanlar ne yapmalı" gibi son derece faydalı ipuçları da var. Yılların deneyimi, yüzlerce programdan süzülen bilgiler ve Türkmenoğlu'nun her çekim gününden sonra aldığı notlarla oluşan kitap, bu yaz gezginlerin elinden düşmeyecek... Fatih Türkmenoğlu, "Amacım 'bir yerlere gidelim' diyenlere yol göstermek. Onların kısıtlı imkanlarını iyi değerlendirmelerine katkıda bulunmak. Sınırlı tatillerinden maksimum tecrübeyle geri dönmelerini sağlamak. Her yer, aslında perdeyi aralayanlara, başka resimler de sunuyor. Biraz keşfetmeyi ve gezmeyi seven, yorulmaktan korkmayan, kaybolmaktan hoşlanan gezginleri düşündüm. On yılın sahil programlarından süzülenler var bu kitapta. Bizim de çok içimize sindi, umarım faydalı olur" diyor.

 

İstanbul tutkunu bir sanatçı ve eğitimci: Hoca Ali Rıza

Ressam Hoca Ali Rıza(1858 – 1930) Metinler: Naciye Turgut Cebeci/Hazırlayan: Veysel Uğurlu/Yapı Kredi Yayınları


 

Ömrünü İstanbul tutkusuyla mistik bir mutluluğa adamış gerçek bir sanatçı: Asker ressamlar kuşağının önemli temsilcilerinden Üsküdarlı Ressam Hoca Ali Rıza... 1858 - 1930 yılları arasında İstanbul’da yaşayan Hoca Ali Rıza, üstün gözlem gücü ve sanat tutkusuyla kendi üslubunu oluşturmuş, İstanbul’un kültürel değerlerini belgesel bir yaklaşımla ölümsüzleştirmiş ilk Türk ressamlarındandır. Yapı Kredi Yayınları’ndan çıkan kaynak niteliğindeki Ressam Hoca Ali Rıza(1858 – 1930) kitabı onun yaşamına ve yapıtına ışık tutuyor.

 

Gerilim-aksiyon türünde çarpıcı bir roman



Atahunalp Urumgalatlı’nın Amel Defteri/Mehmet Mollaosmanoğlu/Profil Yayınları



Daha önce de kadim medeniyetler, reenkarnasyon, kuantum fiziği ve yıldızlardan gelen yaşamlar üstüne yazdığı farklı gerilim-aksiyon türündeki romanlarıyla tanıdığımız Mehmet Mollaosmanoğlu, yeni romanı Atahunalp Urumgalatlı’nın Amel Defteri’nde bu kez okuyucusunu çok farklı bir konunun etrafında dolaştırırken yine gizemli, gerilim dolu ve hafif mistik bir maceraya soluk soluğa sürüklemekten de geri durmuyor. Zaman zaman insanın kanını donduracak denli korkunç olmayı da başaran roman, öte yandan mizahi bir tona da sahip.

Soluk soluğa okunan Atahunalp Urumgalatlı’nın Amel Defteri, neuro-science ile yani insan beyni ve belleği üstünde çalışmalar yapan bilimle tanıştırıyor bizi. Ve merkezinde de, bu bilimin kötü güçlerin ellerine geçtiğinde ne denli tehlikeli olabileceğini işliyor. Gelmiş geçmiş en büyük dehalardan biri olan Tesla’nın yalnızca şimdinin değil, geleceğin de bilimini etkileyen sıra dışı ve çok da bilinmeyen buluşlarından da bahseden roman; aslında çok da farkında olmadığımız bir tehlikenin altını çiziyor. Amerika gibi süper güçlere sahip devletlerin yalnızca beyin dalgalarımızla oynayarak kitleleri nasıl hissettirmeden uzaktan robotlaştırabileceğini, insan topluluklarını ister kapitalist çıkarları isterseler de militarist amaçları için nasıl kolaylıkla kullanabileceklerini gözler önüne seriyor. Bu arada “yaşlanmak aslında önlenebilir bir hastalık mıdır?” gibi sorular da soruyor.



2015’in İstanbul’unda başlayan ancak büyük oranda Antalya kırsalındaki tekinsiz bir çiftlikte geçen öykü, bizi sıra dışı bir kahramanla hiç yaşlanmayan ve 100 yaşını aşsa da genç bir erkeğin fiziksel özelliklerini taşıyan Atahunalp Urumgalatlı ile tanıştırıyor. Hayatı gibi ismi de sıra dışı olan Urumgalatlı, yanlışlıkla girdiği bir adreste karşılaştığı çekici bir kadının çekimine kapılıp Kötü Hatıralardan Kurtulma Rehabilitasyon Merkezi’yle tanışmasının ardından, gözünü hafızasını yitirmiş bir şekilde Antalya civarlarındaki bir deniz fenerinde açıyor. Dışarı çıktıktan sonra karşılaştığı tekinsiz çiftlik ve burada yaşayan her biri birbirinden tuhaf insanlardan öğrendiği ise onu daha da şaşırtıyor. Atahunalp Urumgalatlı, 129 yaşında hiç yaşlanmayan biridir ve bu çiftlikte yaşayan ailenin de büyük dedesidir! Ailenin görevi ise ‘ata’larını ne pahasına olursa olsun, onun peşine düşmüş olan ‘Hafıza Siliciler’den korumaktır. Hafızasını yitirdiği için bu tuhaf insanlara inanmaktan başka elinden bir şey gelmeyen Urumgalatlı ise bir anlamda el yordamıyla çevresini ve bu insanları tanımaya çalışırken bir yandan da dünyanın belki de en tehlikeli sırrını çözmek zorunda kalır!


Sıradaki Haber İçin Sürükleyin