İşte o mektup:
Sevgili Zeynep
Seni aramızdan aldıklarından beri bir yıl oldu… Şimdi de yeni bir
yıla giriyoruz. Maya takvimine kalsa 2013’e de giremeyecektik ki
okyanus ötesinden bir vaaz imdada yetişti hemen. Yakın zamanda
kıyamet falan yokmuş, ‘rahat olalım’mış! Zaten bizim mayamızda
kıyameti, cehennemi her gün yaşamak var olduğundan panik yapan bir
arkadaşımız da olmamıştı.
Geçtiğimiz bir yılda, sen içeride biz dışarıda, neler değişti
neler… Şimdi sana, ülkede yaşananlardan ve gazetemizdeki
durumlardan bahsedeceğiz biraz. Sen tutuklandıktan sonra çok şey
değişti Zeynep. Fransa’da çocukluğunu geçirdiğin banliyöler sen
içeriye girince ayaklandı. Yoğun çatışmalar yaşandı. İşçiler
fabrikadan, öğrenciler üniversiteden bu eylemlere destek oldu,
Fransa’da devrim oldu. Halk iktidarı kuruldu, tüm hizmetler
ücretsiz oldu. Fransa’nın yoksulları Champs Elysees’de gezer oldu…
Tabii devrim Paris’te kalmadı dalga dalga yayıldı. Avrupa Birliği
yıkıldı, halkların birliği kuruldu.
Bizim buralara ise matbaa gibi devrim de biraz geç geldi. Ama
olsun… Geç oldu, güç olmadı. Halkın gazetesi BirGün halk
komitelerinin resmi gazetesi oldu. 10 milyon satıyoruz ama yeterli
olmadığını düşünüyoruz. Gazetemizi daha da büyütmek için aramıza
yeni katılan arkadaşlar da oldu. Onların adını duyurduğumuz afişte,
eski diktatör kılıklı başbakanın gözüne bant çekildi. Bazı yeni
yazarlarımız “Hâlâ daha bu adamla mı uğraşacağız, ülkede devrim
oldu” diyerek rahatsızlıklarını dile getirdi. Biz de kendilerine
hak verdik ve tüm halkımızdan özür diledik.
Sana biraz devrim gününden de bahsetmeliyiz Zeynep... O gün Türk,
Kürt, Laz, Çerkez tüm emekçi-yoksul halkımız Meclis’i kuşatmıştı.
Zorunlu askerlik için orduya alınmış er ve erbaşlar komutanlarını
dinlemiyor, kimse kitleye ateş açmıyordu. Politika editörümüz
sevgili Selçuk o gün yine uyuyakaldığından biz bu haberi saat 4’e
doğru görebildik. Baskı saatimiz de saat 4 olduğu için bu haberi
gazeteye giremedik!
Ertesi gün tüm ülkenin gazeteleri devrimi müjdelerken bizim
gazetemiz “Kanserden korunmanın 10 yolu” manşetiyle çıktığı için
pek tiraj da alamadık. Halbuki sorumlumuz İbrahim abiye ek baskı
yapma teklifinde bulunmuştuk. Kendisi hızlıca bir hesap yaptıktan
sonra, ek baskıya girmemiz halinde 100 TL fazla ödeyeceğimizi,
bunun da bizim gibi bir gazete için nasıl bir tehlike olduğunu
anlatan tarihi bir konuşma yaptı. Bu konuşma bugün youtube adlı bir
kamu sitesinde tıklanma rekorları kırıyor.
Neyse… Eski zorba Başbakan ve yeme içmeyi pek seven şürekası,
Başbakan’ın oğlunun gemiciğine binip ülkeden kaçmaya çalıştı.
Gemiciğin o kadar rüşvetçi ve talancıyı alamayacağı görülünce her
yolsuzluk dosyasından sanık olabilecek bir kişinin gemiye binmek
için seçilmesine karar verdiler. Biz de bu postmodern “Nuh’un
gemisi” olayına hemen bir muhabir yollayarak tanık olmaya karar
verdik.
Sevgili Serbay bu önemli görevi kahramanca üstlendi. Fakat
motivasyonunun bugünlerde düşük olduğunu, o yüzden 1 hafta Hatay’a
izne gitmesi gerektiğini, sonra bu haberle ilgilenebileceğini
söyledi. Biz de kabul ettik. Hatay’da geçirdiği o güzel ve özel
günler biraz uzayınca, yiyici takımının soluğu çoktan Dubai’de
aldığını fark etti Serbay. “Haberi nasıl olsa internet sitelerinden
alırım” diye düşünüp bir an rahatladı. Ama Google’ı yanlış
kullandığından eskice bir haberi gazeteye gönderdi. Herkes bugünü
tartışırken biz, padişah Vahdeddin’in ülkeden kaçma haberini manşet
yapmışız. Yazıişleri Müdürümüz Barış yine “yaratıcı başlık
atacağım” diye kasınca haberimizin başlığı da “yakalarsak muah”
oldu. Biraz komik oldu… Ne kadar büyük zorluklar altında
çalıştığımızı düşünerek bize hak veren devrimci dostlarımız olsa da
kabul edelim ki alay konusu olduk. Tüm halkımızdan özür diledik
Kentsel dönüşümle evleri yıkılmaya çalışan halkımız evlerinin
gerçek sahibi oldu. Boğaz’daki yalılar; kreş, yurt, çay bahçesi
olarak restore edildi. Böylece yıllardır süren “Peki sosyalizm
gelince yalılarda kim oturacak haa?” sorusundan kurtulmanın
sevinciyle fenalaşıp kriz geçiren devrimciler oldu.
Ambulansla hastaneye kaldırılan bu devrimcilerin durumunu öğrenmek
için bir muhabir görevlendirmek istedik. Haber Müdürümüz İbrahim,
muhasebe sorumlumuz Mahir’den araç istedi. Benzini halen pahalı
zannettiği için (çoğunluğu biraz ayıp olmak üzere) el şakalarıyla
durumu geçiştirdi Mahir. Muhasebenin bu şanlı direnişini kıramayan
İbrahim, muhabirlere kendi imkanlarıyla habere gitmelerini önerdi.
Mecidiyeköy’den başlayıp Ümraniye’deki hastaneye uzanan “uzun
yürüyüş”, tıpkı “Mao’nun uzun yürüyüşü” gibi devrim tarihine altın
harflerle kazındı.
Sevgili Zeynep, dışarıda herkes o kadar mutlu ki, bir anda bu
değişimi görüp şoke olmayın diye sizleri yavaş yavaş dışarı
çıkarmaya karar verdik. Şu an aslında bir terapi sürecindesiniz.
Savcı Beyefendilerin arada bir tahliye ettiği dostlarımız, terapisi
biten arkadaşlar. Mesela Ahmet Şık dostumuz terapisi bitip dışarı
çıktığında o kadar mutluydu ki, BirGün’de bizimle çalışmayı kabul
edecek kadar sarhoş olmuştu.
Sevgili Zeynep…
Tüm bu söylediklerimize inanıp da hemen halaya başlama. Sakin ol,
herkese sarılıp zıplama, yanındaki arkadaşlarına da acı… Mayalar
kadar inandırıcı olmasa da bizim de hayallerimiz var bak… Ama
maalesef ki birkaç hafta sonra kıyametin kopacağına inanan şu yalan
dünya, insanların daha eşit olabileceği bir dünyaya inanmıyor hâlâ…
Biz ise gördüğün gibi hiç değişmedik. Devrim de olsa kıyamet de
kopsa değişmeyeceğiz. Hatamızla sevabımızla hep aynıyız. Sana ve
halkı için haber yaptığı için içeri tıkılan tüm arkadaşlara
özlemimiz de aynı… 2013’te sizler için ve tüm halkımız için
mücadeleye devam edeceğiz. Ne o zorbalardan ne de başkalarından
korkuyoruz. Bize inan…
Çünkü bizim biraz “maya”mız bozuk!
Ailen...