'Bir Zeki Müren filmi çekilirse 50 ile 70 arasına talip olabilirim'

Ata Demirer, 'Hadi Be'ye konuştu...

Google Haberlere Abone ol
'Bir Zeki Müren filmi çekilirse 50 ile 70 arasına talip olabilirim'

Sunucu Emre Saygı’nın hazırlayıp sunduğu, Türkiye’nin ilk interaktif talk show programı “Hadi Be”ye “Hedefim Sensin” senaristi ve filminin başarol oyuncusu Ata Demirer konuk oldu. 'Hadi Be,' programında Emre Saygı'nın sorularını yanıtlayan Ata Demirer,  son filmi “Hedefim Sensin”  başta olmak üzere, bilinmeyen yönlerine dair samimi açıklamalarda bulundu.



Ata Demirer film için bıraktığı bıyığı hakkında gelen youmlardan birisi olan “Bıyığın çok beğenilmiş... Bundan sonra kalacak mı?” sorusuna yanıt verdi: Gala için değil bu bıyık, ben filmi bitirdim sonra kestim. Kestikten beş, on gün sonra üzülmeye başladım. Alışmışım ya hoşuma gitmiş, şimdiye kadar hiç böyle bir şey yaşamamıştım. Sakallı, bıyıklı oynadığım filmlerde; mesela Osmanlı Cumhuriyeti’nde padişahı oynarken öyleydim ama tek bıyık ilk kez oluyor, bir eksiklikmiş gibi hissetmeye başladım. Hani şimdi yaşımız da gelmeye başladı, 40’lı yaşlarda başka bir şeye dönüştürüyor bu... Başka bir sinema veriyor, başka bir komedi imkanı da sağlıyor. O yüzden bir süre böyle takılayım diyorum.



Gökçeada’da film çekildiği için yine "yemişler, içmişler, gezip tozup film çekmişler" diye yorumlar olmuş... bu yorumlara Ata Demirer’in yorumu şu şekilde oldu:  Evet tabii, tatil yapıp oldu, siz öyle bilin. Bizim dünyamızı bilmeyen, herhangi bir sinemada kamera arkasını seyretmeyen, çekim anında orada olmayan bir insan için bizim film çekimlerinin arka tarafı öyleymiş gibi bir his uyandırabilir. Ama keşke dediğiniz gibi olsa... İki buçuk dakikalık bir sahneyi bir günde çekiyorsunuz. Benim her gün uyanma saatim 6, set saatimiz 8, paydos saatimiz gün sonu... "Gün biter, iş biter" bizdeki replik budur. Yani bir sahne için 12 saat çalışıyosun ve bitiyosun. Aynı sahneyi defalarca, aynı repkliklerle en iyisini bulana kadar çekiyorsun. Bazen bir günde iki sahne çekiyorsun; ikisi ayrı günlerin sahneleri oluyor, kostümleri farklı, hali başka, oyunu başka... Sonra akşam olduğu zaman kendini bir yere atıyosun, koltuğa bir yemek geliyor, akşam 9,5 - 10’da da uyuya kalıyorsun. Öyle hayal ettikleri gibi bir şey yok yani. Bir de şöyle bir şey var: Hiç kimse sakatlanmamalı; mesela benim yüzümde bir çizik olsa sahne gider. Diyelim ki; o gün repo ve deniz molası verdin, denizde yüzerken bile aklın hep filmde, ayağıma kestane batmasın, başka bir şey olmasın diye düşünüyorsun sürekli... Kendini hiçbir zaman rahat bırakamıyorsun ta ki film bitene kadar... Film bitiyor ama bu durum film bittikten 4-5 gün sonrasına kadar devam ediyor. Çünkü şöyle bir telefon gelebilir; "şu sahneyi çektik, çok da güzel oldu ama atlamışız, o gün arkadan bir tane köpek geçmiş veya o sahne yanmış." Bu mesela Neşeli Hayat filminin başına geldi, 25 gün önünü bir daha çektiler filmin. O yüzden bıyığını, sakalını kesemiyorsun, yani devamlılık lazım. Ne zaman o telefon gelir ve karşıdaki ses "biz bütün negatifleri kontrol ettik, bütün dijitalleri kontrol ettik, hiçbir problem yok, git tatile" derler, o zaman biter iş. Bunun en tatlı zamanı da gala zamanları... Düğünümüz var şimdi, giydik cicilerimizi, bu gece filmi seyirciye veriyoruz. Artık film seyircinin, bundan sonra film güzel olduysa sevineceğim, kötü olduysa üzüleceğim; vücuttaki tepkimeleri bunlar. Ama şu an artık tatil yapacağız.



'Bir Zeki Müren filmi çekilirse 50 ile 70 arasına talip olabilirim'



Emre Saygı'nın “20’li yaşlarındayken Youtube olsaydı yürür müydün oradan?” sorusuna samimi açıklamalarda bulundu: Şimdi internette tanıtımlar falan daha kolay oluyor ama bir o kadar da hızlı tüketiliyor. Biz muhtemelen kendi hikayemizde eğer o zaman Youtube, Instagram, Facebook gibi mecralar olsaydı, muhtemelen biz dayanamayıp sahnede yaptığımız malzemeyi oradan paylaşırdık ve hiçbir şey olamazdık. Çünkü muhtemelen birçok arkadaşın başına bunlar geliyor; en güzel hikayelerini oradan paylaşıyorlar ve sonra canlı canlı anlatacak bir şeyleri kalmıyor. Çok yararlı bir şey; iletişim çağında yaşıyoruz, çok eğlenceli bir mecra ama bizim gibi üreticiler için mahrem daha önemli, mahrem olması lazım biraz. Ama geçenlerde Ezgi’ye (Ezgi Mola) katıldım. Onun da Youtube kanalı varmış, o tarz bir şey bir gün bende yapmak isterim. Eğlenceli yani, yemek programı yaparız Youtube’da.



Nasıl bir sosyal medya kullanıcısı olduğunu açıkladı: Ben sosyalim, medyayı eğlenmek için kullanıyorum, herhangi bir beklentim yok sosyal medyadan.



Röportajın boşluk doldurma kısmında “Sinema kariyerimin herhangi bir zamanında  mutlaka ... nın hayatını oynamak isterdim” sorusuna verdiği yanıt: Fiziksel olarak oynamam biraz güç ama Zeki Müren olabilir. Belki yaşlılığını... Bir Zeki Müren filmi çekilirse 50 ile 70 arasına talip olabilirim. Çünkü o zaman kilo almıştı. Güreşçilerden düşünüyorum, Koca Yusuf olabilir. Buldum! Bir kurt denizciyi oynamak isterdim, Barbaros Hayrettin olabilir, Turgut Reis olabilir veya bir çökertme hikayesi gibi... 1910’larda, Kurtuluş Savaşı yıllarında geçen bir sürü Zeybek hikayeleri vardır, destanlar vardır; Hekimoğlu, Kerimoğlu, Çökertme hikayeleri falan... Öyle bir baba Zeybek, bir sünger avcısı, bir denizci falan... O tarz bir şey oynamak isterdim.



Son filmi "Hedefim Sensin"deki karakteri hakkında bilgi verdi: Zekeriya Taştan, çiğ köfteyi yarattı yeni baştan. Zekeriya karakteri çok konuşan, işinde usta bir tip, tam bir sokak insanı. İnsanın yüzüne baktığı zaman nasıl bir insan olduğunu anlayacak biri; çünkü sokaktaki insanlara satış yapıyor, onlardan nemalanıyor, ekmek parasını çıkartıyor. Tam bir Beyoğlu çocuğu, Beyoğlu esnafı daha doğrusu. Herhangi bir mecraya bağlı değil, herhangi bir dükanı yok. Evinde yapıyor, güzelce hazırlıyor, şık giyiniyor, tertemiz, tırnak makasıyla kesiyor tırnaklarını, cilalıyor tepsisini, öyle çıkıyor. Bu adamın küçük dünyasının bir anda paramparça oluşunu seyredeceğiz. Başka bir şeylere dönüşecek.



Ünlü komedyen ve oyuncu Demirer filmlerindeki müzikal başarısının altında yatan sırrı açıkladı: Ben müzisyen olduğum için aslında müziklerle düşünüyorum filmleri. Çok komik bir sahnenin müziğini düşünemeyebilirsin ama bir kızla konuşma ve onunla konuştuktan sonra ona söylenecek şarkı ne olur dediğin an, kendi hayatına bakarsın. Yani "ben o an o kıza hangi şarkıyı söylemek isterdim?" diye, bakışım buradan gidiyor. Mesela “Eyvah Eyvah”larda “Uçan Kuşlar İzmir”e türküsü, “Fasulya” türküsü popüler olmuştu ama onlar zaten bilinen popüler eserlerdi. Normalde benim dinleğim eserlerdi. Buarada da çok dinlediğim, çok sevdiğim, hepimizin bildiği melodileri, besteleri kullandık. İki tanesini de ben seslendirdim. Bir de İzmirli Volkan’ın “Hedefim Sensin” şarkısını kullandık o da çok eğlenceli. Bence insanları çok saracak bir film. Müziklere güvendiğim için böyle söylemiyorum, müzikal sahneler örtüştüğü için söylüyorum. Örneklerini görüyoruz, mesela sahneyi yapıyor, üzerine bizim için çok kıymetli bir şarkıyı koyuyor ama yine de olmuyor sahne, çünkü çok kıymetli olduğu için şarkıyı koyuyor oraya ama sahne onu istemiyor aslında. Bizde öyle bir durum olmayacak, çünkü içimden gelen bir şeyi koyamıyorum.



 


Sıradaki Haber İçin Sürükleyin