Sayım Çınar / [email protected]
Safranbolu’nun Yeniden Doğuşu
UNESCO Dünya Miras Kenti Safranbolu, 21. Uluslararası Altın Safran Belgesel Film Festivali için, üstelik Pandemiye rağmen ve yeni normal koşullarına göre kapılarını insanlara açtı. Safranbolu’nun ilk kadın Belediye Başkanı Mimar Elif Köse ile festivali, Safranbolu’nun hiç bilinmeyen büyülü diğer yönlerini, bir mimar gözüyle tarihi bir kente nasıl baktığını ve kent için hayal ettiklerini konuştuk.
Üç gün boyunca yeniden ve başka bir gözle izlediğim kent, ardından açığa çıkmayı bekleyen sırlar ve köşelerden göz kırpan ilham perileri saklıyor.
21 yıldır ara verilmeden yapılan tek festival
21 yıldır ara verilmeden gerçekleşen Uluslararası Altın Safran Belgesel Film Festivali’ni Pandemiye rağmen yaptınız ve nihayete erdirdiniz, neler hissediyorsunuz?
Pandemi döneminde bu festivali yapmak cesaret istiyordu, biz de cesaretli davrandık. Ara vermeden devam etmeye karar verirken komite toplantılarında, normalleşme sürecinde alınabilecek tüm önlemleri alarak ve valiliğin etkinlik kısıtlama kararlarına uyarak planlama yaptık.
Literatüründe, 20 yılını hiç ara vermeden tamamlayan tek belgesel film festivali olan Uluslararası Altın Safran Belgesel Film Festivali bugüne değin hangi siyasi yönetim ya da devlet idaresinde olursa olsun gerçekleştirilmiş. Geçtiğimiz yıl seçim sonrası önümde 20. yılı gerçekleştirmek gibi zorlu bir görevi bulmuştum. Onu hakkıyla yerine getirdik, bu kez Pandemi karşımıza çıktı. Açıkçası derdim biraz amacından sapmış duran Altın Safran’ı gerçek anlamda uluslararası ve adına yakışır şekilde belgesel odaklı hale getirmek, gösterimleri öne çıkarmaktı. Eğlence odaklı etkinlikleri bu sene yerine getiremedik Pandemi nedeniyle, ancak yeni yapılan Safranbolu Belediyesi Leyla Dizdar Kültür Merkezi sayesinde gösterimleri salgın tehlikesini sağaltarak gerçekleştirmek mümkün oldu.
Safranbolu’nun ilk kadın belediye başkanı sizsiniz. Kadına şiddetin ve negatif ayrımcılığın yoğunlaştığı bu ortamda Üzerinize nasıl bir misyon yüklüyor bu durum?
Kadın ya da erkek olmak profesyonel yaşamda negatif de pozitif de bir ayrım yaratmamalı aslında. İşini iyi yapmak sorunları aşmak için yeterli olmalı, ancak elbette kadına karşı yükselişteki negatif tutum, şiddet ve önyargı kentin ilk kadın belediye başkanı olma durumuna bazı ek misyonlar yüklüyor. Belediye Başkanı olmanız, kadın olarak hedef olmanızı engellemiyor, fakat sabırlı ve kararlı olunca zamanla bakış açılarının nasıl değiştiğini görmek mümkün, öte yandan ben çok zorluk yaşamadım ama tüm dünyada bu sorunlar yaşanıyor ve elbette kendimizi cinsiyetimiz gereği kanıtlama çabamıza gerek kalmamalı. Ayrıca yakın bir örnek olarak Pandemi sürecinde gördük ki dünyadaki en başarılı salgın yönetimi kadın idarecilerin başı çektiği ülkelerde yaşandı. Ben de hedeflediklerimle başta genç kadınlara, kız çocuklarına ve elbette erkek çocuklara aslında örnek olmak, yol gösterebilmek istiyorum. Cinsiyetlerimizin farklı olması adil koşullarda yaşamayacağımız anlamına gelmemeli ne kadınlar için ne de erkekler için. Odaklanmamız gereken şey herkes için adil ve eşit yaşam hakkı olmalı.
İşe bisikletle mi gidiyorsunuz?
Hayır, yürüyerek gidiyorum. Ama elektrikli motosiklet aldık, şu ara trafiğe çıkmadan onunla güvenli alanda alıştırma yapıyorum. Bence artık kentlerin arabalardan çok, elektrikli araçları, bisikleti ve yürümeyi tercih etmesi çok önemli. Avrupa Hareketlilik Haftası’nı kutluyoruz tüm ülkede şu ara, yürümek ve bisikletin hayatımıza dahil olması için elimden geldiğince örnek olmaya gayret ediyorum, ayrıca yürümeyi de çok seviyorum, hareketli bir insan oldum hayatım boyunca. Bir de tabii bu tercihlerimizin insan sağlığına olduğu kadar gezegene de faydası var. Onlarca yıldır ilk kez bu dönemde milyonlarca Türk Lirası yatırıma giriştik; yakın zamanda umuyorum ki engel sahibi vatandaşlarımızın rahatlıkla kullanacağı, çevre ve iklim dostu, Safranbolu’nun değerli ve dar yapılanmış tarihi sokaklarına zarar getirmeyecek tasarımdaki 2020 model belediye otobüslerimizi hizmete sunacağız. Hem insanlarımızı hem doğayı hem de tarihi bölgenin korunmasını öncelemek benim işim.
UNESCO Dünya Miras Kenti’ni yönetiyorsunuz. Mimari dokusuyla “Korumanın Başkenti” unvanı almış bir yerden söz ediyoruz. Siz de bir mimarsınız. Başkan olduktan sonra başka bir gözle bakma şansınız oldu mu mimar olarak?
Yerleşen kötü alışkanlıkların, korumayı devam ettirmenin ne kadar zor olduğunu fark ettim açıkçası. Zira böyle bir kent düzenli olarak bakım görmeli, kurallara sıkı sıkıya uyulmalı ve bunun denetimi sağlanmalı. Bu konuda böyle mukavemet görebileceğimizi hayal dahi etmemiştim, ama vazgeçmeden kent için en doğrusunu yapmakta ısrar ediyorum. Mimar olaraksa aslında avantaj değil, dezavantaj yaşıyorum; çünkü estetik kaygılarım ve detaylara olan düşkünlüğüm beni bazen yoruyor, sürekli düzeltmek istediğim şeyler buluyorum. Bakmakla görmek arasında bir fark var ya hani, işte mimar gözüyle bakmak başkan olunca çok fazla sorumluluk yaratıyor kentin korunması konusunda. Mesleki anlamda alınan eğitimle gelen o ince görüş kimsenin görmediğini görmeyi sağlıyor, değiştiremezsem huzursuz oluyorum.
Galada Safranbolu ile ilgili yeni çekilmiş bir belgesel izledik. Yansıtıyor mu sizce o belgesel Safranbolu’yu?
Açıkçası ben yansıttığını düşünmüyorum, ancak bir kısmı var orayı özellikle rica edeceğim; Tarihi Çarşı’nın karmaşa içindeki o halini anlatan, tıklım tıkış görünen, tek sıra yürünebilen kısım. Çarşıyı ele geçirmiş bir ucuz, kalitesiz Uzak Doğu işi hediyelikler yığını… İşte bu beni çok üzüyor. Bunu aşmak için yeniden zanaat ile sanatı, tasarımı ve üretimi bir araya getirecek, buraya has üretimlerin tezgâhlara çıkmasını sağlayacak projeler yazıyor arkadaşlar. Elimizden geleni yapıyoruz.
Benim üç günlük Safranbolu deneyimim şu yönde oldu; kesinlikle görülmesi gereken, daha çok öne çıkarılması, değerlenmesi devlet desteği alması gereken bir yer olarak görüyorum. Kapadokya gibi bölgeler belki daha çok destek alıyordur, ancak burası UNESCO kenti ve dünyada tümüyle korunabilmiş 20 kentten biri. Hem yeşil, hem deniz mesafesine uzak değil, kayak merkezine 45 dakika. Büyük bir şans bu. Film seti olabilecek bir plato gibi.
Safranbolu’da daha önceden uluslararası düzeyde kültür turu yapan çok sayıda acente ve turizm ofisi varmış, ancak zamanla bundan vazgeçilmiş; çünkü buradaki hizmet kalitesinin düşmesi, esnafın tutumu, çarşıya hükmeden ucuz, kalitesiz ürünler, kaos… Aradıklarını bulamaz hâle gelmişler. Biz şimdi bunu kırmak için iki mühim çalışma içindeyiz. Mor Bayrak projesi ile işletmelerin üç kademeli alabilecekleri bir hizmet standardı bayrağı olacak. “Pabucu dama atılmak” deyimi hikâyesi, Arasta (Çarşı)’daki ahilik geleneğinden geliyor. Pabuç kimin damındaysa oradan yemeni alınmazmış ürünü düzeltene dek. Bizde tersi olacak. Mor bayrağı gören bilecek ki kalite standartları yerine getirilmiş.
Bir diğer çaba da KARÜNDER (Karabük Yüksek Öğretim, Üniversite ve Turizmi Geliştirme Derneği) öncülüğünde başlattığımız Turizm Destinasyon Örgütü çalışmaları. Safranbolu’da yükselen hizmet kalitesinin akabinde potansiyel sahibi diğer kültür turizmi bölgeleriyle rota birleştirmek ve buradaki konaklama sürelerini uzatmak için çabalıyoruz. Çok fazla ama kente zararı dokunan kitleler değil, kültür turizmini bilinçli yapabilen ve Safranbolu’ya hem ekonomik hem de manevi katkısı olacak bir turist segmentine ihtiyaç var. Bu projelerle bunu sağlamak asıl hedefimiz.
"Tarihi bir yapımızı yazar rezidansına dönüştürerek burs imkânı sağlayarak orada yazarları, sanatçıları ağırlamak istiyoruz, Kış Masalı Edebiyat Festivali adında bir projemiz de var, Lahey’deki Winternachten Edebiyat Festivali üzerinden Lahey Belediye Meclisi ile bağlantı kurduk"
Burası için edebiyat da önemli bana kalırsa. Mesela bir polisiye yazarı kitabında bir bölümü burada geçirebilir. Çok uygun edebi üretimlere konu olmak için Safranbolu.
Bunun için bir çalışmamız var. Tarihi bir yapımızı yazar rezidansına dönüştürerek burs imkânı sağlayarak orada yazarları, sanatçıları ağırlamak istiyoruz. Kış Masalı Edebiyat Festivali adında bir projemiz de var. Üzerine çalışmaya devam ediyoruz, hatta Lahey’deki Winternachten Edebiyat Festivali üzerinden Lahey Belediye Meclisi ile bağlantı kurduk. Belki bir kültürel işbirliği ile iki festivali birbirine destek verecek şekilde bağlantılandırabiliriz, bilemiyorum şu an görüşmeler ve çalışmalar sürüyor. Her mevsim için bir festival ya da şenlik olmalı.
“La Diva Turca” Leyla Gencer’in memleketi
Müzik için de çok ilham verici bir yer burası. Buralardayken durmadan Bach düşündüm, Vivaldi düşündüm, Beethoven düşündüm. Yaşasalar ve Safranbolu’yu görseler eminim bestelerine ilham kaynağı olurdu bu kent.
“La Diva Turca” Leyla Gencer, buralı Yörük Köyü’nden büyük bir ailenin kızı biliyorsunuz. Bugüne dek bu konunun pek üzerinde durulmamış olması da üzücü. Köy girişinde bir heykeli var yalnız.
Süha Arın Müzesi, Tayfun Talipoğlu’nun bıraktıkları… Gerçekten etkileyici ve unutulmaz anılar var burada.
Kesinlikle. Şöyle düşünün 1976’da Süha Arın’ın çektiği Safranbolu’da Zaman belgeseli ile kentin kaderi değişmiş. Burada bir belgesel film festivalinin yapılma nedeni işte bu; bir belgeselin kaderini çizdiği bir şehirde olmamız. Ayrıca İstanbul için eşsiz öneme sahip rahmetli Çelik Gülersoy burası için de benzer bir öneme sahip. Türkiye’de restore edilen ilk yapı Havuzlu Asmazlar Konağı ve Çelik Bey yönetimindeki Turing sayesinde. Tabii eski başkanlarımızın, zamanın değerli bakanı Sayın Ahmet Taner Kışlalı’nın emekleri unutulamaz.
Bir de yeterli iletişimi yapılmalı buranın sanki. Benim üç günlük turumdan paylaştıklarımı gören ve yıllar önce gelmiş insanlar yeniden buraya gelmek istiyor mesela.
Elbette. Bir de yalnız Tarihi Çarşı Bölgesi’nden ibaret değil Safranbolu. Yörük Köyü, Hacılar Obası Köyü gibi yapı planı, korunması, kültürüyle eşsiz yerler var. Diğer yandan burası tarih öncesi dönemde Tetis Denizi kıyısı olan bölge içinde. Tabakhane bölgesi keza çok değerli ve çoğunlukla gözden kaçıyor. Bağlar ise buranın yazlık kültürünün eşsiz bir simgesi.
Diğer yandan Safranbolu’da fosiller, kayaçlar, kanyonlar var. Yer altı mağaralarında dalış, orman ve kanyonlarda trekking… UNESCO Küresel JeoPark Ağı’na dâhil olmak için incelenen Kambriyen döneme dahil. JEMİRKO’ya bazı envanterler ulaştırdık ve çok ilgi çekti. Heyecanla çalışmaların başlamasını bekliyoruz, Pandemi biraz belimizi büktü ne yazık ki, ama devam edilecek. Bu bölgeler rotaya dâhil edilmeli.
Eskipazar başka bir ilçesi Karabük’ün bizimle birlikte, orada 5 bin 500 yıllık bir kilise keşfedildi, mozaikler açığa çıkarıldı. Muazzam bir tarih. Turizm Destinasyon Örgütü ile bu rotaları Safranbolu merkezli biçimde birbirine bağlayacağız. Bir de elbette Kış Masalı Edebiyat Festivali gerçekleşirken Karabük’te yeni açılan ve 45 dakika mesafedeki Keltepe Kayak Merkezi ile neden bir kış turizmi alanı yaratmayalım! Yenice İlçesi ise Avrupa’daki dokuz sıcak noktadan biri olan en büyük orman denizlerinden biri. İnsanlar inanın dört mevsim burada olmalı, her mevsim ayrı güzellik, başka imkânlar demek Safranbolu ve çevresinde.
"Kenti yalnız mimari olarak değil, kültürel ve yaşam tarzı anlamında korumak benim sorumluluğum"
Burada yaptığınız en radikal değişim neydi?
Çarşı bölgesinde burayı eğlence beldesi zannedenler var. Oysa burası yaşanarak korunmuş bir yer, konakların ve evlerin yüzde yetmişi yaşanan yuvalar. Otellerde uyumak isteyen misafirlerimiz var. Gürültülü, ses sistemi olan mekânlar olmamalı. Buna net biçimde karşı koydum. Saat ve desibel sınırı ile evet, ancak kültür turizmini yaşatacağımız bir yerde kıyı eğlencesi mantığı güdemeyiz. Safranbolu zamanın donduğu ve bir ruhun yaşatıldığı evrensel bir kent. Onu yalnız mimari olarak değil, kültürel ve yaşam tarzı anlamında korumak benim sorumluluğum.
Eğlenmek iyi vakit geçirmektir, ama ülkemizde eğlenmek biraz gürültü ile ilişkileniyor ne yazık ki.
Ben de canlı olsun, hareket olsun istiyorum, ama kahvemi içeyim, hafif müzik eşlik etsin, konuşurken arkadaşlarımı duyabileyim. Safranbolu’ya yaraşan dinginliğin içinde bir hareket ve huzurlu bir eğlencedir. Gürültü kirliliği değil.
Dünyalı gibi düşün, ama yerel kal. Burası neden Amsterdam gibi Münih gibi olmasın. Dünya mutfağı da olabilir burada, lokal mutfaklarla yan yana durabilir. Dünya kenti çünkü Safranbolu, ama bunu henüz idrak edememiş gibi.
Ne yazık ki henüz öyle. Bahsettiğim çarşıya hükmeden sabun, kolonya, Çin malı üretimler yerine sanat, tasarım ve zanaat üretimi olacak, ambalajı, sunumu, kalitesi belli seviyede işlerin Çarşı’da vitrinlere çıkacağı ve esnafın tavrının da dünya vatandaşlığına uygun olacağı zamanlar geliyor, gelecek.
"Asla sıradan değil. Çok özel, kimlikli bir kent"
İyi ki Safranbolu’da yaşıyorum, iyi ki buranın belediye başkanıyım, diyeceğiniz beş şey sayın desem?
İlk evvel elbette UNESCO Dünya Mirası’nın içinde yaşamak, ruhu olan bir kentte yaşamak “iyi ki” dedirtiyor insana. Konakları, yapıyı her şeyi seviyorum. Asla sıradan değil. Çok özel, kimlikli bir kent burası.
Almanya’da Heidelberg şehri nasıl korunuyor, bu şekilde korunamadığı kesin Safranbolu’nun.
Böyle bir kente araç sokuyoruz biz ve bunu aşmak için inanılmaz zorluklar yaşıyoruz, oysa araç trafiği sorunu çözülmeli bir an evvel.
Burada konaklar parası olanlara değil satılmamalı, kıymetini bilenlerin ellerinde olmalı. Keşke daha fazla devlet desteği olsa da insanlar konakları, evleri satmak zorunda kalmasalar ve restorasyonlar sahiplerinin, hikâyelerinin bağlamında yapılsa ya da en azından kıymetini bilen insanlarca edinilseler.
Buralı ünlüler kimler?
Türker İnanoğlu, Gülgün Feyman, Leyla Gencer, Cemil İpekçi ilk aklıma gelenler.
Çekimler yapılıyor mu bu sokaklarda? Kesinlikle bir plato olabilir, mesela bir polisiyeye.
Arka Sokaklar çekilmişti birkaç bölüm. Türkan Şoray ve Kadir İnanır’ın başrolünde olduğu Gönderilmemiş Mektupların bazı kısımları burada çekildi, 120 Filmi, Zeki Demirkubuz un Kıskanmak filmi, Yamak Ahmet ve Erkekler Ağlamaz dizileri, geçmişte de Yeşil Çam dönemi çekimler var, ama tabii baştan sona burada geçecek bir film ya da dizi olsa en iyisi olur.