"Basın emekçileri hedef olmamalı"

Gazeteciler Cemiyeti, Türkiye gündeminin ilk sırasına yerleşen gelişmeleri değerlendirdi.

Google Haberlere Abone ol
"Basın emekçileri hedef olmamalı"

Gazeteciler Cemiyeti Yönetim Kurulu, Onur Kurulu, Denetim Kurulu ve Seçici Kurulu ile Basın Meclisi, Taksim Gezi Parkında başlayıp yurt çapına yayılan gösteriler ile güvenlik güçlerinin göstericilere uyguladığı orantısız güçle Türkiye gündeminin ilk sırasına yerleşen gelişmeleri değerlendirdi.



Cemiyetin Mehmet Sürenkök Konferans Salonu’nda yapılan toplantının sonunda yayımlanan deklarasyonda, Türkiye’de gazeteciliğin bir tutsaklaşma sürecine girdiği ve boyunduruk altına alınmak istendiği belirtilerek, bunun kabul edilemez olduğu bildirildi.



Son gelişmelerin, basın ve ifade özgürlüğünün önemini bir kez daha kanıtladığı kaydedilen deklarasyonda, itibarlı, istikrarlı, çağdaş ve demokratik bir Türkiye için herkesin sorumluluk bilinciyle davranması gerektiği vurgulandı.



TUTSAKLAŞMA SÜRECİNE GİRİLDİ



Deklarasyon şöyle:



“Gazeteciler Cemiyeti Yönetim Kurulu, Onur Kurulu, Denetim Kurulu ve Seçici Kurulu ile Basın Meclisi, 10 Haziran 2013 tarihinde yapılan genişletilmiş toplantıda, ülkemizde meydana gelen gelişmelerin, mesleğimizin bir tutsaklaşma sürecine girdiğini gösterdiğine dikkati çekerek, gazeteciliği yapılamaz hale getiren bu tutsaklaşma sürecinin ve mesleğimizin boyunduruk altına alınmasının kabul edilemeyeceğini vurgulamıştır.



Taksim Gezi Parkı'ndaki direnişle başlayarak Türkiye geneline yayılan gösteriler ve güvenlik güçlerinin göstericilere uyguladığı orantısız şiddet, hükümetinden polisine ve medya gruplarına kadar birçok kesim için çıkarılması gereken önemli dersler içermektedir. Bu gelişmeler, ayrıca demokrasilerde halkın haber alma hakkı bakımından basının işlevinin ve bu hakkın işlerliği için basın ve ifade özgürlüğünün ne denli önemli olduğunu bir kez daha ortaya koymuştur.



Halkın anayasal ve demokratik hakkını kullanarak yaptığı gösteriler, her şeyden önce siyasi iktidarlara, aldıkları oy oranlarının kendilerine her tür tasarrufta bulunma ve insanların yaşam biçimlerine müdahale hakkı vermediği konusunda bir uyarı niteliği taşımaktadır. Toplum, Başbakan'ın birçok konuda yaşam biçimleri ve davranışlar dayatmasına, kısaca ‘kendi kafasındakiler dışında doğru olamayacağı’ inancını yansıtan tutumlarına tepkisini dile getirmiştir.



Öte yandan Taksim Gezi Parkı'nın akıbetiyle ilgili olarak bir yargı kararı bulunmasına ve bu yargı kararının muhatabı olan yerel otoritenin gelişmelerden gereken dersleri çıkardıkları yönündeki beyanatına rağmen, Başbakan'ın ‘yangına benzin dökercesine’ kullandığı üslup da ülkede birçok kesimi rahatsız etmiş ve toplumsal tepkiyi alevlendirmiştir. Ayrıca son gelişmelerle ilgili olarak, tek merkezden verilen talimatlarla çok sayıda gazetenin aynı manşetle çıktığı dikkatlerden kaçmamıştır. Bu, mesleğimizin karşı karşıya olduğu sorunların vahim boyutlarını kanıtlamaktadır.



Halkın demokratik gösterilerine karşılık, güvenlik güçlerinin masum insanlara hasmane tavrı ve kullandığı orantısız güç, sadece Türkiye'de değil, bütün dünyada ibretle izlenmiştir. Emniyet birimleri, bu tür davranışların, canının ve malının güvenliğini onlara teslim etmiş Türk ulusunun kendilerine karşı güvenini sarsacağının bilincinde olmak zorundadır. Öte yandan bütün dünyada yasaklanmış portakal gazının polis tarafından gösterilerde kullanıldığı iddialarını açıklığa kavuşturmak siyasi otoritenin yükümlülüğündedir.



BASIN ÖZGÜRLÜĞÜ



Taksim Gezi Parkı'ndaki direnişle başlayarak Türkiye geneline yayılan gösteriler ve güvenlik güçlerinin göstericilere uyguladığı orantısız şiddet, basının ve basın özgürlüğünün ne kadar önemli olduğunu gösteren örnekler olarak tarih kitaplarına geçecektir.



Anayasamızın 22. maddesi, ‘herkesin haberleşme hürriyetine sahip olduğunun’; 25. maddesi, ‘herkesin düşünce ve kanaat hürriyetine sahip olduğunun’; 26. madde, ‘herkesin düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahip olduğunun, bu hürriyetin resmi makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsadığının’ güvencesidir. 28. maddede de ‘Basın hürdür, sansür edilemez. (...) Devlet, basın ve haber alma hürriyetlerini sağlayacak tedbirleri alır’ şeklinde kesin ifadeler bulunmaktadır.



Gazeteciler Cemiyeti olarak çeşitli vesilelerle dile getirdiğimiz gibi, Türk basınının sorunlarının başında ‘basın ve ifade özgürlüğü’ gelmektedir. Basın özgürlüğünün meslektaşlarımıza yansıması, ‘devlete karşı özgürlük’ ve ‘işverene karşı özgürlük’ olmak üzere iki kulvarda olmaktadır. Türkiye çapındaki gösteriler sırasında her iki kulvardaki aksamalar yüzünden, halkın haber alma hürriyeti akamete uğramıştır.



Siyasi iktidarın kontrolünde bulunan kitle iletişim araçları ile siyasi iktidarın vergi cezalarıyla ya da maddi çıkarlarla sindirdiği medya gruplarının, halkın haber alma hürriyetini hiçe sayarak uyguladığı sansür, gazetecilik mesleğinin itibarına gölge düşürmüş ve halkın tepkilerine yol açmıştır. Bu tepkilerden de en çok bu medya grupları değil, maalesef zor şartlar altında çalışan basın emekçileri olmuştur. Bu noktada, halkın anayasal hakkı olan haber almaya en çok ihtiyaç duyduğu sırada bu medya gruplarından farklı olarak gazetecilik faaliyetlerini sürdüren bazı kanalların bu tutumlarını takdir ediyoruz.



SANSÜR YOĞUNLAŞIYOR



Kurumsal olarak basın ve ifade özgürlüğünün olmadığı, medya gruplarının sansür ve oto sansür uygulamalarıyla sessiz kaldığı ortamlarda, halkın anayasal hakkı olan haber alma hürriyeti için yöneldiği sosyal paylaşım sitelerinde ‘bilgi kirliliği’ olması da son derece doğaldır. Bunun vebali, basın ve ifade özgürlüğünü engelleyenlerdedir. Başbakan'ın sosyal paylaşım sitelerini ‘baş belası’ olarak nitelemesi ve yine bu mecralarda dolaşan söylentilerde iddia edildiği gibi bu sitelere erişimin yasaklanması türü ilkel ve anlamsız çözümler, kanayan yaraya tuz basmaktan öteye gitmeyecektir.



Türkiye'deki son gelişmeler bir kez daha göstermiştir ki, basın toplumsal yaşamın vazgeçilmez bir unsurudur, basın ve ifade özgürlüğü toplum huzurunun ayrılmaz bir parçasıdır.



BASIN EMEKÇİLERİ HEDEF OLMAMALI



Anayasal ve demokratik tepkisini gösteren vatandaşlarımızın, nasıl haklarının bilincinde olarak meydanlara çıkıyorlarsa; ‘resmi’, ‘yandaş’, ‘kartel’ ya da nasıl tabir edilirse edilsin herhangi bir medya kuruluşunda görev yapan basın emekçilerinin halka haber hizmeti vermek için zor koşullarda çalıştığının bilincinde olması gerekir. Meydanlarda vatandaşlarımız gibi polisin biber gazına ve ayrıca görevlerini yerine getirdikleri araçların radyasyonuna maruz kalan, bazen polisten dayak bile yiyen bu emekçiler, çalıştıkları kuruluşların yayın politikalarını belirleyen kişiler değildir. Bazı medya kuruluşlarının kendileri bile, kendilerine yönelen tepkilere hak vererek özür dilemiş ve yayın politikalarında değişiklik yapmaya çalışmıştır. Gösterilere katılan vatandaşlarımız, savaşlarda, doğal afetlerde, toplumsal olaylarda canlarını ortaya koyarak kamusal hizmet için gece gündüz çalışan ve yıpranan bu evlatlarına anlayışlı davranmalıdır. Nitekim meydanlarda görevlerini eksiksiz yerine getirmeye çalışan bu gazeteciler de, emeklerinin çalıştıkları medya kuruluşlarınca yansıtılmamasının rahatsızlığını taşımaktadır.



Türkiye’nin gündemindeki sorunların çözümüne ilişkin önerilerini de dile getiren seçilmiş kurullarımız, meydanlarda özgürlükleri savunan gençlerin yalnız bırakılmaması ve yasaların elverdiği ölçüde desteklenmesi gerektiğini de ifade etmiştir.



Şimdi herkesin üzerine düşen dersi almasının zamanıdır. İtibarlı, istikrarlı, çağdaş ve demokratik bir Türkiye için bütün çevreleri sorumluluk bilinciyle davranmaya davet ediyoruz.”


Sıradaki Haber İçin Sürükleyin