Başbakan: Medyanın ülkenin gidişine yön verdiği bir rejime demokrasi denebilir mi?

TOBB delegelerine seslenen Başbakan Recep Tayyip Erdoğan önemli açıklamalarda bulundu.

Google Haberlere Abone ol
Başbakan: Medyanın ülkenin gidişine yön verdiği bir rejime demokrasi denebilir mi?

TOBB delegelerine seslenen Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, "Tek başına medyanın, sermayenin ülkenin gidişine yön verdiği bir rejime demokrasi denebilir mi? Sesini sadece sandıkla duyuran sessiz kitleyi o zaman nereye koyacaksınız?" dedi.



Başbakanın açıklamaları şöyle:



“ Türkiye hem gıptayla izleniyor, hem örnek alınıyor, hem de takdir ediliyor. 10,5 yıl boyunca ekonomide elde ettiğimiz başarıları hem iki kavramla izah ettim. Bunlardan biri güven, diğeri istikrardır. 2002 öncesi Türkiye’yi sizler çok iyi hatırlıyorsunuz. Çünkü sizler bu acıları çektiniz. Siyasetteki istikrarsızlığı, belirsizliğin faturasını sizler, bizler hep birlikte ödedik. Millet bunu maalesef çok acımasız ödedi. Dış politikadaki pasifliğin aynı şekilde bedelini bu millet hep birlikte ödedi. Bu ülke üç haneli yüksek enflasyon gördü. Hukuk sistemindeki keyfilik hep millete, sizlere fatura edildi. Bütün bunlara ek olarak belli dönemlerde ağır baskılar yaşadınız, takibata uğradınız, haksız rekabete maruz kaldınız. 10,5 yıl boyunca bütün bunlara son verdik ve mali disiplinden taviz vermedik. Bundan sonra da vermeyeceğiz. Milletimizin olduğu kadar sizlerin de ufkunu açtık, önünü açtık.” 



''BUGÜNLERE ZOR ŞARTLAR ALTINDA ULAŞTIK'' 



“Bugün elde ettiğimiz başarılar hiç kuşkusuz siyasette, demokraside, dış politikada gerçekleştirdiğimiz reformların eseridir. Demokraside en ufak bir geriye gidişin faturasını önce sanayici öder, sizler ödersiniz. Dış politikadaki en küçük bir ilkesizliğin bedelini sizler ödersiniz, milletimiz öder, hep birlikte öderiz. Biz bugünlere gerçekten çok zor şartlar altında ulaştık. 10,5 yıl boyunca Türkiye’yi bu seviyeye getirmek için ne badireler atlattığımızı sizler de çok iyi biliyorsunuz. İnanın bir kez boyun eğseydik, bir kez taviz verseydik Türkiye’yi böyle 3 kattan fazla büyütemezdik. Formül çok ama çok net kardeşlerim. Eğer ekonomideki kazanımlarımızı koruyacaksak demokrasiye sahip çıkacağız. Eğer ekonomiyi daha da büyütmek istiyorsak demokrasiye daha fazla sahip çıkacağız. Eğer bugün elde ettiğimiz kazanımları korumak, daha da arttırmak istiyorsak demokrasinin üzerine büyük bir hassasiyetle eğilecek, demokrasiyi daha ileri noktalara taşımaya gayret edeceğiz. TOBB’un bundan sonra da kazanımlarımıza en güçlü şekilde sahip çıkacağına inanıyorum. Herkes bizi sevmek zorunda değil. Bunu samimi söylüyorum. Böyle bir mecburiyet yok. Biz 76 milyonun tamamının hükümetiyiz. Seven sevmeyen farketmez. Biz bu millete efendi olmaya değil, bu millete hizmetkâr olmaya geldik.” 



"TEK BAŞINA MEDYANIN ÜLKENİN GİDİŞİNE YÖN VERDİĞİ BİR REJİME DEMOKRASİ DENEBİLİR Mİ?"



“76 milyonun fertleri arasında hiçbir ayrım yapmak, asla. Batı ne hizmet alıyorsa Doğu da aynı hizmeti alacak. İşte şu Ramazan boyunca Bingöl, ardından Kastamonu, ardından Şırnak Şerafettin Elçi Havalimanı’nın açılışını yaptık. 10 yıl önce denilseydi Bingöl’e, Şırnak’a havalimanı yapılacak. Kim inanırdı buna? Hayal bile edilemezdi. Hakkari Yüksekova’da havalimanı yapmak istiyoruz ama müteahhit tehdit ediliyor. İş makineleri yakıldı. Müteahhit korku belasına çalışamıyor. Yetmiyor. Bir de ne var? İhale bedelinin yüzde 10’unu Kandil’e göndereceksin. Bu şartlar altında bu eserler inşa ediliyor. Ama öyle de olsa böyle de olsa biz bunları yapacağız. Yüksekova’ya da havalimanı yapacağız. Bizi sevmeyenler olacaktır. Bunu biliyoruz. Ama sandık da bunun için var. Seçim sandığı milletin önüne gelir. Millet o engin feraseti ile iktidardaki partiye hesabını sorar. Ya tamam ya da devam der. Milletin tercihini özgürce kullandığı bir ortamda diktatörlük olmaz. Sandık demokrasinin namusudur. Sandık demokrasilerde hesap sorma makamıdır. Emniyet sübabıdır. Sandık sonucundan asıl ders çıkarması gereken kazanan değil kaybeden olmalıdır. Kaybeden nerede hata yaptığını enine boyuna ölçüp biçmelidir. Ne aldık, yüzde 50. Biz öteki yüzde 50’nin içinden ne kadar alabiliriz hesabını yaparız. Çoğunluğun azınlığına hükmetmesine şüphesiz hep birlikte karşı duracağız. Ama Türkiye’de onyıllardır yaşandığı gibi azınlığın çoğunluğa dayatmalar yapmasına da hep birlikte karşı durmak zorundayız. Elbette medya, üniversiteler, meydanlar demokrasinin olmazsa olmazlarıdır. Ancak tek başına medyanın, sermayenin ülkenin gidişine yön verdiği bir rejime demokrasi denebilir mi? Sesini sadece sandıkla duyuran sessiz kitleyi o zaman nereye koyacaksınız? O zaman bu sisteme nasıl demokrasi diyeceksiniz. Türkiye’de artık demokrasiye sadece sandıkta müdahale edilebilir. Bunun dışındaki her müdahale artık gayri meşrudur. Dağda ya da şehirde meydanları işgal ederek, sokakları terörize ederek demokratik hak dile getirilmez. Bu demokrasiye sadece zarar verir. Demokrasinin tehdit altında olduğu bir ülkede kuşkunuz olmasın ekonomi de tehdit altında olur. Camı çerçevesi indirilen ensafın günahı neydi? Bu ne biçim bir anlayış, bunu anlamak mümkün mü? Biz bu istikrar ve güven ortamını çok zor tesis ettik arkadaşlar.” 



“İşte biz burada dayanışmamızı çok açık, net ortaya koymak zorundayız. Çünkü Türkiye ve bu millet bunları hak etmiyor. Türkiye sınıf atlamış, çıtayı yükseltiyor, yapılana bak. 10 yıl önce bu ülkede köşelerinde istediği gibi yazamayanlar, çizemeyenler, el pençe divan duranlar şimdi bakıyorsunuz farklı bir tavır sergiliyor. Demokrasinin güç kaybettiği bir ortamda seçkinler kazanır, imtiyazlılar kazanır ama çoğunluk kaybeder. Bu ülkenin her bir ferdi, özellikle sivil toplum örgütleri demokrasi konusundaki hassasiyetlerini bugüne kadar olduğu gibi korumalı ve daha üst noktalara taşımalıdır. Biz bir olmaya, beraber olmaya. Hepsinden öte kardeş olmaya mecburuz. Birbirimizi Allah için sevmeye mecburuz. Hiçbir ayrıma tabi tutmadan birbirimizi yaradılanı yaradandan ötürü seveceğiz.”




Sıradaki Haber İçin Sürükleyin