Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Japonya'da 3 dönem kuralını savundu. Japonya'nın Nikkei gazetesi tarafından düzenlenen konferansta kendisine yöneltilen “Türkiye’nin 2023 vizyonu için nasıl bir liderlik öngörüyorsunuz?” sorusuna karşılık "Zor bir soru" diyen Başbakan, AK Parti tüzüğündeki prensipten söz ettikten sonra, "Bu benim 3. dönemim. Bir çok arkadaşımın da durumu bu. Dolayısıyla bizim milletvekilliğindeki sürecimiz bu karara göre bitiyor" şeklinde konuştu.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, üç ülkeyi kapsayan Doğu Asya
seyahatinin ilk durağı olan Japonya’da ülkenin önde gelen
gazetelerinden Nikkei’nin genel merkezinde bir konferans verdi.
Buradaki konuşmasında, Japonya’yı 10 yıl aradan sonra ziyaret
ettiğini hatırlatan Erdoğan, iki ülke arasındaki dostluk
ilişkilerine vurgu yaptı. Japon firmaları ve mühendislerinin
Türkiye’deki dev yatırımlara imza attığını anlattı. Özellikle Van
depreminde Japonların yardımlarını hatırlatan ve bir kez daha
teşekkür eden Erdoğan, “Depremde arama kurtarma çalışmaları
sırasında hayatını kaybeden Japon dostumuz Miyazaki’yi anavatanında
tekrar minnetle yad ediyorum” dedi.
Erdoğan, şöyle konuştu: "Geçtiğimiz yıl ilişkilerimiz açısından
önemli bir yıl oldu. Başbakan Abe’yi iki kez ağırladık. Mayıs
ayında ilişkilerimizi stratejik ortaklık düzeyine çıkardık. 29
Ekim’de Marmaray’ın açılışında bir kez daha ağırladık. İzmit Köprü
Geçiş Projesi, Sinop’ta yapılacak nükleer enerji santrali, Japon
firmaları ile ortaklaşa yürüttüğümüz Türksat uydu projesine de
büyük önem veriyoruz. İki uydumuzdan birinin üretimi tamamladı.
Uzaya fırlatılmadan önce yarın sabah uydumuzu bizzat görme fırsatı
bulacağım."
Benzeri büyük projelerde Japonya ile çalışmaya devam ettiklerini
belirten Erdoğan, Japonya’yı son olarak ziyaret ettiği 2003
yılından bu yana Türkiye’nin başta ekonomi olmak üzere geçirdiği
evreleri ve geldiği noktaları anlattı.
"UÇUŞ MESAFESİ 11 SAAT GÖNÜL MESAFESİ ÇOK
YAKIN"
Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü: "Ekonomi kadar demokratikleşme
alanında attığımız adımlar da Türkiye’yi farklı bir boyuta taşıdı.
Şu anda Türkiye çalkantılı bir coğrafyada, istikrar ve güven adası
olarak yükselişini sürdürüyor. Demokratik standartlarımız her gün
daha ileri seviyelere ilerliyor. Demokratikleşmenin önündeki
engelleri cesaretle kaldırıyor, bu alanda da reformlarımızı
kararlılıkla yapıyoruz. Halkının yüzde 99’u Müslüman bir ülke
olarak bölgede çok önemli bir deneyimi gerçekleştiriyor, çok önemli
bir sınavı başarıyla geçiyoruz. Dış politikanın da çok önemli
olduğunu biliyoruz. Gerek demokratikleşme gerek güçlü bir ekonomi
için aktif bir dış politikanın gerekli olduğuna, önemli olduğuna
inanıyor, içeride olduğu kadar bölgemizde ve dünyada da istikrar ve
güveni en güçlü şekilde savunuyoruz. Dış politikada temel ilkemiz
her zaman küresel vicdan ve adalet olmuştur. Bu ilkeleri en zor
şartlarda dahi savunmayı sürdürüyoruz. Yakın coğrafyamızda ya da
dünyada hiçbir krize çıkar odaklı bakmıyoruz. Türkiye bölgesel ve
küresel her meseleye insani gözlükle, vicdani sorumlulukla
yaklaşıyor. Afganistan, Irak, Suriye gibi ülkelerdeki krizlere
bakışımız, tamamen barış amaçlıdır, insani duygulardan hareket
etmekteyiz."
"TERÖRÜN DİNİ OLMAZ, KARŞISINDAYIZ"
Konuşmasında uluslararası terör meselesine de değinen Erdoğan,
"Türkiye çok uzun yıllardır terör sorunuyla meşgul olmuştur. Ne
yazık ki terör nedeniyle çok sayıda insanını, çok önemli miktarda
kaynağını kaybetti. Terörün dini yoktur, milleti yoktur. Terör her
şeyden önce katliamlarla beslenen bir anlayışın ta kendisidir.
Özellikle insanlığın vicdanında ve adalet duygusunda ne büyük
yaralar açtığını acı tecrübelerle öğrendik. Ülkemizin maruz kaldığı
terör sorunu içeriden ziyade dışarıdan ülkemize yöneldi. Yani
uluslar arası bir boyuta sahipti. Şu anda da halen böyle. Terör
örgütü komşu bir ülkede, Irak’ta, oradaki güvensizlik ve
istikrarsızlık ortamından istifade etmiştir. Ne yazık ki Batılı
dostlar da buna çanak tuttular. Bunu da çok açık bir şekilde ifade
etmek isterim. Üzülerek ifade ediyorum; terör örgütü bir çok başka
ülkeden de destek gördü müsamaha gördü. Kendisine en geniş faaliyet
zeminleri elde etti. Defalarca uyarmamıza rağmen, belgeleriyle
ispat etmemize rağmen maalesef ülkemize yönelik teröre karşı
uluslararası alanda tatmin edici bir tepki göremedik. ABD, İspanya,
Londra’da meydana gelen terör eylemleri, terörün korkunç yüzünü
ortaya koydu. Terör karşısında uluslar arası dayanışmanın
kaçınılmaz olduğunu ispat etti. Biz sadece Türkiye’de değil,
bölgemizdeki ülkelerde de terörün yıkıcı etkisini gördük. Terörün
bir ülkeyi, bir halkı nasıl tükettiğini, nasıl çürüttüğünü bizzat
oralarda müşahede ettik. Terör şu anda dünyamızsın en önemli ve en
acil çözüm bekleyen sorunlarından bir tanesidir. Artık dünyada
devlet terörünün de hakim olduğunu çok açık ve net görüyoruz. Bunun
bir tanesi şu anda yanı başımızda, Suriye’de. Suriye’de bir devlet
terörü yaşanıyor. Adeta bir soykırım olarak devam eden, 130 bin
insanın öldürüldüğü Suriye’ye artık dünyanın bu kadar duyarsız
kalmasını anlamak mümkün değildir. Ülkemde 700 bin Suriyeli
sığınmacı var. BM’nin dahi gerekli desteği vermediğini açıkça ifade
ediyorum. ‘Benim teröristim iyidir, senin teröristin kötüdür’
şeklindeki bir anlayışı asla kabul etmiyoruz. Terörü küresel bir
tehdit haline getiren, esasında işte böyle bir aymazlıktır.
Terörün, terör örgütlerinin başındaki sıfatların hiçbir anlamı
yoktur. Terörün başına bir dinin, mezhebin, etnik kökenin isminin
getirilmesi farklı boyut kazandırmaz. Esasında özellikle inançların
terör kavramıyla yan yana getirilmesi su ile ateşin kucaklaşması
kadar imkansızdır. Terör bir insanlık suçudur. İnsana, insan
hayatına kasteden her girişim kötüdür. Bunun hiçbir şekilde
istisnası yoktur. İslami terör diye, Hristiyani terör diye, Budist
terör, Musevi terör diye bir şey olmaz. Zira bütün bu dinler insan
hayatını kutsal görür. Biz Türkiye olarak, teröre çok ağır bedeller
ödemiş bir ülke olarak, başındaki sıfata hiç bakmadan, aldırmadan
terörü bir insanlık suçu olarak görür ve terörle mücadelede samimi,
kararlı bir tavır sergileriz. Bu konuda en küçük bir taviz
göstermeyiz. Teröre karşı mücadele vermeye, gerekli uluslar arası
duyarlılığa çağrı yapmaya devam edeceğiz. Sermaye küreselleşirken,
dünya küresel bir köye dönüşürken terörle mücadele de mutlaka
küreselleşmelidir." dedi.
Erdoğan ardından kendisine yöneltilen soruları cevapladı.
Türkiye'nin enerji politikalarına ilişkin bir soru üzerine
"Türkiye’nin cari açığının doğalgaz ve petrolde dışa bağımlılıktan
kaynaklandığını belirten Erdoğan, bu açığı hidroelektrik
santraller, termik santraller, rüzgar enerjisiyle kapatmaya
çalıştıklarını söyledi. “Öyle zannediyorum ki 3-5 yıl içerisinde
Türkiye’de cari açık tamamıyla Türkiye için tehlike olmaktan
çıkacaktır.Şu ana kadar da bizi ciddi manada tehdit edememiştir,
ekonomik krizlere rağmen.” şeklinde konuştu.
"AB BİZİ ANLAMADIĞI İÇİN DERTLİYİZ"
Ardından kendisine "Türkiye için AB üyelik hedefini sürdürmenin ne
gibi bir anlamı var? Türkiye’nin AB üyeliğinin önündeki engeller
nelerdir?” şeklinde bir soru yöneltilen Erdoğan'ın cevabı
"Derdimizi deşiyorsun." şeklinde oldu ve şöyle devam etti: "AB
üyesi ülkeler de bizi anlayamadığı için aslında çok dertliyiz. AB
ülkelerinde sadece Türkiye’nin 5 milyonu aşkın vatandaşı var. Biz
fiilen aslında AB’ye girmiş durumdayız. İşin yasal prosedürünü
tamamlayabilmiş değiliz. AB, Türkiye’ye karşı ikircikli bir tavır
içerisinde. Hiçbir ülkeye böyle bir oyalama taktiği uygulamadılar.
Bu Türkiye’den değil AB’den kaynaklanıyor. AB üyesi 28 ülke içinde
Türkiye’nin standartlarını yakalayamamış bir çok ülke var.
Diyebilirim ki yarısı. Biz niye alınmadığımızın farkındayız, bunu
biliyoruz ama dillendirmek istemiyoruz. Biz kendilerine şunu
söyledik; ‘Almayacaksanız açıklayın’. Fakat onlar bizim böyle bir
karar vermemizi bekliyorlar. Bu da bizim işimize gelmiyor. Bu
kararı siz verin diyoruz. Bunun için de sabırla süreci zorluyoruz.
Bu ay sonunda Avrupa Birliği’ne bir ziyaretimiz olacak.
Kendileriyle ayrı ayrı görüşmelerimiz olacak."
"YA TOTALİTERSİN YA OTOKRATİKSİN VE GİZLİ
DEMOKRATSIN"
Başbakan Erdoğan'a ardından “Türkiye bölgesel bir güç olma yomlunda
ilerliyor. Suriye’deki krizin aşılması için nasıl bir politika
izleyeceksiniz?" sorusu yöneltildi. Erdoğan, "Türkiye’nin bölgesel
veya küresel bir güç olma gibi bir hedefi yoktur. Türkiye sadece
üzerine düşen görevi yapmak suretiyle gerek bölgede gerekse uluslar
arası camiada bir yere oturtuluyor. Diğeri hırs olarak tanımlanır
ki hırs her zaman tehlikelidir. Bizim böyle bir hırsımız yok.
Cenevre 1 de belli hatalar oldu. Temenni ederiz ki Cenevre 2’de bu
hatalar olmaz, oradan başarılı bir netice alınır ve Suriye’de
Beşar’sız bir dönemin başlaması için bir adım atılır. Eğer 130 bin
insanın katili durumunda olan bir insanın başında olduğu bir Suriye
düşünülecek olursa, bu süreç bitmez, aynen devam eder. Eğer
demokrasi diyorsak, demokrasiye inanıyorsak, demokrasiyi egemen
kılacaksak atılması gereken adım halkın milli iradesine saygı
duymaktır. Halkın milli iradesine değil de dünyadaki egemen
güçlerin tayin ettiği istikamette bir karar almaya ‘evet’
diyeceksek o zaman kimse kalkıp da lütfen bir lüks içinde ‘ben de
demokratım’ demesin. Ya totalitersin ya otokratiksin ve gizli
demokratsın. Ve samimi olmamız lazım, siyaseti samimiyet düzleminde
götürmemiz lazım. Eğer böyle götürürsek inanıyorum ki o
zaman Ortadoğu da kendisi için aydınlık yarınları
görecektir, Kuzey Afrika da. Ama kimse petrolün hesabını
yapmasın.Eğer petrolün hesabını yapacak olursak o zaman biz oralara
iyi niyet elçisi olarak gidemeyiz. Onların bağımsızlık mücadelesine
yardımcı olmak gibi bir anlayışı da taşıyamayız." ifadelerini
kullandı.
"ÖLENE KADAR KALACAĞIM DOĞRU BİR MANTIK DEĞİL"
Erdoğan'a yöneltilen son soru ise "2023 vizyonu için nasıl bir
liderlik öngörüyorsunuz?" şeklinde oldu. Erdoğan, şöyle devam etti:
"Zor bir soru. Bizim parti olarak bir prensibimiz var; 3 dönem
milletvekili olursunuz. Üçüncü dönemden sonra ara verirsiniz, ondan
sonra tekrar aday olabilirsiniz. Bu benim 3. dönemim. Birçok
arkadaşımın da durumu bu. Dolayısıyla bizim milletvekilliğindeki
sürecimiz bu karara göre bitiyor. Siyaset sadece parlamentoda
yapılmaz. Partinin çatısı altında da yapılır. İlla milletvekili
olmak şart değil. Partinizin bir mensubu olarak tecrübenizi
Türkiye’nin her yerinde paylaşırsınız. Çeşitli vakıf
çalışmalarının, düşünce kuruluşlarının içerisinde yer alırsınız.
Bu, sizden sonra gelen siyasetçilere de ön açmaktır, onların da
yolunu açmaktır. Ölene kadar ben burada kalacağım mantığı, doğru
bir mantık değildir. Diyorlar ki ‘Ama bu bir tecrübedir, bu tecrübe
kaybolmasın.’ Tamam tecrübeyi siz farklı yerlerde yine aynen devam
ettirin ama tecrübe kazanmanın da önünü tıkamayalım. Bırakın
arkadan gelen nesiller de tecrübe kazansın. O da nasıl kazanacak,
bu çalışmaların içerisine girerek kazanacak." (CİHAN)