Mustafa Sarısülük'e Ethem'i vuran polislerin serbest kalmasından, Başbakan'ın tutumuna, olay sonrası neler hissettikerine dair birçok sorunun yöneltildiği röportaj şu şekilde:
"Başbakanın kardeşimin katiline bir madalya takmadığı kaldı!
‘GEZİ tanıklıkları’na bugün de devam ediyoruz. Ankara’da öldürülen Ethem Sarısülük’ün abisi Mustafa Sarısülük’le. Çok sakİn ve soğukkanlı konuştu. Ama anlattıkları benim içimi oydu...
Kardeşiniz Ethem Sarısülük’ü kaybettiniz. Başınız sağ
olsun. Onu vuran polis, görüntülerle tespit edildi. Herkes izledi.
Ama ölümüne sebep olan polis, şimdi tutuksuz yargılanıyor. Ne
hissediyorsunuz?
- Bir sürü şeyi aynı anda hissediyorum...
Çaresizlik mi, umutsuzluk mu, öfke mi...
Ne?
- Çaresizlik değil. Aile olarak umudumuzu, direncimizi hep güçlü
kıldık. Ama isyanımız ve öfkemiz sonsuz. Bu adaletsizliği ve
hukuksuzluğu gördükçe, insan kahroluyor. Devlet yöneticilerinin,
hukukçuların, adalet dağıtanların, özellikle de Başbakan’ın sessiz
kalması, vicdanımızı bir kez daha dağlıyor. Ama yanlış
anlaşılmasın, pes etmeye niyetimiz yok. Bu adaletsizliğin hesabının
sorulması için hukuksal, demokratik ve uluslararası platformlarda
sesimizi sonuna kadar yükselteceğiz.
CANIMIZI KAYBETTİK
Nasıl geçiyor günleriniz? Uyuyabiliyor musunuz?
Anneniz-babanız ne durumda?
- Perişanlar. Uyku muyku yok. Zaten evlatlarını kaybetmişler. Bir
de üstüne bu yaklaşım, tarifsiz bir acı yaşıyorlar. Gencecik bir
adam öldü. Kafasına kurşun sıkılarak. Biri sıktı o kurşunu. Ve kim
olduğu belli. Görüntüler ortada. Canımız, kanımız gitti bizim. Ama
“tıss” yok. Başbakan’ın açıklamaları, küçümseyici, aşağılayıcı
tavrı, suçluları koruyucu yaklaşımı bizi daha da çileden çıkarıyor.
Sadece bizi değil, herkesi. Ortadaki vahameti kabul etmesi, polis
teşkilatını rehabilitasyona sokması gerekirken; hâlâ, halkı terbiye
etmek gibi bir gafletin içinde. Kardeşim yok artık, toprağın
altında. Biz, canımızı kaybettik, ötesi var mı? Aile olarak
kaybedecek daha fazla bir şeyimiz yok. O yüzden, bedeli ne olursa
olsun mücadele edeceğiz.
Peki böyle bir sonuç bekliyor muydunuz?
- Hayır çünkü insanlık dışı bir uygulama!
Söz konusu polisin, “Taş atılmıştı, meşru müdafaaydı, kendini
korumak için vurmak zorunda kaldım” gibi açıklamalarına ne
diyorsunuz?
- Ne diyeyim? Allah diyorum! Kendine, “insan” diyen hiç kimse,
bütün kamuoyunun önünde cereyan eden bir olayda kendini böyle
savunamaz. “Masumum!” diyemez. Vicdanı el vermez. Ama tabii bir
vicdanı varsa! Bu, aslında durumun vahametini de gösteriyor. Aynı
zamanda bu ülkedeki çarpık ve bozuk sistemi. Her şey belgeleriyle
ortadayken, o polis, elini kolunu sallaya sallaya dolaşabiliyor.
Balistik raporundan, otopsi raporuna, olay yeri keşfi
görüntülerden, tanıklara kadar her şey bu kadar netken.
O polisle yüz yüze gelseniz ne derdiniz?
- Karşılaşmak bile istemezdim. Ayrıca o cesareti gösterebileceğini
zannetmiyorum. Çok iyi korunduğunu, çok iyi beslendiğini biliyorum.
Başbakan tarafından kutsandığını da. Başbakan, kendisi zahmet
etmesin, biz aile olarak madalya vereceğiz o polise takdim etmesi
için...
Polis yalan söylüyor
Başbakan’la karşılaşsanız ona ne derdiniz?
- Ona Ethem’i anlatmak isterdim. Kardeşimi bir de benden dinlesin,
yüreği varsa. Ben sıradan biriyim, milyonlarca insan gibi gündelik
kaygıları olan bir insanım. Benden kimseye zarar gelmez. Bağırmam,
saldırmam etmem. Ama mümkün olamayacağını biliyorum...
Bir de polisin, “Kaskımı çıkarmıştım” türünden dediği bir laf
var ortalıkta. Oysa görüntülerde görüyoruz, kafasında kaskı
duruyor.
- Yalanın, iftiranın, hakaretin ve inanılmaz alçalmışlığın
yaşandığı günlerdeyiz. Artık biz, “insan” olmaktan utanıyoruz. Bu
kadar mı alçalınır? Bu kadar mı samimiyetsiz olunur? Bizler
duruyoruz burada, bir şey yaptığımız yok, onlar kendi içinde
bulundukları durumu meşrulaştırmak için bu tür şeyler
söylüyorlar.
Hiçbir şey Ethem’i geri getirmez ama müthiş bir destek
var. Bu, biraz olsun acınızı hafifletiyor mu?
- Evet. Ethem’i kaybettik ama milyonlarca Ethem bugün ayakta, onu
selamlıyorlar. Onu sahipleniyorlar."
Röportajın tamamını okumak için tıklayın.