Nokta dergisinin efsane yayın yönetmeni de olarak bilinen Takvim gazetesi yazarı Arda Uskan, uzunca bir süredir boğuştuğu karaciğer yetmezliği sebebiyle hayatını kaybetti.
Uskan, Pazar günü kaleme aldığı 'Kısa bir vada olabilir' başlıklı yazısında hastalığını anlatmış ve kendisine destek olan dostlarına teşekkür etmişti.
Arda Uskan şunları yazmıştı
Öz okurum bilir bir süredir hastayım ve şu son günlerde
ellerimin gücü daha bir azaldı.
Zaten son bir iki yazımı da ben söyledim oğlum veya karım kaleme
aldılar, farkı fark etmişsinizdir. Bilgisayar tuşlarından uzakta
olmak aslında bir bakıma iyi geldi. Çünkü ezelden beri daktilo
severim ben, şu hafif meşrep bilgisayar tuşlarına ne güvenim
olmuştur, ne de kanım ısınmıştır.
İnsanı satar bile bunlar.
Neyse iyileşeyim, hem söyleyip hem yazacağımdır.
Çünkü doktorum, dostum Mehmet Emin Güneş bunu garanti ediyor.
Şimdi yapılan sadece kan ve gıda takviyesi.
Birini damardan alıyorum diğerini akraba kadınları ve konu komşu
ağzımdan burnumdan tıkıştırıyorlar.
Bir taraftan da uyuduğumu sanıp başucumda fısır fısır konuşma
halindeler.
Mesela ilk kez 'safra kesesi tahribatı değil, karaciğer kanseri'
olduğumu öğrendim. "Duyuyorum hanımlar" dedim, yine koro halinde
bağırıştılar, "Kıçından uyduruyorsun Arda ne kanseri, domuz gibisin
maşallah!"
Lütfen biri bunları başımdan alabilir mi?
Gitsinler ki ben de rahat rahat düşüneyim, maziye dalayım, gençlik
anılarımı hatırlayayım, o günkü aşklarımla kırlarda dolaşmaya
çıkayım... (Bu yazımı belli ki karıma değil Dicle teyzeme
yazdıracağım yoksa bizimki, 'Hala mı Seyyal Taner' diye hasta masta
demez kafamı kırar.) Oysa ben tüm dostlarla paylaştığım hayatımı
anmak istiyorum... Mesela18 yaşında tanıdığım devrimci ruhlu Aytunç
Altındal'la birlikte aldığımız 'gelecekte mutlaka bir baltaya sap
olmalıyız' kararımızı... Benim bunun üzerine orkestra kurup, Neşet
Ruacan ve sonrasında Mazhar ve Fuat'ın peşine takılma cüretimi ve
sonuç olarak nasıl rezil ile rüsva olduğumu ... Derken kulağımdan
tutulup Milliyet'e getirildiğimi...
Aslında bu günkü yaşamım o gün başlamış. Kader bana demiş ki, sen
gitar çalma oğlum yazı yaz, bak gör daha ne güzel dostlar
edineceksin? Nitekim her zaman yanımda oldular, sağ olsunlar. Başta
Sezen Aksu olmak üzere hepsine teşekkür ediyorum.
Erol Evgin'e, Erkin Koray'a, Hülya Avşar'a, Hıncal Uluç'a, Sinan
Çetin'e, Okan Bayülgen'e, Mehmet Ali Erbil'e, Tamer Karadağlı'ya,
Halil Ergün'e, Ekrem Çatay'a, Gül Oğuz'a, İzzet Çapa'ya, Kadır
İnanır'a ve .... (İsim atlamayalım diye karım telefon rehberimden
okuyor, 'K' harfine gelmiş 'Kurye tel' dedi, hadi bakalım onlar da
az zahmetimizi çekmedi selam olsun.) Kubilay- Selçuk- Mahmut Övür-
Korhan Atay - Ayda - Levent Özlü için elbette bir yerlere bakmama
gerek yok şu an yanımdalar çünkü... Ve Nur Toprakoğlu, Nursuna ve
Salih Memecan, Sumru Dinçel, Süleyman Turan, Seyyal Taner...
Yok arkadaşlar bu böyle olmayacak, gazino kapatır gibi sayfanın
tümünü ele geçirmem gerekecek ki en iyisi ben burada adını
anamadığım ünlü-ünsüz tüm dostlarıma huzurlarınızda bir güzel
teşekkür edeyim.
Galiba en çok da evimizin oğlu Ümit Zileli'ye...
Yarın mı?
Allah Kerim...
Arda Uskan bugün yayınlanna yazısında da hasyalık sürecide yaşadıklarını anlattı. Uskan'ın bugün yayınlanan yazısını okumak için tıklayınız