Suriyeli Şair Adonis, ne Arap Baharı'na ne de Suriye
muhalefetine sıcak bakıyor. Çünkü her ikisinde de demokrasi ve
özgürlüğün temel direği olan laiklik yok. Adonis’e göre, temelinde
din olan hiçbir siyasal hareket demokratik olamaz. “Dini
diktatörlük, kafanı, kalbini, ruhunu ve bedenini; yani bütün
hayatını kontrol eder” diyen Adonis, dini diktatörlüğün askeri
diktatörlükten daha kötü olduğunu söylüyor.
Adonis, Suriye’nin Lazkiye kentinde doğdu. Asıl adı Ali Ahmet Sait
Eşber’dir. Siyasi faaliyetleri yüzünden 6 ay hapis yatıp çıkınca,
1956 yılında Lübnan’a yerleşti. Lübnan vatandaşlığı da alan Adonis,
daha sonra Fransa ’ya yerleşti ve Paris’te yaşıyor.
Batı'da da tanınmış bir entelektüel olan Adonis'in röportajının bir
bölümünü ise Birgün gazetesinden Selami İnce yaptı.
'Suriye'yi okumak' isteyenler için önemli ipuçlarını barındıran röportaj'ın önemli bölümleri şöyle:
Arap Baharı'nın başında şöyle dediniz: “Ben camide başlayan bir
devrime katılamam. Bunun demokrasi ve özgürlükle hiçbir ilgisi
yok.” Niye bu kadar karamsarsınız?
Bu karamsarlık değil, bu gerçekçilik. Dini temeller üzerine
kurulmuş siyasal sistemlerde demokrasi olmaz. Ya demokratız ve
özgürlük içinde yaşarız ya da dindarız. Ben birinci versiyonu
seçiyorum, yani demokratik ve özgür olmayı. Ama bu benim dine karşı
olduğum anlamına gelmez. Kişisel inançları nedeniyle dini yaşayan
insanlara büyük saygı duyarım. Ama din bizi bir kurum olarak
yönetecekse, bu tiranlıktır. Şu nedenle ki, dinsiz ya da başka dine
mensup olan insanlar var. Dini kuralları temel alan bir toplum
benim için diktatörlüktür. Bence bu askeri diktatörlükten de daha
kötü.
Askeri diktatörlükle dini diktatörlük arasındaki fark ne?
Askeri diktatörlük kafanı ve siyasal düşünceni kontrol eder. Bu
yeterince kötü zaten... Ama dini diktatörlük, kafanı, kalbini,
ruhunu ve bedenini yani bütün hayatını kontrol eder. Hiç
tereddütsüz her ikisi de demokrasi dışı.
Yani dinler, siyasi ve devlet iktidarı haline geldiğinde
antidemokratik mi oluyor?
Bundan daha fazlası… Sadece antidemokratik değil, aksine haksızlık
da. Dinler, toplumdaki bütün gruplara aynı kuralları dayatırlar ama
aynı oranda eşit hakları vermezler. Örneğin İslam’a göre neden bir
Müslüman erkek, Hıristiyan bir kadınla evlenebilir de, bir
Hıristiyan erkek Müslüman bir kadınla Müslüman olmadan evlenemez?
Neden bir İslam ülkesinde bir Hıristiyan bakan veya önemli mevkii
sahibi olamaz? Bu insan haklarının tecavüze uğraması, ipe
çekilmesidir. Ne zaman siyasi iktidar dini temellere göre
belirlenir ve toplum dini kurallara göre yönetilirse, medeni haklar
askıya alınır. Müslümanlar, İslam’ın özgürlüğün garantisi olduğunu
iddia ederler. Dinler, hiç kimseye hiçbir özgürlük sağlamazlar ve
bunun istisnası da yoktur. (…) Arap dünyasında demokrasiye sadece
sivil, seküler temele dayalı bir devlet yönetiminde, insan
haklarını temel alan eşitlik ve laiklik bazında ulaşırız.
Haberin devamı için tıklayın.