SAT 7 Türk ekranlarında yayınlanan ve Nizam Eren'in İlknur Bay Fırat ile hazırkayıp sunduğu "Salon 7" sinema programına yapımcı, senarist, yönetmen Reis Çelik konuk oldu.
Çelik, çok tartışılan Antalya Film Festivali'nde bu yıl yapılan değişilikle "Ulusal" kategorisinin çıkarılmasıyla ilgili "‘Festivaller, kim üretiyorsa onundur. Yani bu ülkenin sinemacılarınındır ‘’ dedi.
İşte, o röportaj:
Antalya da neler oluyor Reis ?
100 yıllık Türkiye Cumhuriyeti sanatla tuhaf ilişkiler yaşadı. Bir türlü sanatla barışık olamayan bir devlet aklı vardı hep. Milletleri, halkları , insanları, ne ad verirsek verelim binlerce yıl öteye taşıyacak sanat gibi güçlü bir argüman vardı elimizde. Biz bunu kıymetini bilemedik.Bugün Amerikan sineması bir devlet politikasıdır. Bir adım daha öteye taşıyayım. Amerika bütün algı operasyonlarını sanat ile yapıyor. Biz ise kitap yasaklamak, film yakmak toplantı ve konser ertelemek ya da güvenlik edeniyle iptal etmek konusunda uzmanlaşmış bir ülkeyiz. Gelelim Antalya Film Festivaline: gerçekten çok şaşırtıcı bir durum. Bu ülkenin en eski sanat organizsyonundan söz ediyoruz. Bu ülkenin sinemacıları yıllardır dişi ile tırnağı ile bugüne dek böyle bir festivali yürütmüşlerdi. Ama siz halkın gözünün içine baka baka diyorsunuz ki ‘ efendim ulusal bölümü kaldırıyoruz ve daha büyüğünü yapacağız. Cannes gibi, Venedik gibi. Sen bir ülkede bir festivali niçin yaparsın? Bu ülke kültürünü ve topraklarını tanıtmak için, ülke sinemasını ve sanatsal ürünlerini pazarlamak için. Sen kendi ürünlerini bi kenara atıp ne kazanacaksın? Sonra kendi ürünlerini diğer ülke festivallerinde tanıtmaya yarıştırmaya pazarlamaya kalkacaksın. Pazar var zaten burada. Ben bunu anlamakta zorlanıyorum.
Şimdi gelelim işin işleyiş biçimine; biz uzun zamandır Antalya’nın zaten Venedik veya Cannes Film festivali olması için ulusal yanına uluslar arası bölümü koymak için uğraştık. Antalya muhteşem bir tarihi dokuya sahip. Neden olmasın dedik. Sinemacılarımız diğer dünya sinemacıları ile tanışsın filmleri izlesin , market bölümünde alım satım olsun istedik.Hakkını verelim en açık davranan da Menderes Türel oldu. Hemen atılım yapılıp geçmişte bir çok yıldız davet edildi, market açıldı. Ama bir gün açıklama yapıyor ve ‘’Ulusal bölüm kaldırılıyor ‘’
Festivaller kimindir?
Kim üretiyorsa onundur. Ayrıca bunu kiminle konuştun? Kimseyle konuşmadın. Basın toplantısı düzenliyor ve en acısı da şu sektör kurum ve kuruluşlarından ne bir insan ne de bir temsilci davet edilmiyor. ‘’ siz benim için önemli değilsiniz anlamı ‘’taşır ki Menderes bey’in böyle düşündüğüne gerçekten inanmak istemiyorum. Çünkü politikacılığının dışında sanatçı adamdır. Piyano çalan, müzik yapan sahneye çıkan bir insan. Şu ana dek diyaloğumuzda iyiydi. Bu akıl nasıl böyle bir insana dönüştü anlamak zor. Antalya film festivalini geldiği nokta bu.
Şimdi ne olacak?
Işıkçısından yıldızına, sağcısından solcusuna, herkes ilk kez söz birliği etti ve ortak paydada birleşti: ‘’ biz buna asala onay vermiyoruz ‘’
Gelinen nokta bu mu?
Gelinen nokta bu. Gerçekten tek bir siyasal çatlak bile yok. Bu parti veya siyasal söyleme meselesi değil bu sinema meselesi ve biz buna izin vermeyeceğiz.
Yaptırımınız ne olabilir ?
Sinema denilince bu ülke de akla Ukraynalı sanatçılar akla gelmiyor. Türkan Şoray, Nuri Bilge Ceylan, Semih Kaplanoğlu gibi bir çok isim var . Tehtidkar olmak haddimize değil ve zaten sanat öyle bir argümanı kullanmaz o politikacıların işidir . Biz Ulusal bölümü yaşatmak için tüm yolları deneyeceğiz.
Reis. Antalya Film Festivalini festival yapan korteje katılan Yeşilçam emektarları yıldızları , katılan filmler ve semtler yayılmış yerli film gösterimleriydi. Şayet meslek birlikleri söz birliği yapar ve festivali protesto ederse, davetliler Antalya ya gitmezse, Uluslararasına secilen film eser ve telif sahipleri de protesto edip katılmazsa ölü doğan bir karar olmaz mı?
Ben tersini düşünüyorum. Sanatçı üretmek ve sahnelemekle sorumludur.
Genel anlamda festivallere yorumun nedir?
Devlet politikasından söz etmiştim ya hani. Biliyor musun Cannes Film Festivali yönetimin başında 22 yıldır aynı ekip var. Berlin Film Festivali başkanı 11. Yılına girdi. Onları da devlet atıyor. Ama diyor ki ‘’ bu festival, devletimizin kültür politikasının yapısıdır. Bu şu şu kaynaklardan desteklenir ve kendi içinde özerk bir yapıya sahiptir ‘’ Sadece küçücük Cannes kasabasında ki festival bütçesi 134 milyon Avrodur.
Yani siz festivalin kaderini bir şirketin sponsorluğuna, kaymakamın valinin ya da belediye bakanının eline bırakırsanız yaşatma şansınız zorlaşır. Nitekim Malatya, Antakya , Edirne vs her yerde festivaller zorlanıyor ya da olamıyor.
Ben eczane açamam çünkü benden diploma isterler yeterlilik belgesi isterler. Ama adam yönetmen tanımaz, yurtdışını geçtim yurt içi festival bilmez. Yönetmen sorarız adını duymamış ama festival düzenlemeye kalkıyor. Bizde böyle maalesef.
Yeni sinema yasası neler diyor?
Ardahandan bir imam , Konya dan bir nalbur, bir makyöz ile Nuri Bilge Ceylan desteklemek için aynı kurula baş vuruyor. Binlerce senaryo içinde …Bu olmaz. Bu değişmeli . Şerif Gören gibi uluslar arası boyuttaki bu insanları ayırmak zorundasınız. Destekler artıp yaptırımlar yumuşaması gerek. Siyasallların baskısı , bürokratların baskısı ile ‘’ burada mama var ben de başvurayım ‘’ kapısına dönmüş. Özerklik şart.
‘’Yeşilçam sineması kapanırsa sessiz sedasız olacak. Asla gürültü patırdı çıkmayacak ‘’ diyordun. Hala sözün geçerli mi?
18-19 yıldır ayakta tutmaya çalıştığım bir yer burası. Hiç kar etmedi hep üzerine biz koyduk. Reklam çektim, film yaptım, işlettiğim bardan aktardım ve hayatta kaldık. Ancak bir halk, kendisine sunulan bir sanat mekanının değerini bilmiyorsa o mekan kapansın zaten. Demek ki ya halk o mekana layık değil, ya da mekan halka…
Sosyal medya da bir anket yaptık ve sorduk. ‘’Reis Çelik dediğimizde ilk aklınıza gelen filmi hangisidir? ‘’ sizce ne demişlerdir?
Bende merak ettim bak şimdi…
Katılanların % 40 ı IŞIKLAR SÖNMESİN , % 30 u HOŞÇAKAL YARIN, % 20 si LAL-GECE ve u da İNAT HİKAYELERİ dedi.
Şaşırmadım. 1996 yılı siyasal ve politik çalkantının en rezil dönemlerindendi. Köylerin yakılması boşaltılması, kürt adının tabu sayıldığı, faili meçhullerin sıradanlaştığı özel bir dönemde bu filmi yapmak cesaret isterdi. Buna karşın çok az kopya ile olağanüstü bir gişe yaptık. Polisin sinema kapısı önünde beklemesi, tedirginlik vs rağmen 260 bine yakın insan izledi.
Filmin bir başka özelliği ise Ertem Eğilmez vefatı sonrası ilk film ve ARZU FİLM EKOLÜ ne tam zıt bir yapımdı.
Müthiş bir cesaretti o zaman. Hem zıt film yapıyorsunuz hem de bu filmi.
Bugün olsa çeker miydiniz? Evet ise nasıl?
İnan bana aynı şeyi çekerdim. Çünkü Türkiye o filmde anlatılanları hala yerinde sayıyor. Bir arpa boyu yol gidemedik.
İlyas Salman’ın tükendiği bir zamanda Lal-Gece filminde sanki Türkiye yeniden keşfetti
İlyas Salman büyük bir oyuncu. Filmden sonra Avrupa keşfetti ve Gürcü sineması rol teklif etti. Oynadığı film Gürcistanın Yabancı film Oscarı için yarıştı. Bunlar değer. Kaybetmemek gerek.
Bir filmini hiç anmadık. Ama ben konuşmadan geçmek istemiyorum. Mülteci.
Bugün yaşadığımız sorunu biz 10 yıl önce fark edip konu ettik ama Recep İvedik bütün salonları kapadı. Olabilir ama benim filmimi çıkarıp İvedik oynamalarına dayanamadım. Filmi gösterimden çektim.
Yeni projeden söz eder misin? İlk olsun ama
Bu Eylül ya da Ekim ayında başlamayı düşündüğümüz ve Selçuk Yöntem’in çok şaşırtıcı bir rolde izleyeceğiniz bir filmimiz var.
Sen ilklerin adamısın. Donmuş Çıldır Gölü üzerinde İNAT HİKAYELERİ ne gala yapan buzdan Perde yapmak için donmuş göle grayder sokan adamsın. Umarım bu film de farklı ilkler barındırır ve ben huzurunda senin sayende tanıştığım ve 3 filminde oynayan TUNCEL KURTİZ ve bence kayıp bir deha TUNCER NECMİOĞLU nu saygı ile anmadan geçmeyeyim.
Ben teşekkür ederim ve bana bu değerleri anımsattığın içinde…