İngiliz kulübü Arsenal'de forma giyen Türk asıllı Aln milli futbolcu Mesut Özil, Hürriyet Gazetesi'nden Ayşe Arman'ın sorularını yanıtladı. Özil, Almanya Milli Takımını seçme sürecini de anlattı.
Ayşe ARMAN / HÜRRİYET
Almanya için oynuyorum Türkiye’yi kalbimde taşıyorum
Türk vatandaşlığı yerine Alman vatandaşlığını seçtin.
Zorlandın mı?
- Zorlanmaz olur muyum? Öyle ayaküstü verdiğim bir karar değildi.
Almanya’da doğmuş olmama rağmen başta sadece Türk pasaportum vardı.
O zamanlar çifte vatandaşlık yoktu.
Peki Alman Milli Takımı’nda oynamayı seçmen çevrende
nasıl karşılandı? Annen-baban ne dedi? “Evladım
yapma etme, Türkiye’deki akrabalarımızın suratına nasıl bakarız”
demedi mi?
- Ailem kararı bana bıraktı. Ama hepsinin görüşünü sordum ve
dinledim. Sonunda Almanya için karar verdim. Annem, Türkiye için
oynamamdan yanaydı. “Köklerin orası evladım” dedi. “Dedenler,
ninenler Türkiye’den geldiler!” Amcam da bu görüşteydi. Bana
Zonguldak’ı anlattı, oraya gittiğinde içinde kabaran duygulardan
söz etti. Ama ben hiç onun gibi hissetmiyordum! 17 yaşına kadar
sadece iki defa, yaz tatilinde Zonguldak’a gitmiştim. Tamam iyiydi
ama evimdeymişim gibi de gelmemişti.
Hayalim için Alman Milli Takımı’nı seçmeliydim
Baban peki? O ne dedi?
- Babam, amcama karşı çıktı. “Mesut Almanya’da doğdu. Almanya’da
okula gitti. Futbol oynamayı Alman takımlarında öğrendi. Bu yüzden
Almanya için oynamalı!” dedi. Abim Mutlu da babamı destekledi. Ama
onun gerekçesi farklıydı. “Türkiye’nin şimdiye kadar aldığı en
büyük başarı 2002 Dünya Kupası üçüncülüğü, Almanya’nın ise 1954,
1974 ve 1990’da dünya şampiyonluğu var” dedi. Kız kardeşim Neşe ise
“Ben Türkiye’nin formalarını daha çok seviyorum” dedi ve
gülümsedi.
Bayağı aile zirvesi olmuş...
- Evet. Sonra ben uzun uzun düşündüm ve aileme kararımı açıkladım.
Alman Milli Takımı’nda oynayacaktım. Hayattaki en büyük hayalim
olan üst düzey bir futbolcu olabilmek için bunu yapmam gerektiğini
düşündüm.
Konsolosluktaki memur nefretle yaklaştı
Ve babanla Münster’deki Türkiye Başkonsolosluğu’na gidip
Türk pasaportunu geri verdiniz...
- Evet. Kitapta bu kısmı detaylı anlattım. Konsolosluğa girmemizle
birlikte, Türk topraklarına ayak basmış olduk! Görevli memura geliş
nedenimizi söylediğimiz andan itibaren bize nefretle yaklaştı!
Bizden çok sonra gelmiş insanların işi bizden önce bitti. Sonunda
babam, “Sıra bize ne zaman gelecek? İsmimizin çoktan okunması
gerekiyordu” diye söylendi. Görevli, “Yarın gelin. Bugün
yetiştiremedim!” dedi. Ertesi gün yine gittik. Bekledik, bekledik,
bekledik... Ta ki babam memurun odasını hızla açıp bağırana kadar:
“Oğlum, pasaportunu geri vermeden burayı terk etmeyeceğiz!” Sesi
yükselmişti. Memur, kararımızı tamamen kişisel almıştı. Sonunda
işimizi zoraki olsa da yaptırabildik. İlk milli maçımdan önceki
günlerde, internet sayfamı hakaretler yüzünden kapatmak zorunda
kaldım. Oysa Almanya’yı seçme kararım, Türkiye’ye karşı alınmış bir
karar değildi. Almanya için oynamaya karar vermiş olmam, Türkiye’yi
kalbimde taşımadığım, kafamda bitirdiğim, kendimi Türkiye’ye ve
Türk insanına kapadığım anlamına gelmiyordu. Ama derdimi
anlatamadığım çok oldu.
Röportajın devamını okumak için TIKLAYIN