AMERİKA’NIN DEZENFORMASYON YASASI
ABD Dışişleri Bakanlığı “dezenformasyonla mücadele” yasamız yok dese de bu konuda hamleler yapmaktan çekinmedi. 2016 Amerikan seçimleri sonrası Rus müdahalesi olduğu ve Amerikan politik atmosferinin kutuplaşmasında önemli bir rol oynadığı düşünüldükten sonra dezenformasyona müsaade edildiği gerekçesiyle sosyal medya şirketleri Senato önünde ifade vermek zorunda kaldılar.
2016’nın “dezenformasyonla mücadele” konusunda kırılma yılı olduğunu söylemek gerekir. Irak savaşı zamanında güvenlik-özgürlük dengesinin ağır bir şekilde güvenliğe kayması sonucu NSA gibi istihbarat yapılarının herkesi (yani bütün Amerika’yı) izlediği ortaya çıkmıştı. O dönemde Amerikan devleti kültürel bir altyapı inşa etmediği için ABD kamuoyunda kişisel hakların ihlali hep bir yara olarak kaldı.
Şuan ise ABD’de işler değişti. Özellikle 6 Ocak kongre baskını sonrası ABD’nin liberal kesimleri, “aşırı sağın” yükselişinde dezenformasyonun rolüne ikna edildi. Trump gibi birinin bir daha seçilememesi için düşünce özgürlüğünden feragat etmek gerekiyordu.
Biden’ın “Doğruluk Bakanlığı”
Biden seçildikten sonra bu konuya epey vurgu yaptı. 6 Ocak olaylarıyla ilgili aşırı sağ gruplara operasyonlar giderek arttı. Dahası Irak savaşından önce kurulan İç Güvenlik Bakanlığı’nda “dezenformasyonla mücadele kurulu” oluşturuldu.
Muhaliflere göre bu kurul Biden’ın “Doğruluk Bakanlığı’ydı”. Yani George Orwell’in 1984 kitabında tüm bilgi akışından sorumlu sansür aygıtı. Bu kurul ortaya çıktığı andan itibaren neredeyse bizdeki dezenformasyon yasasından çok gürültü yaptı. Özellikle muhafazakar çevreden batının “düşünce özgürlüğü” temelli değerlerinin terk edildiği söylemleri yükseldi.
Asıl tepki ise kurulun başına getirilen Nina Jankowicz’e yöneldi. Jankowicz’in sansürü normalleştiren tutumu, beyaz erkek karşıtı paylaşımları ve aşırı sol ideolojik konumu zaten kurula karşı yüksek olan önyargıları daha da artırdı.
Jankowicz’in rolü sıradan bir liberalin çok ötesindeydi. Ondan beklenen sadece iç siyasette Trump taraftarlarını sansürlemesi değil aynı zamanda Rus trolleri susturmasıydı. Ukrayna savaşı başlamışken 2016’da ortalığı karıştıran trollerin aynı görevi başarmasına müsade edilemezdi.
Jankowicz bu iş için mükemmel biriydi. Rusça bildiği ve Rusya’da okuduğu gibi Ukrayna Dış İşleri Bakanlığı için danışmanlık da yapmıştı. Kariyeri tamamen “dezenformasyonla mücadele” alanına ayrılmıştı.
Eski Beyaz Saray Sözcüsü Jen Psaki de Jankowicz’in en kalifiye insan olduğunu söylemişti. Psaki doğru söylüyordu. Buradaki mesele Jankowicz’in kalifiye olmamasından ziyade sahip olduğu aşırı kimlik siyaseti takıntılı ideolojisini sıfır noktası kabul ederek kimin ne söyleyip söyleyemeyeceğine karar verecek olmasıydı.
Dahası sonradan doğruluğu ispatlanacak Hunter Biden’ın laptop meselesini “Trump kampanyasının ürünü” diye geçiştirmiş, sosyal medya sitelerinin sansürlemesini doğru bulmuştu. Seçimin kaderini değiştirecek bir konuda bilerek ve isteyerek dezenformasyon yaymış biri nasıl dezenformasyonla mücadele edecekti?
Jankowicz’e karşı tepkiler sadece muhafazakarlarla sınırlı da kalmadı. Demokrat parti içerisinde bile aykırı sesler yükseldi. Bu yüzden Dezenformasyonla Mücadele Kurulu 3 ayın sonunda feshedildi.
Yani özetle, ABD’nin de bu tarz bir sansür yasası arzusu vardı. Ancak oradaki politik dengeler gereği ne Cumhuriyetçiler ne de Demokratlar kendi lehlerine bir yasayı geçiremezlerdi. Bu nedenle Biden hükümeti yasa gerektirmeksizin bir kurulla bilgi akışını kontrol etmek istedi ama başarısız oldu.
Açıkçası bunun pek bir önemi de yok. Sosyal medya siteleri senatoya çağrıldıklarından beri sansür uygulamada epey rahatlar. Özellikle savaş başladıktan sonra internet ortamlarında çok daha ağır bir istihbarat nüfuzu var. Bu sayede internetteki istihbarat savaşları da iyice kızıştı.
Bu işin sadece Amerika ayağı. Mesela Fransa’da da sosyal medya yasası gündemde. Almanya “Ukrayna Donetsk’i bombalıyor” haberi yaptığı için 3 yıla kadar bir Alman gazeteciyi yargılıyor. Gerekçe ise dezenformasyon yayması.
Kısacası devletler pandemiyle birlikte dezenformasyonla mücadele adı altında düşünce özgürlüğünü kısıtlamayı pek sevdiler. Anlaşılan o ki dünyanın her yerinde bu konuda yeni adımlar izleyeceğiz.