Ahmet Hakan'ın Barış Atay'ı hedef alan yazısı ve bu yazının ardından Atay'ın gözaltına alınması, geçtiğimiz haftaya damga vurmuştu. Hürriyet Okur Temsilcisi Faruk Bildirici, bu olayı değerlendirdi. Bildirici, "Ahmet Hakan, Barış Atay’ın “haddinin bildirilmesini” isteyerek gazetecilik sınırlarını aşmış.", dedi.
Faruk BİLDİRİCİ / HÜRRİYET
Had bildirme işi
SANATÇI Barış Atay, Başbakanlık Müşaviri Yusuf Yerkel’in, dört yıl önce Soma’da tekmelediği madenciden özür dilemesi üzerine Twitter’da yazmıştı:
“Hepiniz ağlayarak özür dileyeceksiniz. O gün geldiğinde affedeni, acıyanı, yargılamaktan vazgeçeni de unutmayacağız! Yok öyle ‘torunlarla emeklilik, kavga istemiyoruz’ falan. Her şey yeni başlıyor. Bu ülkeye, insanına yaptıklarınızın hesabını vereceksiniz.”
Ahmet Hakan da bu sözleri alıntılayarak cumhurbaşkanı adayları Muharrem İnce ve Meral Akşener’e “Lütfen bu adama haddini bildiriniz” çağrısında bulundu. Bu yazının ertesi günü de polisler Barış Atay’ı gözaltına alınca Ahmet Hakan, sosyal medyada “Barış Atay’ı hedef göstermekle” suçlandı.
Frankfurt’tan e-posta gönderen Mustafa Demirkol adlı okur “Sayın Hakan yazısında hem davacı, hem davacı avukatı hem de savcı rolünü üstlenmiştir” diyerek, bu suçlamalara katıldığını belirtti. Abdullah Sarkaya, Selçuk Esen ve başka okurlar da Ahmet Hakan’ın “Atay’ı hedef gösterdiğini” savundu.
Okur Temsilcisi (Ombudsman) olarak konuyu inceledim. Barış Atay mesajında yargıda hesap sorulmasından söz etmiş, düşüncesini açıklamış. Şiddet çağrısı ya da yasa ve hukuk dışı bir unsur göremedim.
Ahmet Hakan ise bu düşüncesi nedeniyle “Atay’ın haddinin bildirilmesi” çağrısında bulunuyor. Açıkçası, TDK sözlüğündeki tanımıyla “sert bir karşılıkla uslandırılmasını, yola getirilmesini, cezalandırılmasını” istemiş oluyor.
Bir yazar, elbette eleştirebilir ama kimsenin düşüncesini dile getirmesine set çekmeye çalışamaz, sırf düşüncesini açıkladığı için uslandırılmasını, cezalandırılmasını isteyemez. Zira bir kişiyi yargılamak, hüküm bildirmek gazeteciye düşmez.
Ahmet Hakan, Barış Atay’ın “haddinin bildirilmesini” isteyerek gazetecilik sınırlarını aşmış. Düşünce ve ifade özgürlüğünü sınırlayan onca örnek varken böyle bir yazının İnce ve Akşener’den önce polisi yargıyı harekete geçireceğini, onu trol’lerin hedefi haline getireceğini tahmin etmek de zor değildi.
Gerçi Türkiye’de son yıllarda olağan hale geldi ama ben yine de hatırlatayım: Siyasetçilere neyi, nasıl yapacaklarını söylemek, yol göstermek, onlara akıl vermek de gazetecinin işi değildir.
Yazının devamını okumak için TIKLAYIN