Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, dünyaca ünlü dış politika dergisi Foreign Affairs'in son sayısında “Türkiye’nin Devri” başlığıyla yayımlanan mülakatında, “Türkiye; Avrupa, Asya, Orta Doğu ve Kafkaslar arasında bir köprüdür. Coğrafi ve jeopolitik bir bakış açısıyla Türkiye bu bölgeye aittir ve tüm komşularıyla tarihi ilişkileri vardır. Fakat değerler açısından baktığınızda Batı ile birlikteyiz” dedi.
Foreign Affairs dergisi Sorumlu Editörü Jonathan Tepperman’ın
gerçekleştirdiği mülakat, derginin Ocak/Şubat 2013 sayısında geniş
bir biçimde yer aldı. Editör Tepperman’ın Amerikalıların ve
Batı’nın Türkiye’yi nasıl yanlış anladıkları yönündeki sorusuna
Cumhurbaşkanı Gül, “Türkiye, Avrupa, Asya, Orta Doğu ve Kafkaslar
arasında bir köprüdür. Komşumuz olan ülkelerin her biri farklı bir
hükümet ve idare biçimine sahip. Türkiye’de bizim büyük çoğunluğu
Müslüman olan nüfusumuz, demokrasi, insan hakları ve serbest piyasa
ekonomisi ile yönetiliyor ve bu da bizi bölgemizde emsalsiz
kılıyor. Coğrafi ve jeopolitik bir bakış açısından baktığınızda,
Türkiye bu bölgeye aittir ve tüm komşularımızla tarihî
ilişkilerimiz vardır. Fakat değerler bakış açısından baktığınızda,
Batı ile birlikteyiz” şeklinde cevap verdi.
Cumhurbaşkanı Gül sözlerini şu şekilde sürdürdü:
“Geleceğe baktığımızda, neredeyse matematiksel bir kesinlikle
görüyoruz ki dünyanın ekonomi ve güç dengesi Asya’ya doğru kayacak.
Dolayısıyla siyasetin de kayması gerekir. ABD ve Avrupa’nın,
Türkiye’nin önemini anlamaya başlaması gerekiyor. Türkiye onlar
için daha önemli olabilmeli.”
“TÜRKİYE’NİN BÖLGESİNDE DAHA AKTİF OLMASI, AVRUPA’DAN UZAKLAŞMASI
OLARAK YORUMLANAMAZ”
Dışarıdan bakıldığında, Türkiye’nin son yıllarda kendi bölgesi ile
daha ilgili olmasını Batı’dan uzaklaşması şeklinde yorumlayan
kesimlerin olduğunu hatırlatan ve “Geleceğinizi hala Avrupa’da
görüyor musunuz?” şeklindeki soru üzerine Gül, “Bu eleştiri hiç de
adil değil. AB’ye tam üyelik için halen devam eden bir müzakere
sürecimiz var. Bizi tam üyeliğe götürecek tüm kapıları çalıyoruz”
dedi.
Gül “Türkiye’nin, Avrupa’nın bütün kurumlarında ve organlarında
rolü ve yeri vardır. Dolayısıyla Türkiye’nin bölgesinde daha aktif
hale gelmesi, bölgesel meselelerle ilgilenmeye başlaması,
Türkiye’nin politik tutum değiştirmesi veya kendisini Avrupa’dan
uzaklaştırması olarak yorumlanmamalıdır. Sürekli olarak AB
standartlarını benimsiyoruz. Dolayısıyla bu tür yorumları sığ ve
temelsiz buluyorum ve AB’deki dostlarımızın bu yorumları
Türkiye’nin üyeliğine ilişkin sorumluluklarından kaçmak için bir
mazeret olarak kullanıp kullanmadıklarını da merak ediyorum” diye
konuştu.
“AVRUPALILAR, DURGUNLUĞUN ÖNÜNE GEÇMEK İÇİN GENİŞ BİR STRATEJİK
VİZYON ÜRETEBİLMELİ”
Mülakatta, “Pek de misafirperver olmayan tavrı ve gerek ekonomik,
gerekse siyasi krizleri ile Avrupa hala katılmak istediğiniz bir
kulüp mü?” şeklindeki soruyu ise Gül, “Avrupa’nın şu an içinde
bulunduğu durumun geçici olduğunu düşünüyorum; eğer tarihe bakacak
olursanız, hiçbir ekonomik buhranın ilânihaye sürmediğini
görürsünüz. Geçmişte bu tür buhranların her birinin ardından
ülkeler ve kıtalar daha güçlü geri dönmüşlerdir. Bu, Avrupa için de
geçerli. Avrupalılar büyük hatalar yaptılar; ama bu hatalarından
ders çıkartarak yeni bir döneme gireceklerdir. Yine de, eğer Avrupa
uzun sürecek bir durgunluğun önüne geçmek istiyorsa, Avrupalılar
geniş bir stratejik vizyon üretebilmeli ve gerek topraklarını,
gerekse de sınırlarını kısıtlamaya çalışmamalılar. Pek tabii ki,
AB’nin genişleme süreci farklı bir yapıda devam edebilir.
Bugünlerde mevcut AB yapısı sorgulanıyor, belki yeni bir
kompozisyon da tasarlanabilir” diye cevapladı.
“SURİYE’DEKİ PROBLEM TÜRKİYE İLE SURİYE ARASINDA İKİ TARAFLI BİR
MESELE DEĞİLDİR”
Türkiye’nin, Ekim ortasında, Rusya’dan Suriye’ye silah taşıdığından
şüphelenilen bir uçağı indirmesinin tansiyonu nasıl yükselttiği
şeklindeki diğer soruya Cumhurbaşkanı Gül şu sözlerle cevap
verdi:
“Suriye’deki problem Türkiye ile Suriye arasında iki taraflı bir
mesele değil. Türkiye ile Suriye arasında bir çıkar çatışması veya
hesaplaşma da mevzubahis değil. Suriye’deki sorun rejimin meşru
talepleri olan halka uyguladığı ağır insan hakları ihlalleridir. Bu
da sorunu tüm uluslar arası toplum ile ilişkili hale getiriyor.
Tabii ki, Türkiye’nin Suriye’ye komşu olması ve bu ülke ile 900
kilometrelik bir kara sınırına sahip olması, sorunun Türkiye için
sonuçlarını daha farklı kılıyor. Mesela, Suriye’deki sorunlar
dolayısıyla Türkiye’ye gelmiş 150 bin Suriyeli var. Suriye’deki
mevcut durum güvenlik sorunlarına ve sınır çatışmalarına yol
açıyor. Sınırımızda rejim güçleri ile muhalifler arasındaki
çatışmalar da tabii ki bizi etkiliyor. Krizin en başından beri,
Suriye’de kontrollü ve düzenli bir değişimden yana olduk. Olayların
gidişatı ile birlikte, Türkiye’nin hür dünya ile birlikte Suriye
halkını ve taleplerini desteklediğini net bir şekilde herkese ilan
ettik. Fakat başından beri, hem Rusya ve hem de İran’ın daha fazla
kan akmasının önüne geçilmesi için Suriye’deki değişim sürecine
dâhil edilmeleri gerektiğini savundum. Özellikle de Rusya’nın hak
ettiği muameleyi görmesi gerektiğine inanıyorum.”
“SURİYE’DE, RUSYA DA İŞİN İÇİNDE OLMALI”
Rusya’nın Beşar Esad’ı iktidarda tutmak için elinden geleni
yaparken sürece nasıl dahil edilebileceği sorusuna Cumhurbaşkanı
Gül, “Rusya, Libya’da Batı’yı destekledi, fakat daha sonra Ruslar
geçiş sürecinin dışında tutuldular. Dolayısıyla Suriye’de, Rusya da
işin içinde olmalı, geçiş sürecinin bir parçası olacağının ve
mülahazalarının dikkate alınacağının garantisini alabilmeli” diye
cevap verdi.
“Yeni bir Suriye hükümetinin Filistin konusunda güçlü bir tavır
takınması gerektiğini vurguladınız. Neden?” sorusu üzerine
Cumhurbaşkanı Gül, “Filistin sorunu, çok uzun bir süre boyunca
Suriye rejiminin halkı gözündeki meşruiyetinin en kritik
sütunlarından bir tanesiydi. Dolayısıyla yeni Suriye rejiminin de
ülkelerinin bağımsız, hükümran ve halkının taleplerine göre hareket
eden bir ülke olduğunu gösterebilmesi için Filistin ile olan
irtibatını sürdürmesi gerekiyor. Böylesi bir tavır, aynı zamanda,
Rusya, İran ve Çin gibi ülkelere yeni Suriye rejiminin uzaktan
kumandalı olmadığı mesajını da verecektir” şeklinde konuştu.
SURİYE ÇERÇEVESİNDE TÜRKİYE’NİN ABD VE NATO İLE İLİŞKİSİ
Türkiye’nin, ABD ve NATO’nun Suriye meselesinde, özellikle de işin
askeri boyutunda pek bir şey yapmıyor olmalarından dolayı hayal
kırıklığı yaşayıp yaşamadığı yönündeki bir soruya cevaben
Cumhurbaşkanı Gül, Ekim ayında vatandaşlarımız Suriye’den açılan
top ateşi sonucu hayatlarını kaybettiğini ve bu olaydan sonra NATO
ile ABD’nin dayanışma mesajlarının samimi olduğunu düşündüğünü
söyledi. Cumhurbaşkanı Gül, “NATO’nun iç yapılanması içinde
Suriye’de kimyasal veya diğer balistik silahların kullanılması
durumunda yapılacaklara ilişkin teknik hazırlıklar yapılmıştır.
Fakat şu anda Suriye ile savaş halinde değiliz ve dolayısıyla
Batı’dan da daha fazla bir adım beklemiyoruz. Öte yandan Türkiye
ile Suriye’nin askeri güçlerini karşılaştıracak olursanız, elde
edeceğiniz sonuçlar yeterince fikir verici olacaktır” diye
konuştu.
“ULUSLARARASI TOPLUMUN SURİYE’YE İLİŞKİN TAVRI RETORİĞİN ÖTESİNE
GEÇMELİ”
Türkiye’nin, Libya’da olduğu gibi, çatışmaların sona erdirilmesi
için çok taraflı bir operasyon mu yoksa uçuşa yasak bölge, insani
koridor veya tampon bölge gibi daha kısıtlı önlemler mi öngördüğü
yönündeki soruyu ise Gül, Libya’daki gibi açık bir dış müdahaleyi
meşru bulmadığını ifade ederek cevapladı. Cumhurbaşkanı Gül şunları
kaydetti:
“Fakat yine de şunun da altını çizmem gerekir ki, uluslararası toplumun Suriye’ye ilişkin tavrı retoriğin ötesine geçebilmelidir. Bundan bir buçuk yıl önce, kriz ilk patlak verdiğinde, düzenli bir değişim için çok çalıştık. İletişim kanalları tesis ettik, rejimle irtibatımızı devam ettirerek kendilerini değişime zorlamaya çalıştık. Ve o zamanlar, gayet iyi hatırlıyorum, Batılı bazı dostlarımız bize bu yöntemi devam ettirmemiz için zaman vermeye hiç de istekli değillerdi. Dolayısıyla bugün daha da anlamlı hareket etmelerini arzu ediyorum.”
“Türkiye bugün Suriyeli isyancıları silahlandırmaya yardımcı
olmak için Suudi Arabistan ve Katar ile iş birliği yapıyor mu?”
şeklindeki soru üzerine Gül, “Hayır. Komşu bir ülke olduğumuz için
kapılarımız Suriye halkına açık. Kendilerine kucak açıyoruz ve
ihtiyaçları olan tüm insani yardımı sağlıyoruz” dedi.
“TÜRKİYE İLE İSRAİL ARASINDAKİ MEVCUT DURUM, İSRAİLLİLERİN TERCİH
VE HATALARININ SONUCUDUR”
“Türkiye ile İsrail arasındaki ilişkiler iyi iken, iki ülke de bu
durumdan faydalanıyor gibiydi. Bugün ilişkiler iyi değil ve iki
ülke de bu durumdan zarar görüyor gibi. Fakat Türkiye’nin İsrail’le
ilişkileri iyileştirmek için istediği şartlar, özellikle de Gazze
ablukasının kaldırılması, karşılanması zor şartlar gibi. Bu durumda
İsrail ile uzlaşma bağlamında öngörünüz nedir?” sorusu üzerine
Cumhurbaşkanı Gül şunları kaydetti:
“İlk olarak, Türkiye ile İsrail arasındaki mevcut durum
İsraillilerin tercihlerinin ve yaptıkları hataların bir sonucudur.
Bunu bütün dünya biliyor. İsrail’in müttefikleri bile, bunu
İsrail’e söyleyemiyor, ama bize açıkça söylüyor. İkincisi,
Türkiye-İsrail ilişkilerinin mevcut durumu askeri opsiyonlarımızı
veya silahlı kuvvetlerimizi etkilemedi. Evet doğru, geçmişte
kendilerinden insansız hava araçları satın almıştık ve bunların bir
kısmı halen elimizde. Diğer alımlar ise ya iptal edildi ya da
gerçekleşmedi. Fakat herkesin net bir şekilde bilmesini isterim ki,
Türk Silahlı Kuvvetleri şu veya bu şekilde İsrail’e bağımlı
değildir, İsrail’e ihtiyaç duymaz. İsrail ile olan mevcut ilişki
seviyemiz nedeniyle Suriye konusunda bir zafiyet veya kapasite
düşümü de söz konusu değildir.”
“GAZZE ABLUKASININ KALDIRILMASI GEREKTİĞİ NOKTASINDA HERKES
HEMFİKİRDİR”
İsrail’le ilgili soru üzerine de Gül, “İsrail’in Türkiye’ye karşı
hatalarını düzeltmek ve tazmin etmek yolunda bazı girişimleri oldu,
fakat tüm bu girişimler İsrail’in kendi iç siyasi gelişmeleri
yüzünden nihayete ulaşamadı. Gazze ablukasına gelince, bu da sadece
Türkiye’ye ilişkin bir mesele değil. Gazze ablukası, herkesi AB, BM
ve ABD’yi ilgilendiren bir meseledir, çünkü herkes bu ambargonun
kaldırılması gerektiği noktasında hemfikirdir” dedi.
Cumhurbaşkanı Gül, “Fakat burada bir şeyi tekrar ifade etmeme ve
altını çizmeme izin verin: Türkiye ve Türkiye Cumhurbaşkanı olarak
ben, İsrailliler ile Araplar arasındaki barış sürecine katkıda
bulunmak için çok çalışıyoruz ve elimizden gelen her şeyi
yapıyoruz. Fakat İsrail yönetiminin çok miyop bir stratejik bakış
açısı var. İsraillilerden istediğimiz, Türkiye’nin dostluğunun
kadrini bilmeleridir” diye konuştu.
TÜRKİYE’NİN, İRAN’IN NÜKLEER PROGRAMI HUSUSUNDAKİ TAVRI
Türkiye’nin, İran’ın nükleer programı konusunda bölgedeki diğer
ülkeler veya Batı ülkeleri kadar endişeli görünmemesinin nedenini
soran Foreign Affairs sorumlu editörüne Cumhurbaşkanı Gül şu cevabı
verdi:
“Türkiye hiçbir komşu ülkenin nükleer silahlara sahip olmasını istemez. Türkiye, kendinde olmayan silahların komşularında olmasını kabul etmeyecektir. Bu meseleyi hiçbir şekilde küçümsemiyoruz. Fakat biz daha gerçekçiyiz ve ihtiyacımız olan şey bu meseleye daha kapsamlı bir çözüm ve yaklaşımdır. Burada önemli olan şey İsrail’in bölgedeki güvenliğini garanti altına almaktır; fakat bu garanti ile birlikte gelmesi gereken diğer adım bölgedeki tüm benzer silahların ortadan kaldırılmasıdır. Bu da ancak barış ile mümkün olabilir.”
“Bu durumda söylemeye çalıştığınız şey İran’ın nükleer
programını durdurmanın yolunun İsrail’in silahsızlandırılmasından
geçtiği mi?” şeklindeki soruyu Cumhurbaşkanı Gül, “Ben öyle
görüyorum, çünkü bu yol haritası Orta Doğu’nun bütün dünyayı
etkileyen köklü problemlerinin çözümüne yardımcı olabilir” diye
cevapladı.
“HATALI UYGULAMALAR, TÜRKİYE’NİN REFORM VE DEMOKRATİKLEŞME SÜRECİNE
GÖLGE DÜŞÜRMEMELİ”
Foreign Affairs temsilcisinin, “Bazı yabancı ve Türk gözlemciler,
Türk hükümetinin demokratik süreçte geride kalmaya başladığı
endişesini dile getiriyorlar. Yakın zamanlarda gazetecilerin
tutukluluklarına ve Kürt parlamenterlerin yasaklanmalarına
getirdiğiniz eleştiriler, bu endişeleri paylaştığınız anlamına mı
geliyor?” sorusuna cevaben Cumhurbaşkanı Gül şunları söyledi:
“Türkiye’de demokrasinin geriye gittiği kesinlikle doğru değil.
Tam tersine, ilerliyoruz ve her gün köklü reformlar gerçekleşiyor.
Tabii ki, uygulamada bazı hatalar var ve ben de bu yüzden bu
hatalara dikkat çekmek istedim. Bu hatalı uygulamalara dikkat
çekmek istedim, çünkü bunların reform ve demokratikleşme sürecinin
üzerine gölge düşürmelerine izin vermek istemiyorum. Mesela siz
gayet doğal olarak bu konuda bir soru sordunuz. Türkiye’nin üzerine
gölge düşmesi derken bahsettiğim şey tam da bu. Bu durum beni çok
üzüyor; işte bu yüzden de ne zaman bir hatalı uygulama görsem hemen
o anda uyarıda bulunuyorum.”
“ÖNEMLİ OLAN KÜRESEL GÜÇ OLMAK DEĞİL, STANDARTLARINIZI EN ÜST
SEVİYEYE ÇIKARMAKTIR”
Pek çok küresel güç ekonomik kriz ve siyasi tıkanma sebebiyle daha
da güçsüzleşirken Türkiye’nin ekonomisinin de nüfusunun da büyüdüğü
ifade edilerek, “Türkiye yükseldikçe uluslararası alandaki rolünün
nasıl artacağını düşünüyorsunuz?” şeklindeki bir soru üzerine
Cumhurbaşkanı Gül, “Önemli olan ‘küresel güç’ olmak değildir.
Önemli olan bir ülkenin kendi standartlarını çıkarabileceği en üst
seviyeye kadar çıkarması ve devletin vatandaşlarına refah ve
mutluluk verebilmesidir. Standartlar derken kastettiğim de
demokrasi ve insan hakları standartlarıdır. Türkiye’nin nihai amacı
budur. Standartlarınızı yükselttiğinizde ekonominiz çok daha
güçlenir ve gerçek bir yumuşak güç olursunuz” dedi.
Cumhurbaşkanı Gül, “Bütün bu bilgi birikimini oluşturmaya, standartlarınızı yükseltmeye ve gerçekleştirmeye başladığınızda, diğer ülkeler de sizi dikkatle takip etmeye başlarlar; onlar için bir ilham kaynağı olursunuz. Ve bu aşamaya geldiğinizde, önemli olan sert gücünüz ile yumuşak gücünüzü bir araya getirebilmek ve erdemli bir güç olabilmektir. En yakınlarınız, bölgeniz ve bütün bir dünya için” diye konuştu. İHA