Sözcü gazetesinin magazin eki Şık'ta 2 yıldır köşe yazıları kaleme alan Nilay Örnek, bugünkü yazısıyla okurlarına veda etti.
İşte, Örnek'in kişisel blogunda tamamını yayınladığı o veda yazısı:
"20 sene bilfiil gazeteci ol, işsizliğinin ikinci günü sorarlar: Ne iş yapıyorsun? “Gazeteciyim” dersin, hemen o lanet soru gelir: “Nerede?”
Allah için çalıştığım gazetelerden hep tatlı vedalarla ayrıldım. Kimi zaman çok ihtiyaçları varmış gibi tazminatımı da bıraktım -pişmanım:)- Ama hiç bu kadar medenisi olmamıştı; işte size veda yazım.
Pearl Jam’in 20’nci yıl belgeselinin başında, grunge müziğin
doğuşunda bir şekilde büyük etkisi olmuş solist Andrew
Wood‘dan özellikle bahsedilir.
24 yaşında, ‘aşırı doz’ nedeniyle hayatını kaybetmiş olsa da büyük
iz bırakmış Wood’un ardından şu denir:
“O gerçek bir yıldızdı. Onun için, onu kaç kişinin izlediğinin
önemi yoktu. Bir kişi bile izliyor olsa sahneye çıktığı anda
performansını sonuna kadar sergilerdi.”
Michael Jordan hakkında yazan Wright Thompson’in dediği gibi
“Sevildiği kadar, nefret edilmesinin nedeni de bu başarma
hırsı. Basketbolcu değil, yer silen biri olsaydı da onun en
iyisi olacaktı.”
KİM İÇİN? KENDİMİZ İÇİN
Bazen sizin de “Bunu ne için, kim için yapıyorum?” dediğinizden
eminim.
Emeklerimizin karşılığını alamadığımız bir dönemde yaşıyoruz
çünkü.
Çoğumuz Wood kadar yetenekli olamayabiliriz, bir Jordan da değiliz.
Ama bazılarımızın ortak bir yönü var; ne yaparsak onu iyi
yapmayı kafamıza koymuşuz. Bir kişi bile izlese, bu çok sabır da
gerektirse, yapabileceğimizin en iyisini yapmak zorundayız.
Her şeyin kolayına kaçmak, vasatla yetinmek, sulandırmak,
çarpıtmak, hile karıştırmak her zaman mümkün; çok daha kolayı. Ama
yapamayız.
Kim için?
İlk önce kendimiz için, öyle yapsak mutsuz olacağımız, kendimiz
olmayacağımız için.
BURADAKİ SON YAZIM
Bu, Sözcü/Şık’taki son yazım.
George Lois, “İş hayatında tek hedefiniz sevdiğiniz işi yapmak (ve
bundan para kazanmak) olmalı. Sevdiği işi bulmuş olan
kutsanmıştır!” der.
20 yıldır medyadayım. Maddi hiçbir birikimim yok! Ama kendimi hep
kutsanmış hissettim. Burada iki yıldır, editörlük ya da yöneticilik
gibi başka görevlerim olmadan ilk defa köşe yazıyordum.
Ve bu bana çok iyi geldi.
Kendimi de gördüm, yazdıklarımın başka insanlara iyi geldiğini
de…
SEVDİYSEN ‘PAYLAŞ’ BENCE
Eğitimle, turizmle, sivil toplum kuruluşlarıyla, coğrafi
işaretlemeyle, köylüyle, toplumsal yorgunluklarımızla, tasarımla,
adaletsizlikle, sanatla, görünür ya da görünmez hislerimizle,
doğayla, gustosuzlukla, arıcılıkla, iyi beslenmeyle, inşaat
çılgınlığımızla, tiyatroyla, kentsel
dönüşümle-dönüştüremediklerimizle, ‘sadece bu ülkede olduğu için’
popüler olmayan iyi ve doğru insanlarla, onların projeleriyle,
kabız entelektüellerle, bilimle ilgili yazdım.
Şükür, bunları çok okunan bir gazetede yazdım.
‘Böyle de bir şey var’ diyerek haber verdim, farklı olanı
işaret ettim..
Umuyorum ki, riyakârlığa, cahilliğe, muhafazakârlığa, betona,
korkaklığa ve adaletsizliğe karşı tavrımı bir nebze olsun
gösterebildim.
Senaryosunu yazdığı tiyatro oyunlarınını sahnelemek, filmlerini
çekmek için tarlada çalışan, New York Film Festivali’nde bile ödül
alan Arslanköy Kadınlar Tiyatro Topluluğu’nun kurucusu, Ümmiye
Koçak, “Niye bütün bunları yaptınız?” dediğimde, “Çünkü bizler
de vardık ve takdir edilmek istiyorduk güzel
yavrum” demişti. http://wp.me/p79ANb-pp
Ümmiye Hanım gibileri görmek, göstermek, ona sarılmak istedim işte;
Türkiye’nin bu hepimizi aşağı çeken gündeminde…
O ‘NEREDE?’ SORUSU YOK MU?
Son yıllardaki gerilimli ortam nedeniyle ilk işimden olduğumda
insanlar, belki de sonrasında yüzlerce gazetecinin daha işsiz
kalacağını hesap edemediklerinden, belki sırf o an içlerinden
geldiğinden, belki de öylesine, ‘gaz veriyorlardı’; helal olsundu
bize, kiramızı bile öderlerdi.
Kimse kiramı ödemedi:)
Öyle bir meslek ki bizimkisi, 30 yıl öğretmenlik, doktorluk,
mimarlık yapma yine de sorsalar öğretmen, doktor ya da
mimarsın!
Oysa 20 sene bilfiil gazeteci ol; işsizliğinin ikinci günü
sorarlar:
– Ne iş yapıyorsun?
– Gazeteciyim.
– Nerede?
– ….
– Ah o “Nerede?” yok mu?!
Hem böyle nankör, hem de maşallah herkese kucak açan, titr
kazandıran bir meslek bizimkisi. Nerede, neyi, nasıl yazdığın da
önemli değil; bir gazete ya da dergide azıcık kafa gösterdin mi,
‘hemmen’ yaz sosyal medya profiline: Gazeteci!
Şimdi mesleğimiz biteyazarken, bu kadar meslektaşım cezaevinde ya
da işsizken yine imtina ediyorum, “Gazeteciliğin
neresindeyim?”.
VEDA MI DEDİNİZ?
Birileri bana absürt bir şey yaptığında çok nadir anında ‘taşı
gediğine koyan’ bir yanıt verebilirim. Bu yüzden sonra kendimi
hakkedileni söylerken hayal ederim.
Yine bu yüzden, öleceğimi mesela 15 gün önceden bilmek
istiyorum ki, gereken insanlara ‘dan dan’ tüm söyleyeceklerimi
söyleyeyim!
Ama şuraya bir veda yazısı bile yazamıyorum, çünkü işini kaybetmiş
bir insanın değil, çok sevdiği yaz kampından ayrılan bir çocuğun
ruh hali var üzerimde. Buradaki iki yılım, yazdıklarım ve
okuyanlarla ilişkim çok ‘can’dı çünkü.
Buna vesile ve yoldaş olan herkese, çalışma arkadaşlarıma teşekkür
eder, öperim.
Bir de her işsiz gazeteciye “Blog aç” diyenler, nasıl para
kazanılıyor söylerse sevinirim:)"