Eren, savcının mütalaasına ilişkinse şunları söyledi...
Konuştuğumuz ana husus, avukat bulamamaları ile ilgiliydi. Aileden 20 küsür şüpheli vardı. Avukatların milyonlar istediğini söylediler. Konu bir şekilde buradan çıktı.
Arif Bey, biz asla aileyi şeytanlaştırmak gibi bir tutum içerisinde olmadık. 14 Eylül Cuma günü aradılar, 15 Eylül Pazar günü baroyu açtık ve görüştük. 'Çocuklarımız okula gidemiyor' dediler. Kim buna sessiz kalabilir? O çocukların Narin’den farkı nedir?
Gerçekten mağduriyet ifade edildi. Ben de kendilerinden rica da bulundum. 'Kamuoyunda bir algı oluştu, ama ben buna sebep vermedim. Kendinizi sorgulamanız gerek' dedim. 'Lütfen biliyorsanız söyleyin' dedim.
Şebnem Korur Fincancı, saygı duyduğum birisi, 'Diyarbakır Barosu işkence için gereğini yapmalıydı' demiş. Size bir telkinde bulunmadılarsa, ben o suç duyurusunu nasıl yapayım?
Aile bize gelir ve 'Cezaevinde kötü muamele gördük' der. Ancak bize bu konuda soruşturma ya da suç duyurusu yapmamız konusunda herhangi bir talepte bulunmayacaklarını ifade ettiler.
Cezaevinde akrabalarına işkence yapıldığını söylediler. 'Tamam, kolluk aşamasında anlatırız ama bu cezaevinde çok zor' dediler. Enes’in cezaevinden götürüldüğünü, kendisine işkence edildiğini, dişlerinin çekildiğini iddia ettiler.
Şunu da iddia etmiyorum: 'İşkence yoktur' gibi bir şey söylemiyorum, hukukçuyum.
17 Eylül’de şunu söyledim: 'Cezaevinde böyle bir iddia varsa, İnsan Hakları Merkezimiz ile bu sürece dahil olacağız. Ama özel avukatlarınız var.' dedik. Avukatları da bize geri dönüş yapmadı.
Diyarbakır Barosu, eğer işkence iddiasına dair mağdur veya yakınlarından bir talep olursa gereğini yapar.
Baran Güran ile 24 Eylül’de yine görüştük. Dertlendi. Şimdi meslektaşlarıma soruyorum: 16, 23, 24 Eylül’de görüştük. Peki beni neden azlettiler, biliyor musunuz?
24 Ekim’de. Hukukçu olarak çıktığım tek program, Armağan Çağlayan’ın programıydı. O programda, 'Maalesef bu dosyada küçük çocukların da alet edildiğini' söyledim. İşte bu sebepten dolayı beni azlettiler.