Habertürk'ten Murat Bardakçı'nın "Tövbe tövbe! Atatürk filmi meğerse olumsuzluklarla, şiddet ve korku örnekleri ile doluymuş!" yazısı...
Aylardır gündemde olan, Disney+ platformunun yayınlamaktan vazgeçmesi üzerine kıyametler kopartılan ve başta Ertuğrul Özkök ile Fatih Altaylı olmak üzere çok kişinin Kerbelâ Mersiyesi dinleyen İranlılar gibi gözyaşları akıtarak izlediği “Atatürk” filmini nihayet önceki gün seyredebildim...
Ama çok uğraşmama, herkes gibi gözyaşı dökmeye hayli çabalamama rağmen maalesef şöyle hüngür hüngür bir türlü ağlayamadım! Zira, film daha başlamadan önce ekranda beliren bazı yazılar beni hayretlere garketti, hem hissiyatımı, hem de anlayışımı perişan etti ve düştüğüm şaşkınlık ağlamama mâni oldu!
Hani sinemalarda ve TV’lerde yerli yahut yabancı bütün filmlerin başına kanun gereği bazı uyarılar konur, küçük izleyiciler için uygun yaş sınırı gösterilir ve filmde şiddet, korku, cinsellik, çıplaklık, uyuşturucu, kaba ve argo dil yahut olumsuz örnek oluşturabilecek davranışlar mevcut ise bunlar seyirciye peşinen hatırlatılır ya...
Daha en başta peşpeşe yeralan dört farklı uyarıya göre Atatürk filmi meğerse altı yaş üzeri çocuklar içinmiş, yani küçüklere seyrettirmek doğru olmazmış, on yaşın altındaki çocuklar da tek başlarına değil, aileleri ile izleyebilirlermiş! Üstelik filmde hem “şiddet ve korku unsurları”, hem de “olumsuz örnek oluşturabilecek davranışlar” varmış, yani haftalardan buyana yere-göğe koyamadığımız film meğerse pek öyle pîr ü pâk değilmiş!
İşte şimdilerde medâr-ı iftihârımız ve gözümüzün nûru olan ve haftalardan buyana yere-göğe konamayan Atatürk filminin öncesinde ekranda beliren bu uyarıları görünce bütün hayallerim yıkıldı, donakaldım, elim-ayağım tutuldu, göz pınarlarım kurudu, gözyaşlarım çakıltaşına döndü ve ne kadar uğraşsam da mümkün değil, bir türlü ağlayamadım! “Şiddet”, “korku” ve “olumsuzluk” iddiaları üzerine ardarda belki binlerce estağfirullah çektiğim için de ne filmin sahnelerini anlayabildim, ne de konuşmaları!
BU İŞ KİMİN MARİFETİ?
Şaka bir tarafa, bu işin kimin marifeti olduğunu ciddî şekilde sorgulamamız gerekir!
Düşünün: Seneler boyu Atatürk filmi çekme hasreti ile yanıp tutuşuyor ve böyle bir filmi nihayet yapabildiğimize inanıyoruz; o prodüksiyonu yere-göğe koyamıyoruz, gayet yoğun bir halkla ilişkiler faaliyeti ile dört bir yanda reklâmını ediyoruz ama en başına ana okulundan itibaren Atatürk’ü öğrenerek yetişen küçüklerin ve ilkokul talebesinin filmi izlemelerinde mahzur olabileceği, hattâ filmin yetişkinleri bile olumsuzluklara sevketme ihtimalinin bulunduğu yolunda uyarılar koyuyoruz...
Devletin kurucusunun hayatını konu alan filmin seyircisini “Şimdi şiddet, korku ve “olumsuzluklar göreceksiniz” diye şaşırtıp hiddetlendirmek ve bir yerde devletin kurucusuna da hakaret edercesine onu töhmet altında bırakmak yerine filmin başına “Genel izleyici kitlesi içindir” ibâresini yerleştirmek nedense akıl edilmemiştir!
Atatürk hakkında bu sözler sinema dışında söylense, meselâ adamın biri kalkıp da “Atatürk’ün hayatında korku, şiddet ve olumsuzluklar vardır” diye birşeyler geveleyecek yahut yazacak olsa savcılar büyük ihtimalle devreye girer ve bu sözleri edeni koruma kanununa muhalefet ettiği gerekçesi ile ifadeye çağırırlar!
Malûm uyarılar onbinlerce izleyicinin dikkatini çekmemiş olabilir ama film hakkında sütunlar dolusu güzelleme yarışına giren gazeteciler bu saçmalığı niçin farkedememişlerdir dersiniz?
Film boyunca hiç durmadan akıttıkları gözyaşları önlerindeki dev ekranı görmelerine engel teşkil etmiş olmalı!