Yaklaşık bir ay sonra asrın felaketi olarak adlandırılan, Türkiye’nin en karanlık gecelerinden biri olan 6 Şubat Kahramanmaraş merkezli depremlerin birinci yılına gireceğiz. Bu depremlerde 50 binden fazla insan hayatını kaybetti, yaralı sayısı ise 100 bini geçti. Adıyaman’ın en iyi otellerinden biri olarak bilinen İsias Otel o depremlerde yıkıldı, KKTC’den gelen sporcu çocuklar ile rehberlerin de aralarında bulunduğu 72 kişi hayatını kaybetti.
Bu facianın ardından 1990’ların başında Bozkurt ailesi apartman olarak inşa edilen binanın sonraki yıllarda otele dönüştürüldüğü ortaya çıktı. Konut olarak planlanan yapının işlevi 2001’de İsias Otelcilik Turizm ve Taşımacılık İnşaat Ticaret Sanayi Anonim Şirketi'nin kurulmasıyla değiştirildiği; Kültür ve Turizm Bakanlığı’ndan işletme belgeli konaklama tesisindeki oda sayısı 37’den 2005’te 66 odaya, otelin kapasitesi ise 132 yatağa yükseltildiği öğrenildi.
Otelin sahibi Ahmet Bozkurt dahil 5’i tutuklu 11 sanığın yargılanmasına 3 Ocak’ta başlandı, duruşmalar 4 gün sürdü. Dava 26 Nisan’a ertelendi. Müşteki avukatlarından Yiğit Gökçehan Koçoğlu MedyaTava’ya konuştu. Sanıkların olası kasttan ceza alması gerektiğini vurguladı. “Bunun için elimizden geleni yapacağız. Bu dosyada olası kasttan karar çıkarsa bir milat olacaktır ve olmalıdır da dedi.”
Avukat Yiğit Gökçehan Koçoğlu
HİSLERİMİ ANLATABİLMEM ZOR
Biraz duygusal bir giriş yapacağım. Bir avukat ama öncelikle bir insan olarak 72 kişinin hayatını kaybettiği bir olayda artık hayatta olmayan insanların haklarını aramak size kendinizi nasıl hissettiriyor? Zor olmuyor mu?
Her dosya kendi özelinde pek çok zorluk içerir. Biz avukatların dosyayı kişiselleştirmemiz yasaktır; ancak bu dosya benim için her açıdan ekstra zor. Birincisi hayatını kaybetmiş olan 72 can var ve bunların yarısı henüz çocuk yaşta. İkincisi ise ben bu davada üniversitede Ceza Muhakemesi Hukuku dersini aldığım çok değerli hocam Pervin Aksoy İpekcioğlu’nu ve eşi Sertaç İpekcioğlu’nu temsil ediyorum. Pervin hocam da aynı oteldeydi ve kendisi sağ olarak çıktı; ancak kızları Serin İpekcioğlu hayatını kaybetti. Hem bu kadar yakinen tanıdığım hem de bugünlere gelmemde çok büyük katkısı olan hocamı temsil etmek benim için hem çok gurur verici hem de duygusal olarak zorlayıcı bir durum. Duruşmalarda aileler çocuklarından bahsettiği zaman hissettiklerimi anlatabileceğim bir cümle yok ne yazık ki. Aileler anlatırken ara ara 7 yaşındaki kız kardeşimin videolarını açıp izledim.
"STATİK PROJE YOK!"
Verdiğiniz bir röportajda bu asrın felaketi değil Ahmet Bozkurt felaketidir dediniz ve bir paylaşımınızda 2001 tarihli yapı ruhsatının sahte olduğunu söylediniz. Bu konuyu biraz daha açar mısınız? Nedir bu Ahmet Bozkurt felaketi?
Bir şeyi göz göre göre yaparsanız bu artık sizin felaketinizdir. Yapı sahibi olan Ahmet Bozkurt’un göz göre göre yaptığı şeyler bu sonucun kaçınılmaz olduğunu göstermekte. Örneğin bir apartman ile bir otelin statik hesapları aynı olamaz, taşıyıcı yükleri aynı olamaz. Ama aynı hesaplar üzerinden ilerlemişler. Kendi beyanlarına göre 1995 yılından 2001 yılına kadar inşaatı durdurmuşlar ve bu süreçte karkası bitmiş inşaat yağmur-çamur-kar-rüzgar yemiş, güçlendirmemişler. Pek çok örnek verilebilir. Ben duruşmada 10 maddeyi alt alta sayıp “bunlara bilinçli taksir denemez, bu olası kasttır” diye anlattım. 2001 tarihli ruhsat ise çok ilginç bir durum. Ruhsatın sol orta kısmında “ruhsat eki projeler” var. Orada “statik proje” kısmı var ve statik proje sahibi olarak sanık M. G. ile tutuklu sanık E. Y. gözüküyor. Ancak 2001 tarihli ruhsat için herhangi bir statik proje yok. Olmayan bir statik projeyi varmış gibi yazmışlar ve iki kişiyi de bundan sorumlu göstermişler. Her ikisi de “ben niye oradayım bilmiyorum” diyor. Bir adım geri gidiyorum, bu ruhsat alınmadan Adıyaman Belediye Başkanlığı’na E. Y. imzalı bir evrak sunulmuş. E. Y.’ye duruşmada ben sordum ve “bu evrakı ben ilk kez gördüm, imza muhtemelen bana ait değil” dedi. Nereden bakarsanız bakın elinizde kalan, kokuşmuş bir süreç var.
MÜTEAHHİTİN KİM OLDUĞUNU SÖYLEMİYOR
Otelin sahibi Ahmet Bozkurt’un savunması hakkında düşünceleriniz neler? İnatla hatayı kendinde değil depremin şiddetinde görüyor ve binanın müteahhidi olmadığını iddia ediyor.
Ahmet Bozkurt her şeyi kitabına uygun hatta kitaptakinden daha iyi yaptığın iddia ediyor; ama dosyadaki veriler bu şekilde değil. Kendisi duruşmada “suçlu insan pişman olur, ben suçlu olmadığım için de pişman değilim; ancak üzgünüm, acılarını paylaşıyorum” dedi. Hâlâ daha kendisinin bir şey yapmadığını iddia ediyor. Depremin şiddeti evet yüksekti; ama neden 30m yanındaki yer yıkılmadı? Neden hemen arkasındaki yer yıkılmadı? Bu deprem gitti özellikle Ahmet Bozkurt’un otelini mi seçti? Binanın müteahhidi olduğunu henüz ilk ifadesinde söylemişti, ardından inkar etti; ancak inkar ettikten sonra müteahhidin kim olduğunu da söylemiyor. Duruşmada dinlenen sanıklar ve tanıklar da aslında müteahhidin Ahmet Bozkurt olduğunu ifade etti. Bu açıdan kendisinin “ben müteahhit değilim” demesinin bir önemi yok bizim açımızdan.
"TEHDİT EDİLDİM"
Mahkeme sürecinde salonda nasıl bir atmosfer vardı? Bazı haberlere sanık avukatlarının bile ağladığı ve sanık yakınları mahkemeyi manipüle edecek hareketlerde bulunduğu yazıldı.
Duygusal yönü çok ağır basan bir dava. Sanık sorguları sırasında sanıkların pişkin tavırları ve söylemleri sebebiyle aileler sinirlendi haliyle. İkinci gün müştekiler dinlenmeye geçtiğinde duruşma salonu matem yerine döndü. Müştekiler ağlıyordu, müşteki avukatları arasında ağlayanlar vardı, çok duygulanan ama duygularını belli etmemeye çalışanlar vardı ve evet dediğiniz gibi sanık avukatlarından bir meslektaşımın ağladığını kendi gözlerimle gördüm. Bir meslektaşımız da “yıllar sonra ilk kez karnıma ağrılar girdi, ilaç aldım” dedi savunmasına başlarken. Sanık yakınları mıdır kimdir bilemem; ancak ben duruşmalar sırasında tehdit edildim. Bana “uyarılman lazım” dendi. Ayrıca ben ne zaman konuşma yapsam dışarı çıktığımda yanımda biten bir şahıs “biraz kenara çekilin, bizimkileri zor tutuyorum” şeklinde söylemlerde bulundu. Bir değil, iki değil, tam üç kere yapıldı bu bana. Aba altında sopa göstermektir bu. Benim vekillik görevimi en iyi şekilde yapmama engel olmaya çalıştılar ne yazık ki. Bununla ilgili Adıyaman Cumhuriyet Başsavcılığı’na da şikayette bulundum.
Hukuki süreçte bu davada karşılaştığınız en büyük zorluk ne oldu?
Dosyaya taranmayan ya da taranamayan evraklar oldu ne yazık ki. Bazı evraklar çeşitli sebeplerle UYAP sistemine taranamadı. Bu yüzden sadece evrak temini için Adıyaman’a gitmek durumunda kaldık birkaç kere. Haftaya yeniden gideceğiz. Savcının davayı bilinçli taksirle ölüme sebebiyet vermesi de bir başka sorun teşkil eden bir durum bizim açımızdan. Olası kasta çevirmek için elimizden gelenin fazlasını yapacağız.
OLASI KAST VURGUSU
Davanın sonuçlanmasıyla ilgili beklentileriniz nelerdir? Ve bu dava beklediğiniz şekilde sanıkların aleyhine sonuçlanırsa benzer davalarda emsal teşkil eder mi?
Bizlerin isteği “yargılanan herkes ceza alsın” değil, “sorumlu olan herkes ceza alsın” şeklinde. Bizler suçsuz insanların ceza almasını istemiyoruz; ama ortada bir suçlu varsa -ki var- en yüksek şekilde ceza almasını istiyoruz. Bakın şu an 72 candan bahsediyoruz ve sanıklar maksimum 22,5 yıl ile yargılanıyorlar. Yani bu dosyada bir sanığın şu anki hali ile alabileceği en yüksek ceza 22,5 yıl. Kötü bir hesap olacak ama ölen can başına 3 ay 3 haftaya tekabül ediyor. Bizler olası kastla sorumluluğu olanların olası kasttan ceza almasını yani can başına minimum 20, maksimum 25 yıl ile yargılanmasını; bilinçli taksirle sorumluluğu olanların bilinçli taksirden ceza almasını ve eğer suçsuz varsa da onun/onların beraat etmesini istiyoruz. Tekrarlamakta fayda görüyorum: Bizim amacımız maddi gerçeğe ulaşmak ve gerçek sorumluların cezalandırılmasını sağlamak. Ama şunu da unutmayalım ki Adıyaman Belediye Başkanlığı çalışanlarının da sorumluluğu var ve onların da peşini asla bırakmayacağız. Onlar hakkında da soruşturma izni istendi, izin verilmesini bekliyoruz. Bu dosyada olası kasttan karar çıkarsa bir milat olacaktır ve olmalıdır da.
UZAK TARİHE ERTELENDİ
Davanın 26 Nisan'a ertelenmesi beklediğiniz ve talep ettiğiniz bir durum muydu? Mahkemenin aldığı arar kararlar doğru muydu?
Duruşmanın ertelenmesini bekliyorduk; ancak ben şahsen 26 Nisan’a değil, Şubat sonu ve Mart başına bekliyordum. Süreç biraz uzun geldi bana. Burada da şu detay önemli: Mahkeme dosyayı yeniden bilirkişiye gönderiyor. Bilirkişiye gidiş süreci, bilirkişilerin incelemesi ve raporu hazırlamaları, akabinde hem raporu hem dosyayı göndermeleri sürecinin uzun sürmesi muhtemel olduğu için Mahkeme’nin duruşmayı 26 Nisan gibi uzak bir tarihe attığını düşünüyorum. Ara kararlar konusunda ise bizim taleplerimizden kabul ettiği de oldu, reddettiği de oldu. Bunların doğruluğunu/yanlışlığını süreç içerisinde göreceğiz.
"ŞEHRİN RUHU GİTMİŞTİ"
Mahkemede kapanış konuşmanız nasıl bitti?
Müştekilerden Enver Karakaya “Kapanış konuşmanı dinlerken ağladım! Kayıp yakını olmaya gerek yok, hangi Mağusalı dinlese de ağlardı. iyi ki sizin gibi avukatlarımız var...” şeklinde bir tweet atmıştı. Sanırım sorunuz bununla alakalı. İkinci gün müştekiler söz aldıktan sonra müşteki vekillerine söz verildi, hepimiz tek tek beyanlarda bulunduk. Benim söz sıram geldiğinde bir saate yakın, belki de bir saati geçen bir beyanda bulundum. Bunun neredeyse tamamı hukuki temellere dayanan bir konuşma idi. Son 2-3 dakikada ise biraz sübjektif değerlendirmelerde bulundum. Enver Bey’in bahsettiği de bu kısım. Ben Mağusa’ya depremden sonra gidemedim uzun bir süre ta ki 19 Aralık 2023’e kadar. 19 Aralık 2023 günü Mağusa’ya gittiğimde akşam dışarı çıktım yürümek için. Şehirde bir matem havası vardı. Cıvıl cıvıl olan ve her zaman yürünmekten çok keyif alınan Salamis Yolu’nda in cin top oynuyordu. Ses yoktu, insan yoktu, hiçbir şey yoktu. Ölen çocukların ruhu sanki şehrin üzerine çökmüş gibiydi, şehirde bir ölü toprağı vardı, şehrin ruhu gitmişti. Bundan bahsettim. Ayrıca Kıbrıs’ın küçük bir ülke olduğunu, Mağusa’nın ise küçücük olduğunu, bu ölümlerle bir şehrin ve bir ülkenin geleceğinin yok edildiğini, bir neslin yok olduğunu anlattım.
"İSİAS DAHA ÇOK KONUŞULMALI"
Davanın toplum üzerindeki duygusal ve psikolojik etkilerini nasıl değerlendiriyorsunuz? Yeterli kamuoyu desteği gördüğünüze inanıyor musunuz?
Depremle ilgili başlayan yargılama yok denecek kadar az. Çünkü pek çoğu hâlâ soruşturma aşamasında. Üzerinden yaklaşık bir yıl geçmesine rağmen duruşmaların başlamamış olması toplumdaki öfkeyi biraz dindirdi. Buna rağmen büyük kesim hâlâ öfkeli, hâlâ kızgın ve hâlâ sorumluların ceza almasını istiyor. Deprem dosyalarında emsal mahiyette cezalar verilmesi gerekiyor ki bundan sonra herkes bina inşa ederken kitabın dışına çıkmasın, kimse sahtecilik peşinde koşmasın, kimse yalan-dolana bulaşmasın, kimse malzemeden çalmasın. Toplumun öfkesinin tamamen dinmesi ve yaşadığı yere inanması için tüm sorumluların emsal mahiyette ceza alması lazım. “Yeterli kamuoyu desteği alıyor muyuz?” sorusunun cevabı ise hem evet, hem hayır. “Evet” çünkü benim gördüğüm kadarıyla tüm deprem dosyalarında basında en çok olan, en çok destek gören bizim yargılamamız. “Hayır” çünkü bu destek Kıbrıslı ailelerin bu dosyayı sahiplenmesi ve KKTC’nin bunu “milli mesele” olarak görmesinden kaynaklanıyor. Ağırlıklı olarak Kıbrıs basını takip ediyor bu dosyayı. Evet, Türkiye’den de takip eden meslektaşlarınız var; ancak sayıları az. Gündemdeki konular dolandırıcılık, sahtecilik, kamuoyunda tanınan kişilerin dosyaları vs. elbette olmalı; ancak İsias dosyası daha çok konuşulmalı. Dolandırılan parasını bir şekilde kazanır, sahtecilik yapan menfaatini elde eder sonra bir şekilde ondan çıkar; kamuoyunda tanınan kişilerin dosyalarında sorunlar çözülür; ama Isias’ta ölen canlar geri gelmeyecek. Sözlerimi de müvekkilim Sertaç İpekcioğlu’nun sözü ile bitirmek istiyorum: “Ben her şeye razıyım. Ömür boyu hapiste de kalırım, ömür boyu beş parasız da kalırım, ömür boyu konuşmasam da olur, yeter ki kızım geri gelsin …”