Atatürk’ü içindeki amansız bir illet çökertiyordu. Doktorlar kaplıca tavsiye etmişlerdi. Yalova'daki termale kür tedavisine gidiyordu.
Çehresi değişmiş, benzi solmuş ve hatları keskinleşmişti. Sağ elini ceketinin ilik yerinden çıkarmaz olmuştu.
Termaldeki Atatürk köşkü bir şifa umuduydu. Atatürk kaldığı sabah kaplıcanın kurucu müdürü Doktor Nihat Reşat Belger’i çağırdı.
Korkulan teşhisin vakti gelmişti.
HASTALIK GELİYORDU, KİMSE DUYMADI...
Ankara’da aylardır onu karınca masalı ile oyalayanlara inat doktor Belger hemen karaciğerden kuşkulandı ve büyümeyi fark etti, Atatürk’e hastalığının karıncayla ilgisi olmadığını söyledi.
Çevresindeki bunca doktordan biri olsun sirozdan kuşkulanmadığından hastalık oldukça ilerlemişti üstelik bu süre içinde Atatürk yoğun temposunu sürdürmüştü.
HEM DÜNYAYA HEM HASTALIĞINA MEYDAN OKUMA ZAMANI GELMİŞTİ!
Hem dünyaya meydan okumuş bir baş kumandanı basit bir karaciğer hastalığımı teslim alacaktı şimdi cümle aleme yalnız ordulara değil kaderine de hükmedebileceğini gösterme zamanıydı.
Siroz teşhisini duyduktan bir hafta sonra Bursa’ya bir fabrika açmaya gitti, el yazısı ile son resmi notunu oradaki fabrika defterine yazdı. Gece belediye salonunda onuruna balo vardı dinç görünüyordu yüzüne kan gelmiş gibiydi, açılış valsini her zamanki gibi kendisi yaptı o gün orada olanlar onu hayranlıkla izledi.
ATATÜRK'ÜN SON ZEYBEĞİ...
Ve nihayet vals bitti. Atatürk vals yaptığı hanımefendiyi zarif bir referansla yerine oturttu, orkestraya “zeybek!” diye bağırdı orkestra şaşkın aniden bir zeybeğin nağmelerini mırıldanmaya başlamıştı ki “hayır o değil dedi sarı zeybek…” dedi.
Birden salondaki franklı ve tuvaletli davetliler topluluğu etrafını çevirdi ve bu muhteşem gösteriyi izlemeye hazırlandı az sonra zeybek havası ile birlikte Gazi’nin ölüme meydan okuyuş dansı başladı.
Balo sabaha karşı bitti. Dimdik adımlarla merdivenlere yöneldi , kapıda arabası bekliyordu , az önce piste diz vurarak ter döken adamı şimdi şubat ayazı titretiyordu.
''NE GÜZEL GECEYDİ...''
Şoföre seslendi “çabuk ol çocuk üşür gibi oluyorum”. Yaver arabanın camlarını kapatırken ağzından şu sözler duyuldu : “Ne güzel geceydi”
Bu son balosu oldu.
Artık hastalık kesindi. Başvekil Celâl Bayar o günlerde yabancı hekim çağrılmasını istedi ama Atatürk direndi ortada Hatay meselesi var hastalığım duyulursa kötü olur “Beni Türk hekimlerine emanet ediniz” sözü o günlerde söylendi.
Celal bayar yabancı hekim meselesini yeniden açınca Atatürk direnmedi, “çocuk” dedi “ne yapacaksan çabuk yap ben hastayım…”
Ve Paris tıp fakültesi öğretim üyelerinden Profesör (fişenger) böylece Ankara’ya getirildi. Atatürk ne istenirse yapmaya söz verdi.
İLK KOMA GECESİ
İlk koma bir cuma gecesi geldi aniden fenalaştı ve ateşlendi pembe salondan yandaki küçük odaya taşındı, sabah gözlerini açtığında başucunda Afet İnan vardı bana “Ne oldu bana bir şey oldu?” dedi sonra da Afet’in kulağına gizlice fısıldadı” "ölüm demek böyle olacak kızım…”
SON EMRİ
5 Kasım sabahı doktoru Nihat Reşat Belger’i çağırdı ve karnında biriken suyun derhal alınmasını istedi. Bu onun son emriydi. Operasyondan sonra Atatürk oldukça rahatladı ve canı enginar yemeği istedi, fakat bu sebze o zaman İstanbul’da bulunmadığından Hatay’a ısmarlandı. Enginarlar geldiğinde durumu ağırlaşmıştı ve yemesi kısmet olmadı.
''ALEYKÜMSELAM...''
Atatürk 8i gecesi şiddetli bir nöbetten sonra komaya girdi, bu ikinci ağır komaydı ve daha çıkmayacaktı.
Bir ara yanına Neşet Ömer İrdelp yanaşıp Atatürk’e dilini çıkarmasını rica etti. Ancak yarısına kadar çıkarabildi. İrdelp l”ütfen biraz daha uzatınız” diye seslendi, ama boşuna.
Artık söylenenleri anlamıyordu dilini uzatacağına tamamen içeri çekti başını biraz sağa çevirerek Doktor İrdelp'e baktı ve “Aleykümselam” dedi son sözü bu oldu.
Mim Kemal Öke Atatürk’ün gözlerini kapattı son nöbet defterine şöyle yazıldı; “Saat 9:05 vefat etmişlerdir.”