Prof. Dr. Derya Uludüz aşık olan kalp mi yoksa beyin mi sorusuna açıklı getirdi. Uludüz, Aşkın beyinden diğer organlara giden sinyaller ile doğduğunu ancak kalp ve beyin arasında oldukça kritik bağlantıları olduğunu dile getirdi. Bu iki kıymetli organ sürekli bir diyalog içinde ve duygular beynin kalbe gönderdiği sinyalleri değiştirebildiğini açıklayan Uludüz, "Bunun yanı sıra beynin kalbe gönderdiği sinyallerden daha fazlasını kalp de beyne gönderiyor. Bu durum kalbimizin verdiği tepkileri ve bazı duyguların neden vücutta stres yarattığını açıklıyor" dedi.
Birine aşık olan beynimiz mi yoksa kalbimiz mi? Merak edilen sorunun cevabı bulundu
Başımıza büyük dertler açan, karın ağrısına sebep olan aşk; resimlere, filmlere, kitaplara bile konu olmuştur. Peki aşk dediğimiz şeyi beynimiz mi istiyor yoksa kalbimiz mi yani aşık olan organımız hangisi? İşte yıllardır merak edilen sorunun cevabı...
Sinirbilimcilerin, 2005 yılında çığır açtığı düşünülen bir araştırma gerçekleştirdiğini ifade eden Prof. Dr. Derya Uludüz, "Bu araştırmada, 2500 öğrenciye âşık oldukları kişinin fotoğrafı gösterildi ve bu sırada katılımcıların beyin MR’ı çekildi. Âşık oldukları kişiye bakanların beyninde kendilerini iyi hissetmelerini sağlayan dopaminden zengin bölgeler aktif hale geliyor.
Ayrıca beyindeki zevk ve ödül merkezi aktif oluyor ve beyinde alkol, uyuşturucu madde ya da sigara bağımlılığı ile çok benzer etkiler yaratıyor. Bu da karşıdakini ideal, mükemmel bir eş gibi görmeye neden oluyor. Vücutta ise avuç içi terlemesi, kalp çarpıntısı, yanaklarda kızarma ve karında kelebek uçuşması gibi çeşitli fiziksel ve duygusal tepkiler üretir." dedi.
Âşık olduğumuzda dopamin, adrenalin ve nöroepinefrin gibi maddeler salgılandığını ifade eden Uludüz, "Bu vücudun kendi aşk iksiri. Dopamin, öfori hissi yaratırken, adrenalin ve norepinefrin, kalbin küt küt atmasından, sevgilinin yokluğunda huzursuzluk ve kaygı oluşturmaktan sorumludur. Beyin bu etkilerle çok kararlı ve inatçı bir şekilde âşık olunan kişiye ulaşmak istiyor.
Madde bağımlılığı, kumar bağımlılığı gibi birçok bağımlılığı yaratan ve beynin haz duymasıyla salgılanan dopamin aşkta da benzer bir etki yaratarak kopmayı zorlaştırıyor. Âşık olunan kişiden uzaklaşıldığında stres hormonu kortizol artıyor ve mutluluk hormonu serotonin ise düşüyor. Bu da aşkı yaratan ve sevgiliden uzak kalmayı engelleyen bir diğer kimyasal süreç. Kortizol, bir süre yüksek enerjili hissetmemize neden olarak uykularımızı kaçırır ve tatlı krizlerine yol açar.
Ancak ilişki devam ettikçe, beyin daha fazla serotonin üretmeye başlar ve başlardaki o takıntılı hal gittikçe azalır. Sonrasında, ilişki daha az heyecan verici olsa da serotonindeki artış, çiftleri uzun vadeli bir ilişki için hazırlayan, güven veren, ihtiyaç duyulan bir bağ kurulmasına yardımcı olur. Oksitosin (beynimizde orgazm sırasında salgılanan hormon) takıntıyı daha da hafifletir ve ilişkiyi istikrarlı bir hale getirir. Oksitosin ayrıca anne ile bebek arasındaki bağı da geliştiren, doğumdan sonra salınan bağ kurduran bir hormondur. Cinsel birliktelik ve cilde temas yoluyla salınan oksitosin, bağlanma duygularını derinleştirerek çiftlerin birbirlerine daha yakın hissetmelerini sağlar." şeklinde konuştu.