'Zeki-Metin ikilisi yarının demokrasi kültürünün çekirdeğidir'
Usta oyuncu Metin Akpınar, Hürriyet'ten Yenal Bilgici'nin sorularını yanıtladı.
Usta oyuncu Metin Akpınar, yüzde 51.4 'evet' oyunun açıklanmasıyla son bulan halk oylamasına giden süreçte, Saadet Partisi'nden CHP'ye, HDP'den muhalif ülkücelere farklı kesimlerin hayır oyu vermesinin "yeni demokrasi" tarfine uyduğunu söyledi. "Çağdaş demokrasi birbiriyle aynı düşünmeyen, hatta zıt fikirde insanların şiddet unsuru kullanmaksızın, özgür iradeleriyle, kurum ve kurallarıyla geleceklerini tayin edebilecekleri rejimdir" tanımını yapan Akpınar, "Şimdi bu referandumda, yüzde 48.6 ‘Hayır’ oyu veren popülasyona baktığımız zaman orada böyle bir çoğulculuk görüyoruz. Birbiri gibi düşünmeyen insanların ‘Hayır’ altında birleşmesi yeni demokrasi tarifine uyan bir yaklaşım. Ama bugünkü durum yine de çok iç açıcı değil" değerlendirmesinde bulundu.
"Zeki Alasya-Metin Akpınar ikilisinin yarının demokrasi kültürünün çekirdeği olacağını söyleyen usta oyuncu, "Türkiye'de mizahı yeterli bulmuyorum ama bunun nedeni mizahın Aristo’dan beri gelen kuramlarını yeterli bulmamam. Batı’da yeni bir felsefe çerçevesinde yeni mizah kuramları gelişiyor. Bu yeni kuramlarla mizahın tüm felsefi ve sosyolojik gelişimi yeniden irdelenecek ve zamanına göre doğru ama şimdi ayıp olan kuramlar silinecek" diye konuştu.
Yenal BİLGİCİ / HÜRRİYET
Zeki-Metin ikilisi yarının demokrasi kültürünün çekirdeğidir
Yıllarca tiyatro sahnesinde gündemdeki konulara da dokunarak toplumun nabzını tuttunuz. Bugün burada, öğrencilerinizin arasındasınız, yine toplumun içindesiniz. Türkiye’nin siyaseten ikiye bölündüğü bir referandumdan çıktık. Nasıl görüyorsunuz ülkeyi?
- Aktif tiyatro yaşantım yok; o yüzden seyircinin nabzını tutamıyorum ama burada 40 öğrencim var. Hele birinci sınıflarda, entelektüel formasyon olduğu için, siyaset tartışıyoruz. Şimdi burada benim tespitim şu: Bir yön kaybı var. İnsanlar ne yapacaklarını bilmiyor.
Bu yeni bir gelişme midir?
- Hayır. Epeydir var. “Nedeni nedir” diye sorsan söyleyemem. Şöyle bir yaklaşımda bulunabilirim ama. 1950’den beri, neredeyse 60 senedir sağ iktidarlar yönetiyor ülkeyi. Sorumlusu bir defa budur. Yön kaybını neden yarattınız? Devlet, sivil inisiyatifler, demokratik kitle örgütleri, belediyeler yön tayinine yardımcı olmazlarsa, bu kayıp olur. Bir de değerler silsilesi kaybı oldu. Eskiden nedret yasası vardı mesela.
Nedir o yasa?
- “Çölde bir bardak su mu pırlanta mı değerli” diye sorsan, bir bardak su pırlantadan değerlidir. Yani daha rahat bir ortamda pırlanta değerlidir.
Neden nedret deniyor?
- Nadir bulunan şey değerlidir. Çetin Altan, Allah rahmet eylesin, çok kullanırdı bu tabiri. Bizde değer kaybı oldu. Çölde de artık pırlanta değerli olabiliyor. Çünkü onu birine verdiğin zaman sana bir maymun getiriyor; maymun gidiyor suyu buluyor, sen de içiyorsun. Yani değer yargılarımız değişti. İkincisi, kelimelerimizin kavram ve kapsamları değişti. Yeni ve çağdaş demokrasinin tarifini yapmalıyız evvela.
Nasıl mesela?
- Çağdaş demokrasi birbiriyle aynı düşünmeyen, hatta zıt fikirde insanların şiddet unsuru kullanmaksızın, özgür iradeleriyle, kurum ve kurallarıyla geleceklerini tayin edebilecekleri rejimdir. Şimdi bu referandumda, yüzde 48.6 ‘Hayır’ oyu veren popülasyona baktığımız zaman orada böyle bir çoğulculuk görüyoruz. Birbiri gibi düşünmeyen insanların ‘Hayır’ altında birleşmesi yeni demokrasi tarifine uyan bir yaklaşım. Ama bugünkü durum yine de çok iç açıcı değil.
Neden?
- Burada çocuklarımda gördüğüm yön kaybı toplumun genelinde de var çünkü. Seçim haritasına baktığında anlıyorsun zaten... Bu ülkede birleşmek anlamında eksiklikler var. Doğrunun altında birleşmek konusunda bazı çalışmalar yapmak gerek. Bunu yapabilen kazançlı çıkar. Cumhurbaşkanı da mesela, bu durumu değerlendirip yapısını, tarzını böyle merkeze yaklaştıran bir politika izlerse daha kazançlı olabilir. Aksini izlerse de kazançlı çıkabilir tabii; bilmiyoruz, göreceğiz.
Yön kaybı nasıl giderilecek peki?
- İşsizlik, genç işsizliği bu denli yüksekse burada bir sıkıntı var demektir. Bu insanlar evvela “Ben şu eğitimi aldım, bunun karşılığında şu işte çalışırım; bir evim olur; temiz su tüketirim, temiz gıda alırım” diyebilirse yön kaybı da kalkar ortadan.
"Tiyatro empati kültürünün mabedidir"
TRT arşivlerini yeniden açtı. Sizin de Devekuşu Kabare’deki oyunlarınız bir yana, devlet televizyonunda bile devlet dairelerindeki yolsuzluğu eleştirdiğinizi hatırladık. Bugün yapılabildiğini düşünür müsünüz?
- Medyanın yarattığı bir yanlış bu. Eleştirinin yapılıp yapılamayacağı meselesi bugün düşünüldüğü gibi değil. Kabare tiyatroları mesela en faşist yönetimlerde bile var olmuştur. Yeter ki cümlesini iyi seçsin. Özen gösterilirse her devirde her şeyi söyleyebilirsin. Seyircilerin de alacağı dersler var. Unutmamalı, tiyatronun eleştirel yapısının altında başka büyük güzellikler yatar. Tiyatro empati kültürünün mabedidir. Sen sahnede izlediğini kendini sorgulama anlamında kullanırsan empatiden yararlanmış olursun ve kendini sorgulayan vicdanlı bir insan olursun, aksi takdirde kara vicdanlı olursun. Bu yüzden bir ülkede tiyatro sayısı çoksa, aktif koltuk sayısı fazlaysa, sanat tüketicisinin bu yönde eğilimi fazlaysa o ülke daha sağlıklı olur.
Peki Türkiye’deki mizahın cesaretini yeterli buluyor musunuz?
- Yeterli bulmuyorum ama bunun nedeni mizahın Aristo’dan beri gelen kuramlarını yeterli bulmamam.
Nedir o kuramlar?
- Üstünlük kuramı mesela. Birinin altından sandalyesini çekip düşürürsen, seyirci güler. “Ben böyle düşmem; bu aptal düşüyor” der. Ayıptır yahu, bu bugün geçerli olabilir mi? İkinci düşünce de şu: “Benim söyleyemediğimi birisi cesurca söylerse, ben mutlu olurum; çünkü ben siyasi otoriteye saldırırsam, yerimden olurum ama birisi saldırsın; o zaman ben de alkışlarım, tatmin olurum.” Yine ayıp, sen kendin karşı çık; neden maşa kullanıyorsun? Batı’da yeni bir felsefe çerçevesinde yeni mizah kuramları gelişiyor. Bu yeni kuramlarla mizahın tüm felsefi ve sosyolojik gelişimi yeniden irdelenecek ve zamanına göre doğru ama şimdi ayıp olan kuramlar silinecek.
Ne gelecek peki?
- Sosyolojik, fizyolojik, ekonomik olarak toplumla bir denge kurmayana indirilen bir tokattır mizah. Bu mizahı her dönemde, her sistemde yapabilirsin. Yapamazsan hapishanede oynarsın, sonra çıkar yine oynarsın. O da olmazsa mahallede oynarsın. Hiçbir şey yasaklanamaz. Bugün tiyatro yasaklansa, yeraltı tiyatrolarında oynanır. Baş etmek mümkün değildir. İnsan olan her yerde tiyatro olacak.
"Lider taklidi yapan sığırcıktır"
Siyasi liderlerin taklidi yapılamıyor bugün; bu eksik mi?
- Değil. Çünkü taklit tiyatro değildir. Ona mugallit denir, yani taklit yapan. Muhalif olmak başkadır. Muhaliflik lider taklidi yaparak olmaz.
Sizin siyasi lider canlandırmalarınız benim aklımda halen yaşayan bir şey. Bugün yok. Oysa çok önemli buluyorum. Çünkü liderlerin eleştirilebildiğini, onlarla eğlenilebildiğini de gösteriyordu.
- Yanlış! Bir tiyatro eseri hiç taklit yapmadan çok daha ciddi eleştiri yapabilir. Önü de açık bu konuda.
Peki yapılabiliyor mu?
- Shakespeare’e bakın. Her üniversitede okutuyoruz. Tragedyaları vardır Shakespeare’in. Nedir tragedya? Tanrı doğru davranmayana zalim davranır. Tragedyalarda doğruyu öneren; yanlışı, çirkinliği abartan bir yapı vardır. İkincisi Shakespeare’in komedyalarıdır. Kahramanı fos çıkararak izleyeni eğitir. Hiç taklit falan yoktur. Üçüncüsü romanstır. Yani aşk, duygu, his yoğunluğu... İnsana bunu öğütler. Shakespeare’de lider taklidi yok yani. Çok önemli bir iş değil zaten. Sığırcık diye bir kuş var. Her kuş gibi öter. İşte lider taklidi yapan sığırcıktır...
O halde sizin bugünkü tiyatronun ve mizahın performansından memnun olduğunuzu görüyorum.
- Minik bir kımıldanma var ama çok da memnun olduğumu söyleyemem. Büyük şehirlerdeki tiyatrolarda yüzde 80 oranında doluluk var ama matematiksel olarak baktığında Türkiye’de tiyatro yoktur. Halen sineması, tiyatrosu olmayan il var yahu. 81 ilde de sinema, tiyatro yoksa ayıptır.
Röportajın devamını BURADAN okuyabilirsiniz.