Yetvart Danzikyan: Virgülü yanlış atsanız, ‘Agos bunu nasıl yapar’ diye tepki geliyor

Hrant Dink’ten miras kalan koltukta 3 aydır deneyimli gazeteci Yetvart Danzikyan oturuyor. Neslihan Akdaş sordu, Agos Yayın Yönetmeni Medyatava’ya önemli açıklamalarda bulundu.

Neredeyse 20 yıllık bir gazete Agos. Adı, Ermenice’de tohum atmak, fidan dikmek için toprakta açılan yol anlamına geliyor. Türkiye’de yaşayan 60 bin Ermeninin sahibi olduğu Türkçe-Ermenice tek yayın organı. Önceleri kendi cemaati dışında sadece küçük bir kitleye ulaşan gazetenin adını çoğunluk 2007 yılında genel yayın yönetmeni Hrant Dink’in öldürülmesiyle duydu. Sonrasında ise bitmek bilmez bir dava süreci ve artık daha çok insanın yakından ilgilendiği Ermeni meselesiyle gündeme geldi. Artık yükü ağırdı Agos’un. Peki tartışmaların göbeğindeki Agos’un kuruluş amacı neydi? Haftalık gazetenin tirajı ne kadardı? Kaç çalışanı vardı? Hükümetle ilişkisi nasıldı? Başta pek çok medya çalışanı olmak üzere aslında kaç kişi Agos’u ne kadar tanıyordu? Bu soruların yanıtlarını bulmak için Agos’un, Hrant Dink Vakfı’yla ikamet ettiği yeni adresinde kapısını çaldık.



Harbiye’ye eski bir Ermeni okuluna taşınan gazetenin yeni genel yayın yönetmeni Yetvart Danzikyan’la önce yeni binayı gezdik. Bahçesine yeni dikilen nar ağacından üzerinde bir el izi olan Sarkis’in eserine kadar ince detaylarla bezenmiş. Danzikyan’ın odasındaki duvarda asılı olan alfabeyi ise öğrenciler elleriyle işleyip Rakel Dink’e hediye etmişler. Ana medyayı yakından tanıyan Yetvart Danzikyan, başta NTV olmak üzere Doğuş Medya’da 15 yıl çalıştı. Geçen Temmuz ayında CNBC-e Haber Müdürü’yken kurumdan ayrıldı. Şubat ayında da Rober Koptaş’tan Agos’un Genel Yayın Yönetmenliği görevini devraldı.  Danzikyan’la Agos’tan hükümetin Ermeni meselesine yaklaşımına kadar pek çok konuyu konuştuk.





Üç buçuk aydır Agos’un Genel Yayın Yönetmenliği’ni yapıyorsunuz. Bu göreve nasıl geldiniz?



2008’den beri Agos’a yazıyordum. Gerçi öncesi de var. 1996’da Agos kurulurken Hrant Dink’e yardım eden bir ekip vardı. O dönem İletişim Yayınları’nda çalışıyordum. Salı, Çarşamba akşamları işten çıkıp, Hrant’a yardım etmeye giderdik. Pek Ermeni toplumuyla iç içe birisi değildim o zamanlar. Meseleye ilişkin yazılar yazıyordum ama toplumun içine girmem Agos’la başladı. Daha sonra ana medyaya, NTV’ye geçtim. Zaten Hrant ve gazeteyi kuran çekirdek ekip, gazeteyi kurumsallaştırmıştı. Dolayısıyla bir ara oluştu. 2007’de Hrant’ı kaybettik. 2008’de köşe yazılarına başladım. 2014’te benim ana medya maceram kendi isteğimle sona erdi. Her açıdan yolun sonuna gelinmişti.



Ayrıldıktan sonra Agos’ta başlayana kadar arada geçen sürede neler yaptınız?



5-6 ay belgesel ve kitap projeleri düşündüm. Hepsi Ermeni meselesiyle ilgiliydi. Gerçi hala vazgeçmiş de değilim. Ocak başı Rober Koptaş biraz yorulduğunu, yeniden yayıncılığa dönmek istediğini söyledi. “Seni düşündük” dedi. Aslında aklımda yoktu. Bir iki hafta düşündüm, ailemle konuştum. 100. yılda Agos’un herhangi bir yerinde olmak çok önemliydi. Şubat başında da  başladım.



"AGOS’UN EDİNDİĞİ PAYEYE HALEL GELMESİN”



Küçük ama etkisi büyük bir gazetenin başındasınız. Neler hissediyorsunuz? Mutluluk, huzur, kaygı?



Huzurluyum. Tabii siyasi ortam bazen insanı geriyor. Daha dikkatli olmamız gerekiyor. Hiçbir güç, sermaye organına dayanmayan bir yayın Agos. Ne iktidarla, ne muhalefetle, ne sermayeyle, cemaatlerle, tarikatlerle, Ermeni toplumu içindeki güç odaklarıyla da bağı yok. Böyle olunca sizden beklenti daha yüksek oluyor. Abartıyorum ama, bir virgülü yanlış atsanız “Agos bunu nasıl yapar?” diye tepki geliyor. Bin kat daha dikkatli olmak, beklentileri karşılamak gerekiyor. Agos’un edindiği bu payeye halel gelmesin derdindeyiz. Bu aslında bizi diri de tutuyor. Biraz kendi bakış açımız biraz da Türkiye’nin bize sunduğu gündem içinde gidiyoruz.





Agos’ta gündemden hangi haberler yer alır?



Gazetenin en az yüzde 60-70’inde Ermeni cemaatiyle ilgili haberler olmasına dikkat ediyoruz. Bir yandan da Türkiye gündeminden kopamayız, bu mümkün değil. Alevilerle ilgili sorunlardan Kürt meselesine kadınlara yönelik erkek şiddetinden LBGT’lerin sorunlarına kadar yer vermeye çalışıyoruz. Sonuçta haftalık bir gazeteyiz ve 24 sayfa (4’ü Ermenice sayfalar) çıkıyoruz. İnternet sayfamız artık daha aktif. Sadece Ermeni meselesi değil içinde demokratikleşmeyi barındıran haberlere ulaşmak isteyenler de sitemizi ziyaret ediyor.    



İnternet sitesi dahil kaç kişi çalışıyor şu an Agos’un yazı işlerinde?



Fotoğrafçımızdan tutun da Ermeni sayfalarımızı hazırlayan arkadaşa kadar toplamda 15-16 kişiyiz. Abone reklam ve dağıtım işlerine bakan 4 kişilik bir servis de var. Gayet de yetenekli ve çalışkan bir ekip, altını çizeyim.



Agos bir cemaat gazetesi. 20 sayfası Ermenice olabilirdi. Bu neden tercih edilmedi?



Büyük toplumla konuşmak, diyaloğa girebilmek adına Türkçe oldu. İçinde Ermenice sayfalara da yer verdik. Ermenice yok olmaya başladı. Gençlerin büyük bir kısmı artık dili kullanmıyor. Bunlar soykırımın sonuçları. Bir radyo bile kuramamışsınız. Günlük gazete var ama çok sınırlı bir çevre okuyor. Bunların seslenebileceği bir nüfus olmalıydı. Müslümanlaşmış ya da Müslümanlaştırılmış Ermenileri eklemezsek Türkiye’de toplam 60 bin Ermeni var.





Tirajınız ne kadar?  



6 bin civarı.



Rakam hep böyle miydi?



Hrant Dink’in öldürüldüğü dönem tirajı yükselmişti. Sonra azaldı. 100. Yıl baskısı özeldi, fazla bastık o hafta. Hatta yetmedi.  



"HÜKÜMETLE MESAFELİYİZ"



Agos’un hükümetle ilişkisi nasıldır?



Bir gazetenin nasıl olması gerekiyorsa öyle. Mesafeli. Hükümet olumlu adımlar attığında bunlar takdir edildi. Ama buna ilave olarak sonuçta Hükümet ve Hrant’ın kurduğu bir Ermeni gazetesi ilişkisi de var. 8 yıl geçti, hala Hrant’ın ölümü aydınlatılmadı. İster istemez zaten mesafeniz oluyor. Ama bu çözülünce de mesafe kapanacak mı? Hayır. İlk başta bahsettiğim gazete-Hükümet mesafesi baki kalmalı. Bir de Ermeni meselesiyle ilgili hükümetin bakış açısı var. O bambaşka sorun.



Attığınız manşetlerden dolayı uyarı aldığınız ya da baskı hissettiğiniz zamanlar oluyor mu hükümet kanadından?



Son dönemde pek olmadı. Ama Hrant Dink cinayeti davasıyla ilgili önemli gelişmeler olduğunda, bilhassa son dönemdeki gelişmeleri kastediyorum, Hükümet’e yakın kalemlerden gelen eleştirilerin bir mesaj niteliği taşıdığı açıktı. Ancak bunlar bir baskı halini almadı.



"ERDOĞAN DEVLET AKLINA SIĞINMAYA GEREK DUYDU"



Hükümetin Ermeni meselesine yaklaşımını nasıl değerlendirirsiniz?



Hükümet her konuda olduğu gibi bu konuda da kendi istediği şekilde vitesi küçültüp, büyütüyor. Kürt meselesi yumuşadığında Ermeni meselesine de olumlu yaklaşıyor. Sertleştiğinde hava hepten değişiyor. Peki onlara bu rahatlığı veren kim, AKP seçmeni. Barış dediğinde de savaş dediğinde de aynı oyu alıyor. Kendisi gibi elastik, pragmatik bir kitle yaratmış. Ya da belki seçmen partiyi yarattı, tartışılır. Hükümetin geçen yılki taziye mesajının metni problemliydi ancak Cumhuriyet tarihine baktığınızda bir adımdı. Fakat bu yıl Erdoğan devlet aklına sığınmaya gerek duydu. 100 yıllık devlet aklının da ötesine geçerek bazı pişkinlikler yapmaya başladılar. 24 Nisan’a Çanakkale anmasını koymak gibi. Geçen sene taziye için görüşümü soranlara, “Bu bir adımdır. Artık bir taş kondu, geri dönülmez” diyordum. Ama yanıldım. Bu yıl o taşın da gerisine düşüldü. Kullanılan sert dil ve son olarak gazetelere yansıyan Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığı Köşkü’nde resmi ideolojideki tarihçilerle yaptığı öğle yemeğindeki konuşmaları... Abdullah Gül’ün Cumhurbaşkanı olduğu dönemdeki Ermenistan temaslarını kastederek karşı tarafa koz verdiğini söylüyor, karşı taraf diye konuşuyor. Erdoğan bu bahiste neredeyse  Alparslan Türkeş’in bile gerisine düşmüş durumda. Türkeş’in Petrosyan’la (eski Ermenistan Cumhurbaşkanı) görüşmelerini hatırlayınca... Burada teması bile eleştirir hale gelmiş. Bunlar tarihe geçiyor. Toplumda hala bitmeyen bir Ermeni düşmanlığı var ve bu sözler bu düşmanlığın daha da derinleşmesine yardımcı oluyor. 



"KENDİLERİ ÇALIP OYNAYACAKLAR KORKUNÇ BİR CÜMLE"



Cumhurbaşkanı Erdoğan “Afedersiniz Ermeni” sözleriyle zaten Ermeni cemaatinin kalbini kırmıştı değil mi?



Açıkçası 24 Nisan’da Erivan’da anma için “Kendileri çalıp oynayacaklar” sözü korkunç bir cümle. İnsanlar orada 100 yıllık bir trajediyi anıyor. Devletin inkar ettiği bir trajedi. Bu öncelikle Türkiye’deki Ermenilerin kalbini kırar. Hatta daha ötesi. Tarif edecek kelime bulamıyorum. Bütün dünyadaki Ermenileri çok incitecek bir kelime. Türkiye’nin 100’üncü yılda bu açıklamayı yapması tarihe geçti. “Afedersiniz Ermeni”nin çok ötesine geçen cümlesi bu oldu bana sorarsanız. 



Cumhurbaşkanı bu sözüyle tüm Ermeni cemaatini kaybetti diyebilir miyiz? 



Büyük oranda. Ama Türkiye’deki Ermeni toplumu tek bir kişi değil. Hükümette kim olursa olsun onunla diyalog kanallarını açık tutmaya çalışan bir kesim de var. Kimi yöneticiler, kimi vakıfların başındakiler. Nasıl Kürtler çözüm süreci için diyaloğu açık bırakmak zorundaysa Ermeniler için de geçerli bu. Bir de sürekli devletle iyi geçinmek isteyenler var. Belki onlar şunu düşünüyordur; bu yıl Patrikhane’deki törene devletten bir isim de katıldı. Bunu dikkate alan bir perspektif geliştirmek istiyor olabilirler. Ama işin genelinde bu sözler çok kırıcıydı ve 100’üncü yıla hiç yakışmadı.



AK Parti’ye oy verenler Ermeniler de var. Hatta Etyen Mahçupyan, Markar Esayan gibi sık sık tartışılan isimler.



İsimler üzerinden gitmek istemem ama var tabii.



"HDP’YE YÖNELİŞ VAR"



Ermeni cemaatinin genel siyasi bakışı nedir ya da şöyle soralım Haziran’daki genel seçimlerde çoğunluk hangi partiye oy verecek?



Son 2-3 yıldır HDP’ye bir yöneliş var. Ama AKP’ye oy verenlere ben hiç şaşırmadım. Ermeniler dediğinizde baştan sona tüm gününü siyasete ayırmış bir toplumdan bahsetmiyoruz ki. Bununla hiç ilgilenmeyen insanlar da var. Bu Türklerde de böyledir. Hayatının tümünü siyasete bağlı yaşayan, konuşan kişiler değiller sonuçta. Ya da diyelim ki Kürtlerin tamamı nasıl ki hayatını yüzde yüz buna bağlı yaşayan insanlar değillerse Ermeniler de böyle. İşine gücüne giden, akşamları dizisini izleyen, bunlarla kendini yormak istemeyen bir kesim de var. Zaten azınlık-çoğunluk denklemi içinde bütün bu faaliyetleri yapıyor olmak çok yorucu. Bu Ermenileri de anlıyorum. Siyasetle ilgilenmenin Ermeni toplumuna negatif dönüşü olacağına inanan bir kesim de var. Çünkü tarih böyle tekerrür etmiş. Ne zaman bu meseleler konuşulsa milliyetçi bir kabarış yaşanmış ve o milliyetçi kabarışın sonunda Ermenilere fiziki ya da  manevi baskılar başlamış. 100 yıllık bir tarih bilinciyle hareket ediyorlar. Ama bir taraftan da bu bir mücadele. Bunu önemseyenler hiç az değil. Ermeni cemaati derken bütün bu denge ve dengesizlikleri beraber düşünmek lazım. Ak Parti’ye oy veren Ermeniler mesela ekonomik istikrar yüzünden de vermiş olabilir. Gerçi artık kriz yılı. Özal’a da, Demirel’e de oy veren de oldu, hiç de az değillerdi. Tabii burada CHP’in tek parti dönemindeki siyasetinin etkisi de vardır.



“100. YIL İMKAN OLABİLİRDİ KÖTÜ KULLANILDI”



Hadi diyelim 60 bin Ermeni oyu çok da şey ifade etmiyor ama 12 yıldır iktidarda olan AK Parti hükümeti Ermeni meselesinde olumlu adımlar atsaydı ne kazanırdı?



Bunu yapmak istemedi. Biz aslında şunu bekledik: Bu topraklarda 100 yıl önce bir trajedi yaşandı, Ermenilere bir kötülük yapıldı. Sanırım en milliyetçi tarihçi bile kabul edecektir. Bu kabul edilebilir, en azından buradan başlanabilirdi. Ama başlanmadı. 100. yıl imkan olabilirdi, bence kötü kullanıldı. Bundan sonra ne olur, ön görmek çok zor. Hem Kürt, hem Ermeni meselesinde geri dönüş, eski politikalara dönüş çok kolay oluyor. Seneye ne derler, bilmiyoruz. AKP formül olarak şunu belirlemiş; Bir olumlu adım atıyorsak 4 olumsuz adım atalım ki bunu dengeleyelim. Milliyetçi bir tabanımız var diye düşünüyorlar. Ama bunu böyle yaptığınızda da toplumda büyük bir karşılığı olmuyor. Ne Kürt barışı, ne Ermeni meselesi toplumda kök salabiliyor.



ANA MEDYA DEVLETİN ETRAFINDA TOPLANDI



100. Yıl’a medyanın yaklaşımını nasıl buldunuz? Sanki mesele daha çok tartışıldı, “yüzleşme” kelimesi daha çok dile getirildi diğer yıllara göre...



Son 5-6 yıldır bu konu daha rahat konuşuluyor. Ama bunda Hrant Dink’in hayatının ve öldürülmesinin maalesef payı var. İnsanlar Dink’in hayatına bakma gereği hissetti ve  devletin nasıl karanlık işleri olduğunu, Ermenilerin yıllardır neler yaşadığını da gördü. Daha fazla kişi meseleye daha insani bakmaya başladı. Dolayısıyla medya da konuyla daha ilgili. Bir yandan da mesela son 3-4 yıldır “Benim anneannem, babaannem Ermeniymiş” diyen insanların sayısı arttı. İnsanlar kendi aileleriyle yüzleşti. İnsanların hayatlarındaki trajedilerin keşfedilmesi, o kişilerin neden sustuklarını anlamak, sır perdelerinin kalkması da meseleye ilgi uyandırdı. Yeni bir kuşak var bir de. İletişim kanalları açık, yabancı dil bilen insanlar daha farklı makale, haberlere  ulaşabiliyor. Medya 20 yıl öncesine göre bu meseleye daha dengeliye yakın bakar hale geldi. Ama şunu da fark ettik, Çanakkale anması sanki her yıl 24 Nisan’da oluyormuş gibi manşetlere taşındı. Haber kanalları gün boyu yayına geçtiler. Bu anma 24 Nisan’a gölge düşürmek için yapılmıştı. Onlar da bu çizgiye çekildiler. Yine devletin etrafında toplandılar.



Bir de 100. Yıl anması sırasında sosyal medyada paylaşılan mesajlar takibe alınmış.



O kayıtlar bir yerde duracak belki de 5 yıl sonra “Sen soykırım demişsin” diye karşımıza çıkacak. Bunun aksinin olacağını kimse öngöremez bu ülkede. Cumhuriyet tarihine bak, bu böyle işlemiştir. Devlet hep insanları aleyhine kullanabileceği deliller üretmeye sevk eder.



Yine 100. Yıl anmalarında Agos’un önüne siyah çelenk bırakıldı. Tehditler savruldu. Bu çok da sık başınıza gelen bir durum değildi!



Pek olmuyordu. 24 Nisan öncesinde hükümetin atmosferi germesiyle de bağlantılı bir şey. Milliyetçi kesimlerde de 100. Yıl için hazırlıklar yapılmış. Akıllarına siyah çelenk gelmiş. Ama uzun süredir olmuyordu altını çizmek gerekirse.



Bu tür durumlar büyük huzursuzluklar yaratıyor mu?



Şöyle diyelim, kafanızda bir soru işareti ister istemez oluyor. Bir tarih, geçmiş var.



Sizin ailenizin hikayesi nedir? 1915’te onların başına ne gelmiş?



Babamın babası Erzincan Eğinli. Annemin ailesi Kastamonu’dan. İki kuşak öncemiz Anadolu’dan. Bizim ailenin de 100 yıl önce geçen hikayesi var. Zaten Hrant’ın meşhur bir lafı vardır; “Her Ermeni bir belgedir” diye. Ailemin hikayesini başka bir zaman yazmak isterim. İstanbulluyum. Kurtuluş’ta doğup, büyüdüm. Babam Üsküdar, anne tarafı Kumkapılı. Annemler Bağlarbaşı’na yazlığa gittiklerinde tanışıyorlar babamla. Kütüğüm Bağlarbaşı, Üsküdarlı da görürüm kendimi. Pangaltı Ermeni Okulu’nda (Mıhitaryan) okudum.



"ANA MEDYADA KENDİ İÇİMDE HESAPLAŞTIĞIM DÖNEMLER OLDU"



Ana medyada Ermeni olduğunuz için size önyargılı davranan oldu mu? Ayrımcılık hissettiniz mi hiç?



Hissetmedim. Ama Amerikan Kongresi’ne soykırım tasarısı geldiğinde bu haberleri yapmak zor oldu benim için. Dikkatli bir dil kullanmaya çalıştık ama yeterli olmadı. Onlar kendi içimde hesaplaştığım dönemlerdi. İnsani ilişkiler açısından bir zorluk yaşamadım.



Peki dışarıda yaşadığınız zorluklar?



Dışarıda gazeteci değil bir Ermenisin. Ona göre davranıyorsun her zaman. İsminiz sorulduğu zaman gerçek adınızı söyleyip söylememek konusunda bir düşünürsünüz. Bazen geçiştirirsiniz, siyasi atmosfer de etkiler bunu. Bütün Ermenilerin başından geçer bu. Bir de ismi zor söylenen, anlaşılan Ermeniler var bir de kolay olanlar. Yani kendi içimizde alt dallara ayrılırız. Yetvart zor olanlardan. Karşı tarafın anlaması bazen zor oluyor. Her resmi kurumla bankayla filan konuştuğumda kodluyorum.



Doğuş’ta iken Yeto diye çağırıyorlardı sizi?



Adımın aile içinde ve arkadaş çevremdeki kısaltılmışı. Oraya ilk girdiğimde önceden tanıdığım arkadaşlarım vardı. Onlar bana Yeto deyince bir grup beni Yeto diye çağırdı.



Tekrar Agos’a dönelim. Gazetede sadece Ermeniler mi çalışıyor?



Ermeniler var, Kürtler, Türkler var. Ağırlık Ermeni tabii.



Gazete nasıl ayakta duruyor?



Sermaye grubuna bağlı değil, Ermeni toplumu ve topluma yakın çevrenin verdiği ilanlarla ayakta duruyoruz. Perşembe sabahı basılıyor, kendimiz dağıtıyoruz. Perşembe akşam üzeri Kurtuluş, Taksim civarına geliyor. Cuma Anadolu yakasına dağıtılıyor. Abonelerimiz var. Fiili olarak bayiye bırakma işini biz yapıyoruz.



Anadolu’da dağıtılıyor mu?



Diyarbakır, Tunceli gibi bir iki şehre gidiyor. “Bize 40-50 tane gönderin, biz dağıtırız” diyen insanlar var. Onlara gönderiyoruz. Yaygın dağıtım ağına hem tiraj hem de maliyet olarak girmemiz çok zor.



“DERDİMİZ ERMENİLERE DE KÜLTÜRÜMÜZÜ ANLATMAK”



Agos’un kuruluş amacının tekrar altını çizelim mi?



Yukarıda kısaca bahsettik ama Agos’un bir diğer derdi de Ermeni dilini ve kültürünü de yaşatmak. 90 küsur yıllık Türkiye tarihi bu topraklardan Ermeni kültürünü kazımak üzerine kurulu olduğu için Ermeni toplumunun bir kısmı bile kendi kültüründen habersizdi. Derdimiz onlara da kültürümüzü anlatmak. Tam da burada Sarkis Seropyan’ı anmalıyız, Muş’u, Bitlis’i ve diğer illeri gezerek Ermeni kültürünün izlerini takip etti. Hristiyanlık öncesi tarihi de inceledi. Köklü bir tarihi, kültürü var Ermenilerin. Bir de Ermeni gençlere basamak noktası olmak istedik.



Ermeni gençlerden Agos’ta çalışmak için talep var mı?



İşin doğrusu son yıllarda fazla yok. Sanıyorum çağın da getirdiği bir şey. Daha çok görsel işlere meraklılar. Ya da dijitale. İşin yazılı kısmına çok meraklı değiller. Bizim de vakıf ve gazete olarak bu işlere kafa yormamız gerekiyor galiba.



İsimler üzerinden konuşmayı sevmiyorum dediniz ama tekrar sormak isterim. Markar Esayan’ın Rober Koptaş’la “kaka Ermeniler” tartışması olmuştu. Etyen Mahçupyan’ın da hükümetle yakın olması çok konuşuldu. İki isim üzerine ne söylemek istersiniz?



Hükümetin son çıkışlarından sonra AKP’yi gözü kapalı savunacak Ermeni kalmamıştır heralde. Varsa da o kendi meselesidir. Saydığınız çevrelerden “Agos cemaati temsil etmiyor. Laik bir gazete oldu. Temsiliyeti artık yok”  gibi saldırılar da oldu. 100. Yıl’dan sonra söylediklerini tekrar gözden geçirirler mi, bilmiyorum.



MAHÇUPYAN VE ESAYAN’IN KAPIMIZI ÇALACAĞINI SANMIYORUM



Agos’ta da görev alan Mahçupyan ve Esayan, tekrar gazeteye dönmek istese gelebilirler mi mesela?



Cemaat gazetesiyiz ama onların da kapımızı çalacağını sanmıyorum bu saatten sonra.



Şöyle toparlayalım; Agos’un başına geçmek, yönetmek nasıl bir sorumluluk getiriyor?



Oturduğum yer nihayetinde Hrant’ın koltuğu. Onun istemeyeceği bir şeyi yapmamaya dikkat ettiğimiz bir hat var. Bir taraftan yeni dönemin getirdiği şartlarda Agos’un duruşu ne olacak hattı var. Bu iki hattı korumak gerekiyor. Siyasetteki dengeler çok hızlı değişiyor. Orada Agos’a yakışır, Ermeni toplumuna, tarihine dikkat eden bir hattı tutturmanız gerekiyor. Bu halkın hakikatine sadık kalmak gerekiyor. Bu ağır bir sorumluluk. Her sabah güne bunu düşünerek başlıyoruz, her akşam eve bunu düşünerek gidiyoruz.



Neslihan Akdaş / @nakdas Fotoğraflar: Berge Arabian - Robert Cabi Akman


Jose Mourinho'nun sol beke ilk adayı Angelino Narin Güran cinayetinde yeni ayrıntı Fenerbahçe Beko, Partizan'a şans tanımadı Nefes borusuna üzüm kaçan bebek kurtarılamadı UEFA'dan, Jose Mourinho'ya bir maç ceza Göl çekildi, ortaya çıkanlar herkesi şoke etti