Yeşim Ustaoğlu: En büyük dürtüm müphem olandır
Birhan Keskin ve Yeşim Ustaoğlu !f İstanbul’da buluştu...
İş Bankası Maximum Kart’ın ana partnerliğinde gerçekleşen 16. !f İstanbul Bağımsız Filmler Festivali’nin geçtiğimiz hafta Cem Yılmaz ve Taner Ceylan’ı ağırlayan, seyirciden de büyük ilgi gören “Küçük Sohbetler” programının bu seferki konukları şair Birhan Keskin ile senarist, yönetmen ve yapımcı Yeşim Ustaoğlu oldu. Dün (23 Şubat) bomontiada’da gerçekleşen “Su ve Heves” başlıklı sohbet için bir araya gelen Keskin ve Ustaoğlu, onlara iyi gelen kitapları, filmleri, şiirleri, insanları konuştular; korkularından onları üretmeye iten dürtülere dek pek çok kişisel konuyu da hayranlarıyla samimi bir şekilde paylaştılar. Seyircinin 1,5 saat boyunca adeta hipnotize olmuşçasına dinlediği sohbetin en büyük sürprizi ise, Birhan Keskin’in 9 sene önce kalem aldığı “İdealar Dünyasında Oturan Üç Kavram: Aşk, Adalet ve İyilik” adlı metni ilk kez !f İstanbul’da bu sohbette seslendirmesi oldu.
“Şifa anların içindedir”
Sohbete, Yeşim Ustaoğlu ile uzun yıllara dayanan dostlukları olduğunu söyleyerek başlayan Birhan Keskin, “Sonunda söylemek istediğim cümleyi başında söylemek istiyorum” dedi ve ekledi: “Tesellinin olduğu bir dünyada bana kalırsa şifa diye bir şey zaten yok. Ama yaşamın anlamlı olabildiği, yaşamın, dünyaya gelmenin, burda olmanın kıymetli olduğu bazı zamanlar ve anlar var, ve şifa o anların içinde; aslında yaşam dediğimiz şey sadece kedere, çileye ve buna benzer şeylere talil etmek demektir. Bu anlamda çok karamsar olduğumu beni tanıyanlar, kitaplarımdan tanıyanlar zaten bilir. Ama dediğim gibi; öyle anlar vardır ki çok kıymetlidir. Hakikaten içinde, bir şekilde hayatta olmanın, her şeye rağmen bu dünyada olmanın çok güzel olduğunu hissettirirler size.”
“En büyük dürtüm müphem olandır”
Yeşim Ustaoğlu ise, onu üretmeye iten en büyük dürtüsünün müphem olan olduğunu söyledi ve “Çünkü insanın en müphem yanında, onu keşfedişi, bunun yanında da kendimi keşfedişim yatıyor. Kendi nevrozlarımı, kendi ağrılarımı, kendi sıkıntılarımı, kendi korkularımı yaşayışımı… Şu anda içinde bulunduğumuz sıkıntının, baskılananın dışında olan, ondan daha yoğun olan, insan olmakla ilgili olan bir özlemden, müphemlikten bahsediyorum. Benim kendimi en zenginleştirdiğim, yazabildiğim belki de, ifade edebildiğim ve sonrasında filmde gösterdiğim, dönüştürdüğüm şeyler de bu müphemlikten besleniyor” dedi. Ustaoğlu ayrıca en çok da belirgin olanla problemi olduğunu anlattı: “Ben çok belirgin olandan, yazılı çizili olandan, adı konmuş olandan korkarım. Ondan uzak durmaya çalışırım. Belki o yüzden müphem olmayı becerebiliyorum.”
“Şiirimde Anadolu Tasavvufunun izleri var”
Sohbetin yarısında Karacaoğlan’dan bir şiir okuyan Keskin ise, şairin atalarından birisi olduğunu belirti ve “Benim şiirlerimdeki çıplaklık biraz da onun gibi şairlerden geliyor. Arı, dümdüz Türkçe yazan şairlere bağlarım kendimi. Bende Anadolu Tasavvufunun büyük izleri var aslında. Batılı bir şair tabiatı bir seyir malzemesi olarak görür. Tabiatın karşısına geçer ve ‘dağ var, deniz var, ova var, hayvanlar var’ der. Batılı bir dil için kendi dışındaki dünya, yeryüzü varlıkları yalnızca seyir malzemesi olarak kalır. Oysa Anadolu Tasavvufunda, Karacaoğlan’da, Yunus’ta, tabiatı kendinden ayırt etmeyen, onu seyirlik malzeme haline getirmeyen, tek bir felsefe vardır. Bu da bu toprakların mayasındadır.”
“Şair olmaya 5. kitabımda karar verdim”
Birhan Keskin ayrıca, 2002 yılında yayımlanan 5. kitabı “Yeryüzü Halleri”ni tamamladıktan sonra şiiri bıraktığını da itiraf etti: “‘Yeryüzü Halleri’ni bitirdiğimde ‘Ben en iyi kitabımı yazdım’ diye düşünmüştüm. Benim için o en iyi kitap, en esrik kitaptı. ‘Bundan sonra bir daha şiir yazmam, bitti’ dedim. Ondan sonra kendi derdim, yazma serüvenim bitse bile bir karar verme anı geldi. Benim önümde olan, büyüklerim olan bazı şairleri gördüm, onların şiire olan tavrını gördüm. Sonra ‘Sen ölene kadar, öyle ya da böyle, hangi ritmle olursa olsun, yazacaksın’ dedim kendime. Ve sanıyorum şair olmaya karar vermem de bu kitabımdan sonradır. 5. kitabımla ‘evet, artık bitti’ dedim, sonra da ‘hayır, ölene kadar yazacaksın’ dedim. Yazmak iyileştirir. Öncelikle yazanı iyileştirir. Benim yazdıklarımı okuyanlara ne yapıyor, onu tam bilmiyorum. İyileştiriyor mu, daha mı kötüleştiriyor bilmiyorum.”
!f İstanbul Bağımsız Filmler Festivali, 26 Şubat Pazar günü İstanbul takvimini tamamlıyor ve yolculuğuna 2-5 Mart tarihlerinde Ankara ve İzmir’de devam ediyor.