Yeni ekonomik modelde en çok kim kaybetti? Hayri Kozanoğlu ve iktisatçı Mahfi Eğilmez'den çarpıcı değerlendirmeler geldi. Bankalardaki faiz durumu ve Merkez Bankası'nın yeni faiz kararı. 10 maddede 'Kur Korumalı Tür Lirası Vadeli Mevduat Sistemi'

"İktidarın ekonomi politikası karşısında istikrarsızlığı koruyan döviz ve bu sürecin kaybedenleri kimler oldu? Türkiye'nin ekonomi politikası bundan sonra nasıl işleyecek?" gibi sorulara Prof. Dr. Hayri Kozanoğlu ve iktisatçı Mahfi Eğilmez'den çarpıcı değerlendirmeler geldi. Kozanoğlu son bir haftanın en çok kaybedenlerini yazarken, Eğilmez, "Bankalara bazı telkinler yapılarak faizlere dolaylı yollardan müdahale edildiği de bilinen bir gerçek" dedi.

İktidarın yeni bir ekonomi politikasından söz etmesiyle Merkez Bankası'nın peş peşe faiz indirimine gitmesi, Türk lirasında tarihi bir değer kaybına neden oldu. Döviz kurundaki ani yükseliş, iğneden ipliğe her ürünün fiyat etiketine zam olarak yansıdı ve vatandaşlar büyük bir ekonomik krizin içine çekildi.

Dolar/TL kurunun 18'leri gördüğü günlerde Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan bu kez yeni bit modelden bahsetti ve ismine 'kur korumalı TL mevduatı' dedi. Bu yeni açıklamayla kur aniden düşüşe geçse de ekonomistlerin değerlendirmeleri, kur farkı riskinin Hazine'den yani yine yurttaşın cebinden karşılanacağı yönünde oldu.

SON BİR HAFTADA KİMLER KAYBETTİ?

Ekonomideki belirsizlik sürerken döviz kurundaki ani düşüş, son bir haftada kimlerin kazandığı ve kimlerin kaybettiği sorusunu gündeme getirdi. Birgün'de köşe yazarı olan Prof. Dr. Hayri Kozanoğlu, dünkü köşesinde 10 maddede yeni mevduatı değerlendirdi.

'FİNANS VE BORSAYLA İŞİ OLMAYANLAR, SADE İNSANLAR, AMATÖRLER...'

"Maalesef, öncelikle dövizle, kur korumalı hesaplarla, ileri vadeli kurlarla; kısaca finans ve borsa oyunlarıyla işi bulunmayan, ancak vergi veren, kamu bütçesinden hizmet alan sade insanlar kaybetti" diyen Prof. Dr. Kozanoğlu, "Bu furyayı tek kaçıran ben olmayayım" paniğiyle yüksek kurdan döviz alan amatörlerin de çifte vurgun yediğini söyledi.

Prof. Dr. Kozanoğlu, "Ekonomik aktörler içerisinde, yüksek kura güvenerek fiyat kıran, hammadde ve yarı mamul girdilerini yüksek maliyetle temin eden ihracatçılar da büyük darbe yediler. Aynı şekilde yüksek kurdan mal satın alan ithalatçılar da" dedi ve listeyi şöyle devam ettirdi:

"Bu listeye forward piyasalardan vadesi gelecek borçlarını ödemek için döviz alım sözleşmesi yapan veya doğrudan döviz satın alan şirketleri, TL mevduatların düşük getirisi nedeniyle borsaya yönelen, endeksin çakılmasıyla canı yanan yatırımcıları, telaşla bütün birikimlerini fiyatını dövizle ölçerek eve, arabaya bağlayan aileleri de ekleyebiliriz…

Liste uzatılabilir, ancak sorumlunun, böyle keskin döviz dalgalanmalarına davetiye çıkararak, büyük vurgunlar vurulması-derin mağduriyetler yaşanmasına yol açan, başta Tayyip Erdoğan ve AKP yetkilileri olduğu gerçeğini değiştirmez."

PEKİ YA BÜYÜK PORTFÖY SAHİPLERİ?

Prof. Dr. Kozanoğlu, büyük portföy sahiplerine ilişkin de şöyle değerlendirmede bulundu:

"Gelgelelim bir de finansal varlıklarıyla günlük geçimleri, örneğin et alış, sinemaya gidiş vb. tüketim sıklıkları arasında bir bağ bulunmayan büyük portföy sahipleri var. Bunlar paralarını döviz, TL mevduat, borsa ve bilumum finansal entrüman arasında dengelemeye çalışıyorlar.Son tahlilde ölçümlerini dolar üzerinden yapıyorlar. Kur koruması, işte bu rantiye kesime büyük bir fırsat sunuyor. Paraları döviz cinsinden belli bir limitin altına düşmüyor. Diğer bir ifadeyle, portföylerinin dolar değerinin yukarı doğru artış potansiyeli devam ediyor, aşağı düşme riski ise vergi mükellefinin cebinden devlet tarafından güvence altına alınıyor."

'BUNDAN SONRASI NASIL İLERLEYECEK?' SORUSU

Prof.Dr. Kozanoğlu'nun vurguladığı gibi amatörler ve sade vatandaşlar bu sürecin kaybedeni olurken bundan sonrasının nasıl ilerleyeceği de kafalarda soru işareti yarattı. Dolar kurunun 11 lirada sabitlenmesi durumunda bile Eylül ayına göre yüzde 33'lük bir değer kaybının söz konusu olduğunu hatırlatan Prof.Dr. Kozanoğlu, değerlendirmelerini şöyle sürdürdü:

"Türkiye benzeri tüm ülkelerin faiz artırması, ABD dolarının faiz artışı beklentisiyle güçlenme eğilimi, başta Ukrayna ve Çin merkezli ABD-Nato kaynaklı jeopolitik gerginlikler, küresel gıda fiyatlarının artışını sürdürmesi, hepsinin başında Covid-19 pandemisinin Omicron varyantlı yeni dalgası dış koşulların da olumsuzluğunu gösteriyor. Bu etmenlerin hepsi döviz kurunu oynatabilir, ithal fiyatlarının artması/ihracat kapılarının kapanması kanallarıyla ekonomiyi olumsuz etkileyebilir.

'KRİZ ORTAMININ ATLATILAMADIĞINI NET BİR ŞEKİLDE GÖSTERİYOR'

Hazine’nin 907 milyar lira yerel para cinsi içi borcu var. Geçen haftaki gelişmelerle DİBS’ler kur riskinden korumasız kalınca faizler belirgin biçimde yükseldi. Ayrıca Hazine’nin yeni ürünlerle sıçrayan kur riski yükümlülüğü de varlıkları olumsuz etkileyince, örneğin 5 yıllık tahvil faizi %25.20 oldu. 5 yıl vadeli eurobond faizi %7.40 ve Türkiye’nin CDS primi en son 599 puanla korku verici bir düzeydeydiler. Tüm bu göstergeler dövizdeki kanamaya tampon yapılsa bile, Türkiye ekonomisinin bünyesindeki bozuklukların düzelmek bir yana, sorunların ağırlaştığını, 2022 yılına girerken kriz ortamının atlatılamadığını net biçimde gösteriyor.

İşin ilginç yanı da Erdoğan’ın Müslüman olarak nasların gereğini yapmaktan söz ettiği bir dönemde, Türkiye’nin finansallaşmış kapitalizmin en fantastik ürünleriyle haşır neşir olması, milletin sabah akşam kurları, CDS`leri, swapleri konuşması… Bütün dünyanın şaşkınlıkla bu garip deneyi izlemesi..."

Prof.Dr. Kozanoğlu

***

İMKANSIZ 3'LÜ KURALI

Eski Hazine Müsteşarı Mahfi Eğilmez DÜN ‘‘Kendime Yazılar’’ adlı bloğunda kaleme aldığı ‘‘İmkansız Üçlü ve Türkiye’’ başlıklı yazısında küreselleşme ile birlikte yaygınlaşan hatta kısa zamanda tüm dünyaya egemen olan ‘‘dalgalı kur rejimi’’nin Türkiye’deki varlığı sürdürüp sürdürmediğini sorguladı.

Yıllarca Radikal gazetesinde yazan NTV’de yorumlar yapan, Bilgi Üniversitesi ve Kadir Has Üniversitesi’nde ders veren Mahfi Eğilmez, yazısında ‘‘sermaye hareketlerini serbestleştirirken faizlerin ve kurların belirlenmesini’’ piyasaya bırakan dalgalı kur rejiminin hangi mekanizmayla nasıl işlediğini ortaya koyuyor:

‘‘Sermaye hareketlerinin serbest kalması isteniyorsa ya faizi ve kuru denetlemekten vazgeçilecek’’

‘‘Piyasa her şeyi düzenleyecek, ülkeyi yönetenler rahat edecekti. Bu sistemin işleyiş mekanizması imkânsız üçlü adı verilen kuralda özetleniyordu: Sermaye hareketlerinin serbestliği, sabit döviz kuru ve bağımsız bir para politikası uygulaması aynı anda var olamaz. Bunu biraz açalım: Eğer sermaye hareketleri serbestse yani insanlar yerel paralarını diledikleri gibi o anda geçerli kurdan yabancı paraya çevirebiliyor, bankalarda yabancı para üzerinden mevduat açabiliyorlarsa faiz ve kur birlikte kontrol edilemez. Eğer ikisi birden denetlenmek isteniyorsa o zaman sermaye hareketlerini serbest bırakmaktan vazgeçilmesi gerekir. Sermaye hareketlerinin serbest kalması isteniyorsa o zaman da iki seçenekten birisi geçerli olur: Ya faizi ve kuru denetlemekten vazgeçilecek ve ikisini de arz ve talebin belirlemesine imkân verilecek ya da bunlardan birisi denetim altında tutulmak isteniyorsa ötekinin serbest hareketine izin verilecek. İkisi birden denetlenmeye çalışılırsa döviz talebinin önüne geçilemez, rezervler tükenmeye başlar, bunun sonucu olarak riskler yükselir (CDS primi artar), ülkeye doğrudan yabancı sermaye girişi düşmeye başlar, borç verenler artan risklerle paralel olarak talep ettikleri faizleri yükseltirler. Bir süre sonra mekanizma tıkanır ve sisteme zarar verir.’’

Peki son dört ayda faizi yüzde 19’dan yüzde 14’e düşüren, bu arada Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın ağzından ‘‘faiz nastır’’, ‘‘benden faizi yükseltmemi beklemeyin’’ denirken geçtiğimiz hafta kabine toplantısı sonrası kur korumalı TL mevduat hesabı enstrümanını devreye sokan ve bununla da yetinmeyerek Merkez Bankası ve kamu bankaları aracılığıyla piyasaya dört milyar dolardan fazla dolar satan hükümet şu anda dalgalı kur sisteminin neresinde?

Mahfi Eğilmez

‘‘Müdahale piyasaya hem MB hem de kamu bankaları aracılıyla döviz satılarak yapılıyor; Türkiye’nin imkânsız üçlü kuralını ihlal ettiğini gösteriyor’’

Yeniden ‘‘Kendime Yazılar’’ adlı bloğunda ‘‘İmkansız Üçlü ve Türkiye’’ başlıklı makale yazan Mahfi Eğilmez’e kulak verelim.

‘‘Sermaye hareketlerinin serbest olduğu Türkiye’de iktidarın, bir yandan faizleri bir yandan da kurları denetlemeye çalıştığı öne sürülüyor. Bunun doğruluk derecesini incelemeye çalışalım. Bu çerçevede üç temel sorunun yanıtını vermeye çalışacağız: (1) Türkiye’de sermaye hareketleri serbest mi? Mevcut uygulama çerçevesinde isteyen herkes parasıyla istediği dövizi satın alabildiğine, bankada döviz tevdiat hesabı açtırabildiğine göre sermaye hareketleri serbestliği geçerli demektir. (2) Faizler serbestçe belirlenebiliyor mu? Yakın zamanlara kadar faizler serbestçe belirlenebiliyordu. Merkez Bankası, bankalara açtığı kredinin faiziyle oynayarak kısa vadeli faizlere yön verse de bu uygulama sistemin özünü bozmuyordu. Zaten bütün dünyadaki uygulama da bu yöndeydi. Ne var ki son dönemde Merkez Bankası politika faizini enflasyonun altında belirlemeye (negatif reel faiz) başlayınca bankalar da mevduata verilen faizi düşürmeye başladılar. Öte yandan bankalara bazı telkinler yapılarak faizlere dolaylı yollardan müdahale edildiği de bilinen bir gerçek. Kur korumalı mevduat sistemi olarak adlandırılan son düzenlemeyle bankaların mevduat faizlerine alt ve üst limitler konması faizlere müdahale edildiğini açıkça ortaya koyuyor. (3) Kurlar serbestçe belirleniyor mu? Birkaç yıldır TL’nin yabancı paralara karşı hızla değer kaybetmesi nedeniyle kura müdahale ediliyor. Bu müdahale son dönemde iyice artmaya başladı. Müdahale piyasaya hem Merkez Bankası hem de kamu bankaları aracılıyla döviz satılarak yapılıyor. Durum tespiti bize Türkiye’nin imkânsız üçlü kuralını görünürde ihlal ettiğini gösteriyor.’’

‘‘Kredi faizleri yüzde 30’larda, 5 yıllık tahvil faizi de yüzde 25’i zorluyor’’

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, 26 Kasım'da İzmir’de katıldığı bir toplantıda Merkez Bankası’nın rezervini 127 milyar dolar olarak açıklarken geçtiğimiz Perşembe günü Merkez Bankası’nı döviz rezervini 115 milyar olarak duyurdu. Üstelik geçen bir ayda iki farklı rakam daha açıklamıştı Cumhurbaşkanı Erdoğan. Erdoğan’ın bu sözleri Türkiye’nin dalgalı kur sisteminin temel kuralı olan ‘‘imkansız üçlü kuralı’’nın ihlal edildiğini söyleyen Mahfi Eğilmez’i teyit ediyor. O zaman ‘‘Bu müdahale başarılı oluyor’’ mu sorusuna yanıt bulmak gerekli. Yeniden Eski Hazine Müsteşarı’na kulak verelim:

‘‘Kısa süreli düşüşler gerçekleştirilse de şimdilik kesin bir başarı elde edilmiş görünmüyor. Müdahale bırakıldığında kur yeniden yükselişe geçiyor. Kura müdahale olsa bile görünürde TL yabancı paralara karşı içerideki değer kaybından (enflasyon) daha fazla değer kaybediyor. Bu durumda kura müdahale, imkânsız üçlü kuralını bozacak kadar güçlü değil dememiz mümkün. Faiz meselesi biraz daha karışık görünse de kurun durumundan pek de farklı değil. Merkez Bankası bankalara verdiği borcun faizini düşürünce, bankalar ilk günlerde mevduat sahiplerine verdiği faizi düşürse de sonradan yükseltiyor. Bir ara yüzde 14 – 15’lere kadar düşen mevduat faizleri yeniden yüzde 20’lere yükseldi. Kredi faizleri ise düşmüyor: Şimdilerde yüzde 30’lar dolayında dolaşıyor. Aynı gelişme Devlet Tahvili faizlerinde de geçerli. 2 yıllık tahvilin faizi yüzde 23’e yakın, 5 yıllık tahvil faizi de yüzde 25’i zorluyor.’’

A101 26 Aralık Perşembe aktüel kataloğu yayımlandı Galatasaray, Kayseri'yi ezdi geçti Maximin, Mourinho'yu hayal kırıklığına uğrattı Türkiye'nin en zeki illeri belli oldu! AFAD duyurdu: Muğla açıklarında deprem İstanbul'da polise saldırı: Şüpheliler gözaltında