Yazar Alev Alatlı'dan gündeme dair çarpıcı değerlendirmeler!
Kanal D'de yayınlanan programa katılan yazar, Fazıl Say'ın cezaya çarptırılmasından, akil insanlara kadar pek çok konuda yorumda bulundu.
Yazar Alev Alatlı dün gece Abbas Güçlü ile Genç Bakış'a konuk oldu, canlı yayında Kemerburgaz Üniversitesi öğrencilerinin sorularını yanıtladı, yine çok çarpıcı açıklamalar yaptı… İşte, Alatlı'nın açıklamaları:
FAZIL SAY'A HAPİS CEZASI VEREN NASIL BİR YASA?
- Fazıl Say olayında bu nasıl bir yasadır ki, bu adamcağıza bu cezayı getiriyor. Olmaz. Ben bu aşamada Fazıl Say'ın sanatçılığına da aldırmıyorum. İster sanatçı olur, ister olmaz. Böyle bir laftan dolayı insan hapis cezası alır mı almaz mı o önemli. Sanatçılara da öyle fazladan prim vermeyin. Hiç gereği yok. Nihayet bu da bütün meslekler gibi bir meslektir. Tamam güzel piyano çalar ama buradan yürütürsen tartışmayı, bir süre sonra dünyaya ayıp oldu gibi bir mesele çıkar. Oysa hiç alakası yok. Dünyaya ayıp olsa da olmasa da, sanatçı olsa da olmasa da başına bu gelmemeliydi. Bu nasıl bir sistemdir? Hangi tür bir yasa bunu yapıyor? Hakim bu cesareti nereden buluyor? Dayandığı nokta nedir? Bunların peşine düşmemiz lazım.
TÜRKLÜK ASLA ANAYASA'DAN ÇIKMAYACAK
- Ben kendi eğitimimin kendi yaşamımın zekatını veriyorum. Türk milletine çağrı bildirisi de bu ödediğim zekatın bir parçasıdır. Türk milleti kurucu unsurdur. Bizim müktesep hakkımızdır. Kul hakkıdır. Onun için asla ve asla Türklük Anayasa'dan çıkmayacak. Bu kadar basit. Çıkmayacak. Kurucu unsur Türktür. Bilmem kaç yıl şu ülkeyi şu hale getirmek için uğraşıp didineceksiniz, petrolünüz, doğalgazınız, altınınız yok. Debeleneceksiniz. Sarayınız, yazarınız Türkçe konuşacak. Öleceksiniz, öleceksiniz, şehit, şehit, şehit... Yok öyle şey. Hiçbir şekilde başka türlüsü kabul edilemez. Olmayacak zaten. Boş laf gerisi.
- Bir üst kimlik olarak Türk kimliği tutulmalıdır. Türk hem bir etnisitenin adıdır, hem de bir mileltin şemsiye adı. Ben de Rumeli kökenliyim. Ama hepimiz kendimizi biraz aşıp, bu üst kimliğin altında toparlanmak zorundayız.
SADECE KÜRTLER OLSA BİRLİKTE KURDUK DERDİM AMA
- Kurucu unsur Türktür. 1071'den önce bu topraklarda sadece Kürtler olsaydı birlikte kurduk derdim ama öyle değil. Ermeniler var. Bizans'ı ne yapacaksınız. Bu topraklar katman katman etnisitelerle toparlanmıştır. Biz Kürtlerle başbaşa verip bu işi yapmadık. Kimse kendini kandırmasın. Son dönemlerde Yahudiler de var. Türkiye'ye büyük katkısı olmuştur. Dahası var, eğer Türkler olmasaydı İslamiyet olmazdı. Kılıçarslan'ın Baybars'ın hakkını niye teslim etmiyoruz. Günahtır.
AKİL SÖZÜ BİR KÜLFET
- Akil İnsanlar Heyeti'nin 'Heyet-i Nasiha' benzetilmesi amacını aşan bir benzetme. Ayıp. Bu karşılaştırmanın tutar bir tarafı yok. Bu biraz da eğitimsizlikten oluyor. Mütareke zamanını bilmiyor. Bir de laf ebeliğine bayılıyoruz ya bundan.
- Bana akil insanlar heyeti için teklif gelmedi. Gelse de kabul etmezdim, benim işim değil.
- Ben olsam bu arkadaşları akil gibi derinlikli bir kavramla külfete sokmazdım. Akillik kolay kaldırılır şey değil. Sipariş çok ağır ve yüklü bir sipariş. Ben olsam onlara elçi filan derdim. Elçiye zeval olmaz. Hükümetin elçileridir hükümet de kendi elçisini kendi seçecek elbette. İnsanlar akil lafıyla külfet altına sokulmamalıydı.
KÜRTÇE EĞİTİMİ TAVSİYE ETMEM
- Kürtçe eğitim dili olursa ne olura gelince, kolej vs. açmak isteyen açsın. Ama hiç tavsiye etmem, çünkü yetmez. 21. Yy'dayız. Türkçe bile yetmiyor. Bir Memu Zin ile iş dönmez. Ama Ferhad ile Şirin'le de dönmez. Bu gocunacak birşey de değildir. Bu bir fiili durumdur. Zamanla değişir. Mesele dünyaya entegre olma meselesidir. Osmanlı da düünyaya entegre olamadı. Teknolojiye bilime ne kadar hızlı entegre olabilirsen dil o kadar parlıyor. Dava bundan kaynaklanıyor. Türkçe bütün budanmışlığına rağmen bir imparatorluğun dilidir. Çok eski ve yazılı bir dildir. Mukayese kabul etmez tabii ki Kürtçe ile.
ADALET ÖZGÜRLÜKTEN ÖNEMLİ
- Benim için adalet özgürlükten daha önemlidir. Özgür mü olayım, adil bir düzende mi yaşayayım derseniz adil düzen derim.
- Bir sürü dava var Ergenekon, Balyoz... Biz hala anlamadık kim suçlu kim suçsuz, kim çıktı, niye çıktı? Bu olmaz. Hukuk sistemlerinde birinci iş cezayı verdiğiniz zaman verilen cezanın karşı taraf tarafından anlaşılması. Her ceza helal değildir, her helal de ceza almaz. Helal olmalıdır bir ceza.
ERDOĞAN CUMHURBAŞKANI OLMALI
- Evet, Recep Tayyip Erdoğan'ı cumhurbaşkanı olarak görmek isterim. Bunun önemli bir gerçekçi tarafı vardır. Çünkü Recep Tayyip Erdoğan bu aşamadan sonra siyasete devam etmek zorundadır ve bir kapasitede edecek. Cumhurbaşkanı olarak devam etmesi gerektiğini, Türkiye'nin avantajının burada olduğunu düşünürüm. Çünkü bir hendek atlıyoruz. Bu hendekte işlerin daha fazla karışmasını istemiyorum. Gayet pragmatik bakıyorum. Şu 10 yıllık geçmişinde de sayın Erdoğan'ın tuttuğu bir arşiv var. Devamlılık açısından da bu arşivin taşınması gerektiğini düşünüyorum. Açıkçası olası bir koalsiyonlar kavgası beni ürkütür. Türkiye'yi zor bela biryerlere getirdik. Belki de bir başkasının cumhurbaşkanı olmasından korkuyorum. Belki ülkenin kaosa gideceğinden korkuyorum.
ZATEN BAŞBAKANLAR HEP BAŞKAN DEĞİL MİYDİ?
- Başkanlık sistemi olsun olmasın, bu başbakanlar hep başkan olmadı mı? Türkiye'de belki geçmişten, belki Osmanlı kalıntısı olduğumuzdan, belki İslami anlayışımızdan... Bir başbakan her zaman tahmin edilemeyecek kadar çok şeyle uğraştı, karıştı. Onların onayı alınmadan şuradan şuraya gidilemedi. Acaba bizim toplumumuz hala öncü karakterin peşinden gitmekten mi hazediyor? Fiili durum bu ise, acaba bu fiili durum mu başkanlık isteklerini kamçılıyor?
- Türkiye'nin geldiği noktada atlanan bir hendek vardır. Bu hendek şu noktada başka kimseye emanet edilebilecek gibi görünmüyor.
POLİTİKACI EN KOLAY CEZALANDIRILAN ADAMDIR
- Türkiye içindeki bütün bu karmaşanın, mutsuzluğun, adaletsizliğin tek müsebbibi Recep Erdoğan değildir. Herkes aklını başına toplasın. Hepimizin ülkenin içinde olduğu bu mutsuzluktan, payımızı almamız gerekir. Bu hep beraber yapılan bir iştir. Tek bir kişi bunu ne düzeltebilir, ne bozabilir.
- Bir paçozlaşma sürecinden geçiyoruz. Bunda herkesin payı var. Üniversitenin, baroların, medyanın, yazarların, entellerin dantellerin... Biz kabahati kolay kabullenen bir toplum değiliz. Hemen başkasının üstüne atarız. Politikacılar da bu konuda en mağdur olabilen gruplardan bir tanesidir. Bir politikacı en kolay cezalandırılan adamdır. Oy vermezsiniz. Silinir, gider. Kim veriyor oyu Tayyip Bey'e? Biz veriyoruz.
Bir politikacı çok çabuk cezalandırılır ama bir basın mensubunun hiç sorumluluğu yoktur. Atar, tutar, bağırır, çağırır cezası yoktur. Bu basın özgürlüğüne, ifade özgürlüğüne girer. Yaş ortalaması en yüksek müesseselerden biridir basın. Bir türlü bırakıp gitmez adam. Senelerce oradadır. Basın gerçekten sorumsuzdur.
HZ. MUHAMMED BAŞBAKAN OLSA DA OLMAZ
- Bizim tepkilerimiz o kadar ani ve kavgacı ki. Kadına şiddet filan nereden çıkıyor. Polis de bu şiddetin bir parçası. Polis dağdan gelmedi, aydan da getirtmiyorsun. Nasıl ki ilk tepkimiz horozlanmaktır bizim, polis de bundan farklı değil. Polisi de eğitemiyoruz. Bütün bunlar olmadan hiçbir başbakan bundan sorumlu tutulamaz. Bunu değiştirecek olan eğitim sistemidir o da bugünden yarına olmuyor. İnsanları suçlarken endazeyi kaçırmayın. Çünkü endaze kaçtığı zaman o suç isnadı yerini bulmuyori cevabını alamıyorsun.
- Siyaseti biz yapılandırıyoruz. O yüzden biber gazı dahil olmak üzere dönüp dönüp kendimize bakmamız lazım. Neyiz de böyle oluyor? Erdoğan'ı da, Ecevit'i de, Demirel'i de gittik seçtik. Biz nasıl insanlarız diye kendimize bakmalıyız. Biz ne kadar hak gözetiyoruz, Ne kadar ahlaklıyız, etik değerlere ne kadar sadık kalıyoruz. Hangimiz küçücük kurnazlıklarla biryerlere gelmeye çalışmıyoruz? Biz bunları yaparken Vay Erdoğan şunu yaptı demek, olmuyor. İşe de yaramıyor. Sadece gazımızı alır.
- Birşey çok ters gitti, gayri ahlaki vs. Bütün üniversite rektörlerinizin aynı anda istifa ettiğini düşünün. Eden var mı? Ben bugüne kadar görmediim. Bu toplum iç cihadını tamamlamazsa, özeleştirisini getirmezse tövbe estağfirullah, Hz. Muhammed gelip Başbakan'ın yerine otursa bu iş yine aynı noktaya gider.
ÜNİVERSİTELER TIRSIYOR
- Üniversite tırsıyorsa herşey tırsar. Ve ben üniversitenin tırstığı kanısındayım. Benim bildiğim günden itibaren üniversite şu ülkenin bir konusu hakkında bir düzgün fetva vermemiştir. Emekli olduktan sonra televizyona çıkıp iki çift laf ederler. Ama görevdeyken bu olmaz. Çünkü maaş alıyor, çoluğundan çocuğundan korkuyor filan.
ANAYASA DEĞİŞİKLİĞİ BENİM İÇİN ÖNEMLİ DEĞİL - Önce adli sistem düzelmeli. HSYK'yı filan değiştirerek de olmaz. Aşağıdan başlayacak. Bu sadece yasaları yaparak olmaz. İlkeyle, adapla, edeple olur. Bu kavramların yerleşmesi lazım.
- Anayasa değişikliği benim için hiç önemli değil. Temizlenmesi gereken başka şeyler var. TSK Kanunu, Siyasi Partiler Kanunu vs...
CHP CUMHURİYETİ SAVUNAMIYOR
- Yapıcı olmayan hiçbir eleştiri fayda etmiyor.Çemkirmek hiçbir işe yaramıyor. Kılıçdaroğlu'ndaki en büyük düş kırıklığım; 21. yüzyılda turbo kapitalizm eserken, dünya fırtına gibi giderken, bir sosyal demokrat partinin bunlara rağmen söyleyecek lafı olmaması. Hiç makul eleştiri, cevap, yol gösterme duymuyorum. Bugün cumhuriyeti savunamayan bir parti konumunda.
BEYAZ TÜRKLÜK NEDİR?
- Beyaz Türk parayla ilgili birşey değil. Etnisiteyle de ilgisi yok işin. Ben şunu yakaladım, belirli bir eğitimden geçen ve dolayısıyla kodları ailesinden ve çevresinden kopan insanlar beyaz Türk oluyor. İsterse simsiyah olsun, Sudan kökenli olsun. Aileden kopunca bu meydana geliyor. Dolayısıyla bir tür yaban haline geliyor beyaz Türk dediğim. Kodlardan kopmak işleri zorlaştırıyor. Kız çocukları için daha da geçerlidir bu.
- Eğitim sistemi cumhuriyetten bu yana hepimizi aynı ölçüde kapsamış olsaydı şimdi zaten hepimiz beyaz Türktük. Ama bunu beceremediğimiz için araya farklılaşma giriyor. Ve tabii eğitim sistemiyle yakından bağlı olduğu için beyaz Türk daha başarılı. CEO'lar, CFO'lar beyaz Türklerden çıkıyor. İster istemez bu böyle. Negatif tarafı yok mu? Tabii ki var. Eğer bu işi çok ileriye götürürseniz kendi ülkenizde ekspat oluyorsunuz.
- İki şey olmaz. Birincisi yabancı dilde eğitim. Yabancı dil öğrenilir ama eğitim olmaz. Yabancı dilde eğitim Türkçe pahasına olur. İkincisi, üniversite zamanında yurtdışına çıkan, orada okuyan bir kişi kalmamıştır ki kodları farklılaşmasın. Bunlar tehlikeli işlerdir. Geriye döner kodları farklı gelir, kodları farklı gelince topluma uyum sağlaması çok zorlaşır. Ve aile çocuğunu kaybettiği duygusuna kapılır. İmam hatiplerin çok revaçta olması da ailelerin çoğu zaman çocuklarının kodlarını kaybetmemesini istediği içindir. Ama Türkiye'de işler o kadar sertleşmiştir ki bakın kaç zamandır imam hatiplerle yatıp kalkıyoruz. Bir Allah'ın kulu da kalkıp ne olmuş demiyor. Eğer kız çocuğunu yakınında tutmak istiyorsa aile imam hatipe verir. Ne var? Mesele orada nasıl eğitim verdiğinizdir.
ATATÜRK İNKAR EDİLEMEZ
- Atatürk'e, Osmanlı enkazından bir ülke kuran bir insana eğri bakmak için küstah ve cüretkar olmak lazım. Ben o değilim. Bu günahtır. İnkar olur. Haksızlık olur. Allah gani gani rahmet eylesin. Yattığı yer cennet olsun. Öyle şey yok. Bu ülkeyi kurmak için bütün bir ömür vermiş insanlardır bunlar. İnkarın anlamı yoktur. İnkar çok rezil bir haslettir ve döner insanın başına kalır. Cumhuriyet dönemiyle gelen o inanılmaz furya içerisinde bir sürü yanlış yapıldı tabii ki. Hatasızlık Allah'a mahsustur.
EĞİTİM SİSTEMİ ŞANTİYE GİBİ - 21. Yüzyıldaki yerimizi anlamanın tek yolu var, eğitim. Anlaman lazım ben neredeyim ve neyle karşı karşıyayım. Bunu anlamadığımız sürece çözebileceğimiz problem yok. Kürt sorunu, anayasa değişikliği bunlar tali.
- Türkiye'nin eğitimdeki yeri çok kötü. Melbourne Enstititüsü'nün raporunda Türkiye, 2012 yüksek eğitim sıralamasında 50 ülke arasında 46. Ben oturup bu sonuca ağladım.
- 4+4+4'ün doğru tarafları da var, asla olmayacak tarafları da. Tamamlanmış bir sistem değil henüz. Başı ve sonu daha ortaya çıkmadı. Daha iyi hazırlık olmalıydı.
- Türkiye'de eğitimin bir felsefe sorunu var. Kimi ne için eğittiğimizi henüz kestiremedik. Eğitim sistemi önüne gelenin bina yapmaya kalktığı bir şantiye gibi.
ULUDERE OLAYI
- Uludere'deki olay müessif bir olaydır. Ama birisi bana şu kaçakçılık işlerinin ne kadar yasal olduğunu bir söylesin. Bazı olaylar, gelir-geçer revaç kavramların arkasına saklanır. Bu olaylardan bir tanesi Türkiye'de yasal olmayan işlerdir. Adamı yasal olmayan bir iş yaparken yakalarsın, e ama ben gazeteciyim der. Ya da adam çalıp çalıp sonra gidip politikacı olur. Yakasına yapışacağın zaman ben politikacıyım, özgürlüğüm filan der. Bu tip şeylerin çok olduğunu düşünüyorum. Uludere için de söylüyorum, orada neden bulunduklarına da bir bakmalıdır.