'Yayıncılık sektörü ne zaman krizde değildi ki!'
Mona Kitap Yayın Yönetmeni Arzu Çağlan, MedyaTava'dan Sayım Çınar'ın sorularını yanıtladı.
Mona Kitap Yayın Yönetmeni Arzu Çağlan, MedyaTava'dan Sayım Çınar'a konuştu. Çağlayan, yayıncılık ve yaşanan ekonomik süreçle ilgili çarpıcı açıklamar yaptı.
Sayım ÇINAR / sayimcinar@gmail.com
'Yayıncılık sektörü ne zaman krizde değildi ki...'
Yıllarca Best Fm’de radyoculuk yaptın, uzun bir süre radikal iki de yazılar kaleme aldın..Şimdilerde ise Mona Kitap denildiğinde akla sen geliyorsun, kriz günlerinde yayıncılık yapmak insana yeni şeyler öğretiyor değil mi?
Valla, yayıncılık sektörü ne zaman krizde değildi ki... (Gülüyor) O yüzden bu dünyada çalışan herkes bu duruma şerbetli. Ülkede rüzgar esse insanlar teflon tencere almaktan vazgeçmiyor ama bir kitap bile onlara çok geliyor. Fuarda gelip 2 lira için pazarlık yaparken, elinde son model cep telefonu olan çok insan gördüm. Sonra neden mutsuzuz? Neden herkes öfkeli vs vs. Ben bu yıl Arjantin’e gittim. Halen çok ağır bir kriz yaşıyorlar. Bizim artık varoş semtlerdeki avmlerde olan yabancı markalar bile orada çoktan ülkeyi terk etmiş, ancak lüks expat semtlerde Türkiye’nin şimdiki cadde ruhu ile karşılıyorsun. Markalardan vazgeçmişler ama kültürden asla... Ancak kitapçılar adımbaşı, üretilen kitap sayısı çok, okur çok, dergiler raflardan sarkıyor... Yani, kültür toplumsal bir seçim ve varoluş meselesi. Bana krizde yayıncılık, bazı seçim kriterleri getirdiği gibi, kitabın bahtsız yolculuğunu gösteriyor, sorgulatıyor.
Alfa grubundan birçok yayınevinin bulunduğu bir grup, burada kendi içinizde nasıl bir rekabet var? Bu rekabet beraberinde neyi getiriyor?
Evet var tabii... Listelere giren veya sosyal medyada konuşulan bir sevilen bir kitap yapmak, şirket bünyesinde çaycısından patronuna kadar hoş bir dalga yaratıyor. Markaların çizgisi belli olduğu için pek pişti olmuyoruz ama bazen birbirimize gelen dosyaları önerdiğimiz oluyor. Everest’e gelen bir roman bana daha uygun olabiliyor mesela. Yada ben bir kitap okuyorum bu tam sizlik diyerek Ömer’e (Erdem) Kapı yayınlarına veriyorum.
Kendinde yazarlık serüvenini sürdürüyorsun, hem yayın yönetmeni hem yazar olmak nasıl bir duygudur?
Çok keyifli. Çünkü, her defasına bir kitabı ele alıyorum, başlayıp, bitiriyorum. Aslında hiç yazmayacağım konuları, bilmediğim dünyaları yazmış gibi oluyorum. Heyecan olunca mutlu olan bir insan olduğum için ne kadar yeni kitap, o kadar keyif var bana... Ha, ama tek yan etkisi o kadar eleştirel ve yayıncı gözüyle bakmaya başladım ki her şeye kendi kendime yeni bir şey yazmak eskisinden zor olacak gibi.
Geçen ve değişen zamana direnmeyi, genç ve ayakta kalmayı nasıl başarıyorsunuz?
Yeşil çay içerek, yoga yaparak değil... (Gülüyor) Benim en büyük şarj merkezim seyahat etmek. Bu yıl Buenos Aires ve Lviv’e gittim. Sırada da başka yerler var. Her yeni kent beni 3-4 hafta “yukarıda” tutuyor. Ha ama sırf bu değil tabii.. Kadıköy’de saatlerce yürümek, köyümüzün küçük dükkanlarında incik boncuklara, plaklara bakmak, arkadaşlarla uzun sohbetler, ana akım medyadan ve çoğu zaman sosyal medyadan da uzak durmak, müzik, sinema, korku filmleri, diziler, evimin balkonunda gün doğarken çay içmek, unutulmuş veya takdir görmemiş yazarlar keşfetmek... Evrenin seslerini dinlemeye başlarsan hayat güzel akıyor zaten. Ayrıca çok ritüel insanıyımdır, rasgele hiç bir şeyi sevmem. Bu da yorgunluğa karşı iyi bir önlemdir.
'Çeviri kitaplarda 2019 yılı için tüm yayınevleri çok daha seçici olacak'
Global bir algıda da yayıncılık yapıyorsun. Ülkenin hali de ortada bir yandan. Çeviri kitapların maliyetleri artmış olmalı...
Of sorma... Bazen özellikle de öğrenci okurlar Ekşi sözlük’te falan yayıncılara giydiriyorlar. Ama haksızlık bu evlat! Zira, kitabın kendisine ödenen telif ve kağıt fiyatları dolar üzerinden... Üstelik hadi büyük yayınevleri bizi iyi tanımış da küçük yayınevleri asla Türkiye’deki satışların bu minnacık rakamlarına inanmıyor. Saf saf ama siz 80 milyon değil misiniz diyorlar? Özellikle çeviri kitaplarda 2019 yılı için tüm yayınevleri çok daha seçici olacak. İçeriği güçlü ama satış limiti sıra dışı eserler yayınlayan pek çok küçük yayınevi çok zorlanacaktır. Devletimiz inşaatçılarla halayı bırakıp biraz da bu dünyaya gelsin, buyursun. Cağaloğlu’ndaki dağıtımcıları bir dolaşsın bekleriz.
Ülkemizde kitap fuarları yapılıyor. Birçok şehirde gerçekleşiyor. Yurt dışı fuarlara da gidiyorsun. Nasıl görünüyor yurt içi ile yurt dışı?
Yurtiçi fuarlar Don Kişotlarla dolu... İdealleri için didinen insanlar, hayalperestler var karşında. Anadolu’ya çıkınca okurun kitap bulma, yazara ulaşma mücadelesi başlıyor. Fuarlar, imzalar Anadolu’da hala bizim Tüyap Marmara gibi coşkulu... Bizim yerli yazarlarımız çok iyi, çok üretken. Modern Türk edebiyatı dünyaya açılmayı fazlasıyla hak ediyor ama halen bir iki isim dışında raflarda yokuz. Bu çok acı tabii... Ayrıca küçücük ülkelerin bile üretim ve baskı sayıları da bizden çok çok fazla. Ha sahiden sektörde çok negatif unsur olsa da, yayıncısından menajerine herkes çok hırslı, fuarlarda Türkiye iyi temsil ediliyor.
Ülkemiz yazarları anlatmayı seviyor. Anlatınca roman olmuyor. Kurgulayınca ve de bir duygu yatarınca daha çok roman oluyor değil mi?
Ne güzel söyledin ya... Eğer hayatın sahiden roman olacak kadar ilginç değilse, kendi küçük çırpınışlarından bir destan yazmak ve herkesi etkilemek istiyorsan o zaman, incelikleri bir detay gibi işleyeceksin. Benim gördüğümü bildiğimi bana ilkmiş gibi okutacaksın ve benim dünyamı değiştireceksin. Ha ama nasıl bir ego varsa çoğu insanda yazdım bitti diyorlar, biz de yok basamayız dediğimizde şaşırıyorlar. Bir de şu ara en çok moda Netflix hayalleri ile gelenler. Ayda ortalama 2-3 kişi, elinde Göbeklitepe, Efes, Ayasofya gizemli anılan yerlere, kötü diyologlar, taklit kurgular ekleyerek geliveriyor. Hatta bazıları o kadar pişkin ki, ben bunu Türkiye için yazmadım siz şöyle hemen basıverin, ben bunu Netflix’te dizi yaptıracağım diyorlar. Böyle de bir çakal tayfa türemiş. Ha dese ki, ben gittim Nemrut dağında bir köyde yaşadım, 2 yıl çalıştım, araştırdım ve bu işe inandım tamam diyeceğim ki, budur. Yazar hiç değilse çabalamış. Ama konusu ile ilgili daha önceden yazılmış kitapları bile bilmiyor, okumamış. İlk kendi yazacak kadar da cahil... Yani hayaller Netflix gerçekler evde kısırlı kabul günü (Gülüyor)
Edebiyat içindekileri, itiraf edemediklerini, söyleyemediklerini bazen de düşlerini, yaşamak istediklerini dünyaya anlatabilme aracı öyle değil mi? Hırslı ve de çok satmak yerine önce yazmayı hedeflemek gerekir diye düşünüyorum…
Kesinlikle... Böyle yazarlara elimden geldiğince destek olmaya çalışıyorum. Bu bir süreç. Sürecin kendisi önemli, sonra da eserin kalıcı olması. Belki satmadı ama 10 yıl sonra satmayacağını nereden biliyorsun? Ya da hiç satmasın. Ne olacak? Satsın diye zorlama ve matematiksel formüllerle yazılmış bir kitap yerine samimi ve fark yaratan kitapları tercih ederim.
'Instagram, kahve ve kitap postlarına bayılıyorum'
Sosyal medyada kitap tanıtımı yapmak daha etkili bir hale geldi..Kitap eklerine verilen ilanların yararı oluyor mu?
İnstagram, kahve ve kitap postlarına bayılıyorum, bu postları yapan gençleri de öpüyorum kocaman. İnstagram görgüsüz, hadsiz hesaplarla dolu olabilir, hepimizi tüketmeye yönlendiriyor olabilir ama Allah için artık emekli teyzeler, tiki kızlar bile öğleden sonra kitabını kahvesini paylaşıyor. Bu aslında bir rektör yardımcısının .... “okumuşların ferasetinden korkarım” dediği bir ülkede mühimdir. Yani bu kadar minik adımlarla ilerliyoruz işte... Kitap ekleri ise büyük bir özveri ile hazırlanıyor, çıkıyor ama ah bir de halkımız sahip çıksa...
Kriz günlerinde okumak için hangi kitapları önerirsiniz?
Normalde bu sorunun cevabı kişisel gelişim olur. İster motivasyon-başarı odaklı kitaplar oku: ( Shiv Khera-Kazanan Sen Ol) zira yeni işler kurmak, krizi fırsata çevirmek veya var olan işini krizde batmaktan kurtarmak lazım dimi... Yada işsiz kaldın, moralin bozuk. Boşandın. O zaman işlevsel kitaplar oku: (Serhat Yabancı-İyi Düşün)
Ancak bizim ülkemizin ekonomisi, siyaseti o kadar dalgalı ki, bunu böyle Amerikan formülüne sığdırmayı doğru bulmuyorum. Bizim sitede hala 2 araç doluya karşı battaniye kaplı. Yani biraz sıyırdık mı ne (Gülüyor) Eğer yaşamınızda ister sistemden gelen (maaşınız eridi, moraliniz bozuk) veya sosyal çevrenize bir tepki varsa, önce en çekirdekten başlayın. Farklı bir seçenek olarak ezoterik kitaplarda okuyabilirsiniz, evrenin gizli sırlarına bakın, yaşadıklarınızı A ülkesi bunu yaptı, B bankası şu adımı attı, C malına zam geldi gibi rasyonel şekilde çözmeye çalışmayın ki –zaten hiç bir işe yaramaz uzun vadede- daha derine bakmayı öğreten kitaplar okuyun: Tibet’İn Kayıp Kitabı- R.Shankar veya Savaşçın Yolu-I.Vallyon. İçimizi güçlendirmedikçe dışımız hep zayıftır. Biyografiler de iyidir, zira bireye düşme-kalkma-kaybetme-kazanma kader sürecini güzel hissettirir, moral de olur ayrıca... Hatıratım-Melek Kobra, Gökhan Akçukura veya Metallica-Jon Mc Ivers. Gibi...