Ünlü ekonomist korkuttu. Türkiye iflas mı edecek? "İflas risk primi (CDS) Rusya'dan sonra en yüksek olan ülke Türkiye'dir" dedi ve hükümetin tutumunun kendisini korkuttuğunu açıkladı

Türkiye ekonomisi son yılların en yüksek cari açık rakamlarını görüyor. Risk pirimi ise yükseldi ve bazı ekonomistler bununla ilgili sürekli ekonomi yönetimine uyarı üstüne uyarı yapıyor. Ünlü ekonomist ve aynı zamanda Yeniçağ gazetesi yazarı olan Esfender Korkmaz, CDS'e dikkat çekti ve Rusya-Türkiye karşılaştırması yaptı. "Hükümetin tutumu beni çok korkutuyor" diyen Korkmaz, krizin derinleştiğini belirtti ve iflas risk primine dikkat çekti.

Esfender Korkmaz'ın Fiyat istikrar politikaları (1) başlıklı yazısı

Hükümetin açıkladığı üç yıllık orta vadeli program, tamamıyla hükümetin bir temennisidir. Açıklanan enflasyonlar da çıkış yolunun olmadığını gösteriyor.

Aslında fiyat istikrarının bozulması yani enflasyon bir kader değildir. Ama Hazine Bakanı heterodoks politikalar dedikçe ve bir istikrar programı olmayınca Türkiye için kader oldu. Maalesef bu günleri de arayacağız.

Dünyada istikrar politikaları denenmiş ve sonuç alınmıştır. Türkiye, 2001'de Güçlü Ekonomiye Geçiş programı ile enflasyonu yenmişti. Genel olarak geleneksel ortodoks politikalar ve bazı alanlarda bu politikalara karşı olan heterodoks politikaları kendi içlerinde standart kalıplara sığdırmak mümkün değildir. Ben bugünkü ve yarınki yazımda bu politikaları genel hatlarıyla değerlendirmeye çalışacağım.

Geleneksel ortodoks politikalar;

1.Merkez bankaları sıkı para politikası uygular ve ara ara para arzını daraltırsa yerli para dövize karşı reel değer kazanır. Faiz oranları artar. Yüksek faiz, harcamanın maliyetinin de yüksek olması demektir. Toplam talep daralır. Ayrıca ithalat fiyatları düşer. Bu durumda fiyat artışı frenlenir.

Ancak böyle bir durumda Merkez Bankası da faizleri reel faiz düzeyinde tutmalıdır. Aksi halde, eksi reel faiz seviyesi ile piyasaya müdahale ederse, millî paradan kaçış hızlanır ve millî paranın reel değer kazanmasına dayanan sistem sürdürülemez. Piyasada sözleşmeler ve işlemler döviz cinsinden yapılır. Tasarruflar, döviz, altın ve gayrimenkul gibi ölü yatırımlara gider. Enflasyon devam eder ve fakat aynı zamanda durgunluk da olur… Yani stagflasyon yaşanır.

2.Döviz kurlarına dayalı fiyat istikrarı programlarında, döviz kuru nominal çıpa olarak kullanılır.

Nominal çıpa olarak; Sabit kur, sert-katı çıpa (hard peg) - esnek çıpa (soft peg) - tam dolarizasyon - Para Kurulu gibi sistemler uygulanır.

Sabit kur sisteminde; kurlar önceden açıklandığı için belirsizlik ortadan kalkmış olur. Millî para idari kararlarla değer kazanmış olduğundan, ithalat malları ucuzlar. Fiyat artışları frenlenir.

Döviz kuruna dayalı istikrar programı için, reel faizlerin çıpa ülke parasına, eşit olması gerekir. Ayrıca sabit kur için ülkenin döviz rezervlerinin olması gerekir.

Merkez Bankası kur çıpası ile bağımsız para politikasından vazgeçmiş olur.

Sabit kur yoluyla, paranın değerli tutulması, dış rekabet gücünü düşürür. Üretimde ithal girdi oranını artırır.

Sabit kur sistemlerinde kriz riski yüksektir. Kurlar üstünde baskı oluşur. Türkiye'de sabit kur nedeni ile 2000 yılında TÜFE yüzde 39 olmasına rağmen kur artışı yüzde 20 ile sınırlı tutulduğu için, 2001 Şubat krizi olmuştur.

Ortodoks politikalar şimdi dalgalı kur öneriyor ve fakat dalgalı kur şok kriz yaratmaz ve fakat krizin ömrünü uzatır ve  kriz kronikleşir.

3.Bütçe politikası da toplam talebin daraltılması esasına dayanır. Bu çerçevede kamu harcamalarının azaltılması, vergilerin artırılması, denk bütçe veya bütçe fazlası verilmesi, sübvansiyonların azaltılması, maaş ve ücret  artışlarının hedef enflasyona göre yapılması gerekir.

Özellikle bizim gibi gelişmekte olan ülkelerde bütçeden popülist harcamaların kaldırılıp, bu fonların kamu altyapı yatırımlarına ayrılması gerekir.  Popülist harcamaların çarpan etkisi ve toplam talebi artırıcı etkisi, yatırım harcamalarından daha yüksektir.

Fiyat istikrar politikaları (2) 

Dün bu köşede, fiyat istikrarı için genel olarak uygulanan para, kur ve bütçe politikalarını tartıştım. Devamı olarak;

4.Mal ve Hizmet arzının artırılması: Enflasyonun temel nedeni, arz-talep dengesinin bozulmuş olmasıdır. Arzın artırılması da, ürün bolluğu yaratır ve fiyat artışını frenler.  

Arzı artırmak, kapasite kullanım oranının artırılması, yeni yatırım yapılması, bütçeden popülist harcamaların kaldırılması ve bu harcamaların yatırıma dönüştürülmesi şeklinde gerçekleşir.

Öte yandan üretim araçlarının etkin kullanılması, toplam faktör verimliliğinin artırılması; mal ve hizmet arzını artırır.

Toplam Faktör Verimliliği (TFV), GSYH'da istihdam, sermaye stoku gibi girdi olan faktörlere göre hesaplanan katma değer üstünde meydana gelen ve açıklanamayan artı katma değerdir.

Toplam faktör verimliliğini, teknolojik yenilikler, bilgi birikimi, işçi verimliliği, rekabet şartları, demokratik ve hukuki altyapı etkiler. Firma içi faktör verimliliğinde ise firma içi ve firma dışı faktörler etkilidir.

Firma içi faktörler, yeni teknoloji ve üretim teknikleri, Ar-Ge, yönetimde etkinlik, iş gücü verimliliğidir. Dışsal faktörler ise, rekabet ortamında iyileşme, girdiye ulaşım imkânları, altyapı kalitesi, finansmana erişim imkânları, hukuki, siyasi ve demokratik altyapıdır.

Ortodoks politikalar, uzun dönemde makro dengelerin sağlanmasına yöneliktir. Ancak bu politikaların başarılı olması, piyasa yapısına, istikrar sorununun büyüklüğüne göre değişir. Ayrıca, hukuki ve demokratik altyapı ve güven sorunu da başarıda veya başarısızlıkta etkili olur. Hükümet olan güvenin düşük olması, beklentileri de olumsuz etkiler ve politikaların başarı şansını düşürür.

Bu durumda  özellikle kamu fiyatlarının dondurulması, enflasyonun altında ücret düzeltmesi ve kurların dondurulması, gibi şok önlemler alınmasını savunanlar var. Bu politikalara Heterodoks politikalar deniliyor.

 Başka bir ifade ile Ortodoks politikalar orta ve uzun dönemde makro dengeleri yeniden kurmaktır. Heterodosk politikalar ise ağırlıklı olarak, kısa dönemli ve şok önlemlerdir.

Gerçekten başta kamuda, fiyatların sabit tutulması kısa dönem için mümkündür. Fiyatların sabit tutulması orta ve uzun dönem devam ederse  karaborsa artar. Mal kıtlığı oluşur. Ayrıca kontrol sonrası fiyatlar daha yüksek oranda artar.

Kurların sabit tutulması, ithalatın ucuzlamasına ve enflasyonun düşmesine neden olur. Ama yine kısa dönem için uygulanabilir. Aksi halde resmî kur ile piyasa kuru arasında fark açılır.

Ücretlerin sabit tutulması devam ederse, sosyal patlama olur.

Bu nedenlerle, Heterodoks politikalar şok önlemlerdir ve bu politikaları yalnızca bir defa uygulamak imkânı vardır.

Türkiye'de 2021 sonrasında başlayan yüksek enflasyon ve kur artışını frenlemek için ilgili bakanın açıkladığı politikaların Heterodoks politikalarla ilgisi yoktur.

Sonuç olarak; enflasyon giderek arttı. Son on yılın en yüksek cari açığını yaşıyoruz. İflas risk primi (CDS) Rusya'dan sonra en yüksek olan ülke Türkiye'dir. Doğrudan yabancı yatırım sermayesi gelmiyor, olan da çıkıyor.  Bunlar krizin derinleştiğini gösteriyor. Ama beni krizden çok hükümetin tutumu korkutuyor. Çünkü istikrar programı yapmıyor.

Yaşamakta olduğumuz krizden nasıl kurtulabiliriz? Yarınki yazımda...

Galatasaray, Kayseri'yi ezdi geçti Maximin, Mourinho'yu hayal kırıklığına uğrattı Türkiye'nin en zeki illeri belli oldu! AFAD duyurdu: Muğla açıklarında deprem Narin Güran cinayetine ilişkin kritik bilgi İstanbul'da polise saldırı: Şüpheliler gözaltında