"Türkiye'de gazeteciliğin zor zamanları"
78. Yerel Gazetecilik Semineri Amasya’da başladı.
Türkiye Gazeteciler Cemiyeti (TGC) ve Konrad Adenauer Stiftung’un (KAS) ortaklaşa düzenlediği 78. Yerel Gazetecilik ve Meslek İçi Eğitim Semineri; çevre il ile ilçelerden çok sayıda gazetecinin katılımıyla Amasya’da gerçekleştirildi.
The Apple Palace Oteli’nde düzenlenen seminere; Türkiye Gazeteciler Cemiyeti (TGC) Başkanı Turgay Olcayto, Önceki Başkan Orhan Erinç, Genel Sekreter Sibel Güneş, Genel Sayman Gülseren Ergezer Güver, Genel Sekreter Yardımcısı Niyazi Dalyancı, Yönetim Kurulu Üyesi İhsan Yılmaz, Ankara Temsilcisi Taylan Erten, Hukuk Danışmanı avukat Gökhan Küçük, Konrad Adenauer Stiftung (KAS) Türkiye Temsilcisi Dr. Colin Dürkop’un da aralarında bulunduğu çok sayıda gazeteci katıldı.
ÖLDÜRÜLEN GAZETECİLER ANILDI
Tören, Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk ile silah arkadaşları, basın emekçileri ve öldürülen gazeteciler için bir dakikalık saygı duruşuyla başladı. Sunuculuğunu TGC Genel Sekreteri Sibel Güneş üstlendiği seminerin açılış konuşmalarını Türkiye Gazeteciler Cemiyeti (TGC) Başkanı Turgay Olcayto ve Konrad Adenauer Stiftung Türkiye Temsilcisi Colin Dürkop yaptı.
BAŞKAN OLCAYTO: TERÖR SALDIRILARININ ARTTIĞI BİR DÖNEM YAŞIYORUZ
Türkiye Gazeteciler Cemiyeti (TGC) Başkanı Turgay Olcayto, konuşmasına Fransa'nın başkenti Paris’te en az 153 kişinin hayatını kaybettiği terör saldırısını kınayarak sözlerine başladı.
Başkan Olcayto, “Fransa’da önemli bir terör saldırısı oldu. Terör saldırılarının arttığı bir dönem yaşanıyor. Aynı acıyı biz de yaşadığımız için onları anlıyoruz. Suruç ve Ankara’daki katliam gibi. Onlara da başsağlığı diliyoruz. Gerçekten çok üzücü” dedi ve sözlerini şöyle sürdürdü:
TÜRKİYE’NİN DÖRT BİR YANINDA SEMİNER DÜZENLEDİK
“Yerel Medya eğitim seminerlerine 1997 yılında başladık. İlk semineri Adana’da yapmıştık. O günden bugüne 78 seminer gerçekleştirdik. Çok sayıda sertifika verdiğimiz meslektaşımız oldu. Düzenlediğimiz seminerlerde Türkiye’nin dört bir yanından pek çok dost kazandık. Seminerlere ilk başladığımız zaman toplantılara genelde matbaacılar ve gazete sahipleri geliyordu. Sitemlerimizi iletiyorduk. Şimdi muhabirler yerel medya seminerlerine düzenli olarak geliyor.
MEDYA ZORLU DÖNEMDEN GEÇİYOR
Türkiye’de medyanın zorlu zamanları. Medya çalışanları 2010’dan beri zorlu bir yaşam geçiriyor. Günümüzde işsiz sayısı yerelde de yaygında da çok fazla. Gazeteciler kutuplaştırılıyor.
Birbirlerini hedef gösteren kendisini gazeteci diye niteleyen ama gazetecilik ilkelerine hiçbir şekilde uymayan insanlar türedi. En ufak eleştiri karşısında kraldan çok kralcı kesilerek o arkadaşlarını hedefe koyuyorlar. Gazeteler, gazeteciler saldırıya uğruyorlar. Gazeteciler bu kadar zor durumdayken buna da bir de polis şiddeti ekleniyor. En ufak şeyde meslektaşlarımızın ensesine silah dayanıyor. Medya için hiç iç açıcı günler yaşanmıyor ama umudumuzu kaybetmiyoruz. Meslek ilkelerini çiğnemeden gazetecilik yapmak gerekiyor. Gazetecilik, ciddi, dürüst ve doğru yapıldığında, dünyanın her yerinde çok onurlu bir meslek olarak kabul edilir"
DÜRKOP: GAZETECİLER GECELERİNİ GÜNDÜZLERİNE KATARAK ÇALIŞIYORLAR
Konrad Adenauer Stiftung Türkiye Temsilcisi Colin Dürkop, konuşmasında şunları söyledi:
“Gazete çıkarmak, haber yapmak, gerçekten bu mesleği severek yapanların hayata geçireceği bir uğraştır. Gazetecilik zor ve meşakkatli bir meslektir. Bu mesleği seçenler hakkını vermek, hakkı ile yapmak için çalışırlar. Gazetecilerin amacı, haberleri doğru, tarafsız ve zamanında okuyucu kitlesine ulaştırmaktır. Bunun için de gecelerini gündüzlerini katarak özveriyle ve yadsınamaz bir emekle çalışırlar. Yerel basın, yayınlarını, hizmet ettikleri şehre göre yaparak o şehrin insanlarını bilgilendirmelidir. Çıkan yaygın gazetelerini örnek almak yerine kendi örflerini, kültürlerini, özlerini koruyarak yayın yapmalıdırlar. Aksi takdirde yaygın basından farkları kalmaz. Yerel medya ve gazeteler yol göstericidir"
TAYLAN ERTEN: MESLEK İLKELERİNİ HASSASİYETLE SAVUNMALIYIZ
Açılış konuşmalarının ardından konusunda uzman gazeteci, akademisyen ve hukukçular tarafından mesleki konuların ele alındığı oturumlara geçildi. İlk oturumda TGC Genel Sekreteri Sibel Güneş “Gazetecilikte Dayanışma”; TGC Genel Saymanı Gülseren Ergezer Güver, “Eğitim ve Medya” ile ‘Medya ve Kadın”; TGC Genel Sekreter Yardımcısı Niyazi Dalyancı “Haber Yazım Teknikleri” hakkında katılımcılara bilgi verdi. Oturum başkanlığını üstelenen TGC Ankara Temsilcisi Taylan Erten, “Mesleğimiz için dayanışma çok önemli. Meslek ilkelerini hassasiyetle savunmamız gereken bir dönemdeyiz. Mesleğimizi etik ilkelere uyarak icra etmek zorundayız"
SİBEL GÜNEŞ: 2015 YILI BASIN İÇİN ZORLU GEÇTİ
TGC Genel Sekreteri Sibel Güneş “Gazetecilikte Dayanışma” başlıklı konuşmasında şunları dile getirdi:
"Gazetecilikte her yıl bir öncekinden daha zor geçiyor. Türkiye’de gazetecilik mesleğini yapabiliyor olmamız çok zorlaştı. Eğer dayanışma içinde olmaz isek mesleğimizin geleceği çok parlak görünmüyor. Uluslararası Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü (RSF), 2015 Dünya Basın Özgürlüğü Endeksi’nde Türkiye’nin 180 ülke arasında 149‘uncu sırada olduğunu ve basın özgürlüğü konusunda da hiçbir gelişme görülmediği vurgulandı. 2015 yılının 9 ayında Türkiye’nin dört bir yanından sansür haberleri geldi. Ocak –Ekim 2015 tarihleri arasında 220 habere ve 100’ün üzerine haber sitesine erişim engellendi. Akreditasyon, cenaze törenlerinden basın toplantılarına kadar hemen hemen her yerde uygulandı. En az 20 olayda 17 medya organı akreditasyon ayrımcılığına uğradı. En az 50 gazeteci fiziksel saldırıya uğradı. 20’den fazla gazeteci tehdit edildi, 2 gazeteci öldürüldü. Tek tip gazetecilik anlayışını iktidarın tercih ettiğini görüyoruz. Basın toplantıları dönemi bitti. Yerel yöneticiler, soru sorulabilecek basın toplantısı yapmayı tercih etmiyor. Gazetecilerin soru sorması ortadan kaldırılır durumda. Gazetecilere fiziksel ve sözlü saldırılar sürmeye devam ediyor. Türkiye’de 300’e yakın gazeteci cezaevine girip çıktı. Yüzlerce gazeteci haklarında açılmış davalarla yargılanıyor. Yasalarda gerekli düzenlemeler yapılamadı Müthiş bir cezasızlık tavrı devam ediyor. Güvenlik güçleri bu konudaki ilgisizliklerini ısrarla sürdürüyorlar. Gazetecilerin yüzde 5’i sendikalı. Gazetecilerin çoğunluğu Basın İş Yasası kapsamında çalıştırılmıyor. Dernekler arasındaki çatışma dayanışmayı olumsuz etkiliyor. Basın İş Yasası’nı iktidar patronların çıkarları doğrultusunda değiştirmeye çalışıyor. Örgütlenme şart. Derneklere ve sendikalara üye olarak mücadele gerekiyor. Dernekler aralarındaki çatışmaları çözmeli. Siyasi görüş ayrılıkları yerine basın ve ifade özgürlüğü noktasında birleşilmeli. İktidar aygıtı olmanın kısa vadeli yararları yerine mesleğin geleceği için yan yana durulabilmeli"
NİYAZİ DALYANCI: HABERİN ÖZÜNÜ İLK PARAGRAFLARDA VERMEK GEREK
TGC Genel Sekreter Yardımcısı Niyazi Dalyancı “Haber Yazım Teknikleri” konusunu örneklerle anlattı. Niyazi Dalyancı konuşmasında şu noktalar dikkat çekti:
“Medya, gazeteci gerçekleri okuyucularına, izleyicilerine ileten aracıdır. Demokratik sistemde ülkeleri yöneten yasama, yürütme, yargı erklerinin işlerini doğru dürüst yapıp yapmadıklarını izleyecek olan dördüncü kuvvet basındır. Medya, gerçeklerle halkın arasında köprü kurar. Haber, kimi kişilerin yayımlanmasını istemedikleri bir şeydir. Gerisi reklamdır. Her okuduğumuz habere böyle bakarsak daha iyi değerlendirebiliriz. Haber yazarken de bazı altın kuralları unutmamak gerekiyor. Örneğin, habere alıntıyla başlamayın. Haberin özüne giriş paragrafında yer verin. Yorum katmayın. Cümlelerin edilgen değil etken çatılı olmasına dikkat edin. Haberi de soruyu da sözcüklere boğmayın. Klişe sözlerden kaçının. Basın toplantılarında ve röportajlarda soru sorarken; konuya hakim olun. Soru basit ve tek konuya odaklı olsun. Çanak soruların okuru ve izleyiciyi aydınlatmakta yararı yok. Muhabir kendi görüşünü kendine saklamalı. Bir cümledeki bilgilerin, başka cümlelerdekilerle çelişmemesine dikkat etmek gerekir. Doğru bildiğinize emin olduğunuz bilgiyi bile birkaç kaynaktan doğrulatın"
GÜLSEREN ERGEZER GÜVER: MEDYA GERÇEĞİN YANINDA, DOĞRU HABERİN PEŞİNDE OLMALI
TGC Genel Saymanı Gülseren Ergezer Güver, “Eğitim ve Medya”; başlıklı sunumunda şunları dile getirdi:
“Uzman eğitim haberciliğinin ve düzenli eğitim sayfalarının geçmişi 80’li yıllara dayanıyor. Milliyet Gazetesi 1986’da eğitim servisi kurup, düzenli eğitim sayfalarına yer açtı. Diğer gazeteler örnek aldı. Özellikle sınav dönemlerinden başlayarak birçok gazete sayfalar hazırlamaya, ekler yayınlamaya başladı. O dönemde henüz yayın grupları aynı havuzdan beslenmiyordu. Eğitim habercileri kendi gazetesinde atlatma/özel haberlere imza atıyordu. Haber tiraj getiriyordu. MEB, YÖK gibi kurumların yöneticileri bu yayınları ciddiye alıyor, eğitim habercileriyle ölçülü-saygın mesafede duruyorlardı. 90’lı yıllarda başlayan plaza gazeteciliğiyle medyada değişim başladı. Tiraj ve para kazanma kaygısı, gazetecilik ideallerinin önüne geçti. Her yayın grubu kendi haber havuzundan ve ajanslardan beslenmeye başladı. Eğitim sayfaları feda edildi, eğitim kadroları daraltıldı. Sınav ve tercih dönemlerinde ilan verenin haberinin yapıldığı, dershanelerin içini doldurduğu sayfalara geçildi. Dershaneciler, akademisyenler, özel okul patronları sayfa satın alıp köşe yazarı oldu. Bir çok gazetenin eğitim sayfaları var ancak içerik daha çok sınav rehberliği ve kurum haberleri niteliğinde. Yayının etkisi, yazılı basına göre çok daha etkili. Eğitim programları tamamen sponsorluk koşuluna bağlı. Daha önce kamu yararı adına yayınlarda konuk edilen resmi kurum temsilcileri artık ekranlarda görünmez oldu. Sunucu koltukları el değiştirdi. Gazetecilik kaygıları ağır basan habercilerin ve editör sunucuların yerini mankenler, dershaneciler, hocalar aldı. Yaygın medyadan yüksek tirajlı bir gazetenin eğitim sayfası taşeron eliyle hazırlanıyor. Haberler, sayfada editör görünen isim tarafından değil, “konuk kartıyla gazeteye giren “taşeron” tarafından yapılıyor. Sayfada özel haber yok. Muhabir imzası yok. Hafta boyunca gelen basın bültenleri “ilan veren” önceliğine göre seçilerek haberleştiriliyor. Vitrindeki isim, toplantılarda görünüyor. Sayfa için ilan-reklam bağlantısı yapıyor. Kendisinin ve çalıştırdığı elemanın ücretini ilan gelirinden karşılıyor. Gazete de eğitim sayfası yayınlamış oluyor. Medya kuruluşları sahiplik yapısından başlayarak özeleştiri yapmalı. Medyanın iktidarın yanında olma misyonu yok. Medya gerçeğin yanında, doğru haberin peşinde olmalı. Yeniden habere ve uzman haberciye sahip çıkmalı. Reklam karşılığı haber ya da internetten kes-yapıştır haberciliğine veda etmeli. Editör kadrolarını habercilik deneyimi olan gazetecilere emanet etmeli. Kamu yararının en çok söz konusu olduğu eğitim alanında yeter sayıda ve nitelikte çalışanla nitelikli yayınlara olanak tanımalı. Eğitim sayfaları ve eğitim programları asıl sahibi olan habercilere teslim edilmeli. Kurumlar habercilerini iktidarın, bürokratların, çeşitli çıkar odaklarının baskılarına karşı korumalı"
GAZETECİLİKTE ÖRGÜTLENMENİN ÖNEMİ
Seminerin ikinci oturumunda, Cumhuriyet Gazetesi Vakfı Başkanı ve yazarı Orhan Erinç “Medya Siyaset İlişkisi”, TGS Genel Başkanı Uğur Güç “Gazetecilikte Örgütlenme”, TGC Hukuk Danışmanı Gökhan Küçük “Haber ve Hukuk” başlıklı konuşma yaptı. Bu oturumun moderatörlüğünü TGC Samsun Temsilcisi Cemil Ciğerim Erten üstlendi.
ORHAN ERİNÇ: DURUM VAHİM AMA UMUTSUZ DEĞİLİZ
Cumhuriyet Gazetesi Vakfı Başkanı ve yazarı Orhan Erinç “Medya Siyaset İlişkisi” başlıklı sunumunda şunları söyledi:
“Siyasal partiler, muhalefetteyken gazetecilerden yana olmuşlardır, iktidar olduktan sonra da önceki iktidarın kullandığı iktidarın yetkilerini ele geçirmiş olmanın verdiği havayla söylediklerini unuturlar. Gazeteci olarak TBMM giren milletvekilleri de seçildikten sonra gazeteci olduklarını ya unutuyorlar ya da unutmak zorunda kalıyorlar. İktidar siyaset gazetecilik ilişkilerinin daha önce bu kadar yaşamadığımı belirtmek zorundayım. Çünkü önceki ilişkiler de birkaç istisna dışında hep tehdit, eleştiriler, gözdağları büyük ölçüde lafa kalmıştı. Bu dönemde uygulanır hale getirildiler. Sadece iktidar kendi gücüyle değil, kontrolündeki kurumlar aracılığıyla da gazeteciliği kullanıyor. Kendisi gibi düşünmeyenleri cezalandırıyor. Medya siyaset ilişkileri, gazeteciler arasındaki bölünmüşlük maalesef sürecek gibi gözüküyor. Umutsuz olma gibi bir lüksümüz de yok. Her sıkıntının üstünden gelebilecek bir yapıya sahibiz. Basın özgürlüğü yok diyorsunuz konuşuyorsunuz, yazıyorsunuz diyenler var. Bu basın özgürlüğünün kullanılmasının nelere mal olduğunu, içeriye atılan meslektaşlarımızdan yaşıyoruz. Durum vahim ama umutsuz değil.”
UĞUR GÜÇ: ÖRGÜTLENME İHTİYACI ELZEMDİR
TGS Genel Başkanı Uğur Güç “Gazetecilikte Örgütlenme” konusunda şu bilgileri verdi:
"Sorunumuz sendikasız olmak, örgütsüz olmak. Geçtiğimiz yıl gazeteciler birçok saldırıya uğradı, darp edildi, güvenlik güçleri tarafından taviz edilme gibi olaylara maruz kaldı; sansüre, oto sansüre uğradı. Uzun saatler çalıştırılma ve mobbing ile karşı karşıya kaldı. Haklarında açılmış yüzlerce dava var. Yüzlerce meslektaşımız hakaretten yargılanıyor. Hapis tehditleriyle baş etmeye çalışılıyor. Bugün gazetecilik mesleği işsizlik tehdidi ile karşı karşıya. 7 bin gazeteci işsiz kalmış durumda. Medya sektörü, Türkiye’deki sektörlerden arasında en fazla işsizliğin yaşandığı sektör. Türkiye genelinde işsizlik yüzde civarında olmasına rağmen medya sektöründe yüzde 30’un üzerine çıkmış durumda. Gazeteciler 212’siz çalıştırılıyor, özlük haklarından yoksun çalıştırılıyor. Bunların nedenlerini hepimiz biliyoruz. Buradaki en önemli şey örgütlü olmaktır. Örgütlenme ihtiyacı elzemdir. Toplu sözleşmeleriyle yasalarda var olmayan haklara bile sahip olunabilir"
GÖKHAN KÜÇÜK: DEMOKRASİLER EN AĞIR ELEŞTİRİLERİ KALDIRABİLMELİ
TGC Hukuk Danışmanı Gökhan Küçük “Haber ve Hukuk” başlıklı konuşmasında şöyle dedi:
“Demokrasiler en ağır eleştirileri kaldırabilmeli. Eleştiri, demokrasiye zarar vermez. Eleştiriyle karşı karşıya kaldığında farklı refleksler geliştiren yöneticiler demokrasiye zarar verir. Gazetecilerin görevi devletin çıkarını korumak değildir. Bu görev üstlenildiği andan itibaren basın özgürlüğü zedelenmiş olur. Gazetecinin görevi toplumsal barışa katkı sağlamaktır.
İfade özgürlüğü, demokratik toplumun esaslı temellerinden birini oluşturur. Sadece lehte olduğu kabul edilen, zararsız ya da ilgilenmeye değmez görülen haber ve düşünceleri için değil ama ayrıca devlet ya da nüfusun bir bölümünün aleyhinde olan çarpıcı gelen/şok eden ya da rahatsız eden haber ve düşünceler içinde uygulanır. Basın söz konusu olduğunda bu ilkeler özel bir önem kazanır. Bu tür haber ve düşünceleri vermek basın yayın kuruluşları için sadece bir görev değildir. Halkın bu haber ve düşünceleri edinme hakkı vardır. Basın özgürlüğü, anayasal güvence altına alınmıştır. Peki, gazeteci haberlerini yaparken nelere dikkat etmeli? Haberin gerçeğe uygun olması, güncel olması, haber niteliği taşıması, gerçeğe uygun haberlerin verilmesinde nesnel (objektif ) ölçütlere uyulması, haberin veriliş biçimi yönünden, özle biçim arasında ölçülülük bulunması gerekir. Bu temel ilkelerden herhangi birine ters düşüyorsa, hukuka aykırılık unsuru gerçekleşmiş olacaktır. Bir gazeteci haberini verirken; bir kimseyi katillikle, hırsızlıkla, zimmetine para geçirmekle, rüşvet almakla, rüşvet vermekle, bir şirketin ticari işlerinde kirli paralar kullanmakla itham ederse bu hukuksal onur ve saygınlığa saldırı olarak değerlendirilebilir"